Hatırlarsınız, bir zamanlar bu ülkeyi yönetenin dilinde hep, "Kopenhag kriterlerinin adını Ankara kriterleri koyar, yolumuza devam ederiz" cümlesi vardı. Gelinen duruma bakınca 'Meğer sözü edilen Ankara kriteri buymuş' diyoruz.
Kopenhag kriterleri nedir?
1. İstikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması,
2. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü,
3. İnsan haklarına saygı,
4. Azınlıkların korunması.
Yani, genel olarak; ülkenin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olması, hukukun üstünlüğüne saygı, idam cezasının olmaması, azınlıklara ilişkin herhangi bir ayrımcılığın bulunmaması, ırk ayrımcılığının olmaması, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yasaklanmış olması...
Türkiye'nin AB ile müzakerelere başlaması için bu kriterler gerekiyordu ve eksikliklerle ve taahhütlerle o süreç başlatıldı. Geldiğimiz noktada artık Türkiye'nin bu kriterlere uyduğunu söylemek mümkün mü? Çok şükür idam cezası yok, henüz konulmadı. Ama onun dışında demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlıkların korunması ve saygı görmesini teminat altına alan kurumların istikrara kavuşturulması konusunda büyük sıkıntı var. Hatta ülkenin, tek bir siyasal partinin siyasal erki elinde bulundurduğu yönetim biçimi olan 'Otokrasi' ile yönetildiğini söylemek mümkün.
İlerleme raporları
AB Komisyonu her yıl, aday olan ülkelerdeki gelişmelerle ilgili rapor yayınlar. AB'nin Hükümeti konumundaki 'AB Komisyonu'nun' yayımladığı rapor, söz konusu ülkenin bir yıllık fotoğrafını çeker ve eksiklikleri ya da bir yıl önce dile getirilen beklentilerin gerçekleşip gerçekleşmediğini gözler önüne serer. Önceki gün yayımladığı 128 sayfalık raporunda, Türkiye'nin demokratik kurumlarının işleyişinde "ciddi eksiklikler" olduğunu, "demokrasi ve insan hakları alanlarında gerilemenin devam ettiğini" kaydetti. Türkiye'nin AB müktesebatına uyum konusunda bir ilerleme göstermekten uzak olduğunu kayda geçirdi.
AB'nin demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, demokrasi ve temel haklarda devam eden kötüleşmeye ilişkin ciddi kaygılarının devam ettiği, hatta geçen yıla nazaran birçok alanda geriye gidişin yaşandığı belirtildi.
Biz tabi çok yakından görüyor ve hissediyoruz ama, AB'nin tespitleri içinde,
- Parlamento, hükümeti denetlemek için gerekli araçlardan yoksun.
- Yetkiler Cumhurbaşkanlığında merkezileşti, karar ve kararnameler çok aşırı kullanıldı ve yürütme organının demokratik hesap verebilirliği ortadan kalktı.
- Tek bir makamda aşırı yetki toplanmasına karşı koruma sağlamak ve yargının bağımsızlığını sağlamak için gerekli olan denge ve denetleme mekanizmaları yok oldu. Cumhurbaşkanlığı sistemi, hükümet organlarının ve devlet idaresinin işletilmesini olumsuz etkiledi ve kamu yönetiminin siyasileşmesine yol açtı.
- Yargı sisteminde 2016'dan beri gözlenen ciddi gerileme ile hakim ve savcılara dönük baskılardan kaynaklanan endişeler devam etti.
- Yolsuzluk iddiaları soruşturulmadı. Siyasi etki altında kaldı.
AB Komisyonu'nun 128 sayfalık raporu tam da, 'Kopenhag Kriterleri'ne uyumsuzluğun tescili...
AB raporunu yine de 'utangaç' bir dille yazmış.
Yıllarca bu ve benzer raporları okuyan ve takip eden biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Türkiye'nin artık 'üyelik' gibi bir derdi olmadığını, daha fazla üzerine gidilmesinin 'anlamsızlığı' göz önüne alınarak bu rapor kaleme alınmış. Daha fazla üstüne gitmenin, hatta artık üyeliğe teşvik etmek için 'baskı kurmanın' hiç bir gereği yok diye düşünenler yazmış raporu...
AB içinde Türkiye'nin bu seviyeye gelmesinin mutluluğunu taşıyanlar var elbette... Ama AB, üyeliğe giden süreci her şeye rağmen başlatarak Türkiye karşıtlarını fazlasıyla hayal kırıklığına uğratmıştı. Türkiye isteseydi, azim etseydi bu süreç olumlu sonuçlanırdı. Ama gelinen noktada artık, Kopenhag kriterleri değil, Erdoğan'ın başından beri dile getirdiği 'Ankara Kriterleri' geçerli...
Yazık, çok yazık...