07 Mayıs 2017

Silopi’de uykusunda ölen çocuklar

Panzerin savcı gelene kadar olay yerinde tutulması gerekmez mi? Aracın şoförüne en azından o gece için bir gözaltı işlemi yapılmaz mı?

Furkan ve Muhammet, Furkan altı, Muhammet yedi yaşındaydı. Rüyalarında zaman zaman polis panzeri görüyorlar mıydı acaba? Büyük olasılıkla… Silopi’de yaşayıp, Silopi’de uyuyan bir çocuk rüyasında muhtemelen bisikletten çok panzer görüyor olmalıdır. Furkan ve Muhammet’in rüyalarında sıkça gördükleri polis panzeri bu sefer onları uykularında rüya gördükleri sırada ezerek öldürdü. İki kardeş artık rüya göremeyecekler. Bir anne babanın yavrularını sarıp sarmalayıp uyuttuğu evlerinde yani en güven içinde olmaları gereken yerde yuvalarında ezildiler. Gece yarısı daracık sokaklarda dolaşan “zırhlı polis panzeri belirlenemeyen bir nedenle Mesut Yıldırım'ın evine çarptı. İçeri giren ve karşı tarafa kadar ilerleyen panzer, duvar ve kolonları yıkarken, yer yatağında uyuyan Muhammet ile kardeşi Furkan’ı ezdi.”

Haberi okuyup o çocukların fotoğraflarını gördüğümden beri kafamda birçok soruyla dolaşıyorum. Basit sorular bunlar eminim sizin de kafanıza takılmıştır:
Evin bir duvarından girip karşı duvara kadar ilerlediğine göre, kaç km hızla gidiyordu zırhlı panzer?
Bir duvara çarpan araç (eğer gaza basmaya devam edilmiyorsa) normal olarak durur, çünkü aracın bir de freni vardır ve kullanan kişi çarptığını fark edince ya da çarpmadan önce (çarpacağını anlayıp) zaten frene de basar.
Olayın olduğu mahalle arasında daracık sokaklarda polis zırhlı aracı devriye amacıyla dolaşıyorsa olması gereken hızı nedir?
Eğer hızlı ise o daracık sokaklarda bunun yapılması doğru mudur? (evler sallanıyordur zaten o geçerken)
Gecenin o saatinde bomboş sokaklarda (başka araç olduğunu sanmıyorum) polis acaba can sıkıntısından kendisine eğlenecek bir şeyler mi arıyordu?
Sıradan bir yurttaş caddede bir insana çarpıp ölümüne neden olursa ne olur? Aracın şoförüne en azından o gece için bir gözaltı işlemi yapılmaz mı? Tutuklanmaz mı? Adı sanı kim olduğu belli olmaz mı?
Panzerin savcı gelene kadar olay yerinde tutulması gerekmez mi?
Neden panzerin kaza yerinde çekilmiş bir fotoğrafı yoktur?
Araçtaki polisler neden olay yerinden kaçmışlardır?
Polisler söylendiği gibi alkollü müydü? (Acilen valilik polislerin alkollü olmadıklarını açıkladı, doğrusu anlamadım ben, bu daha mı iyi?)
Yani alkolsüz aklı başında, bilinci yerinde, devletin zırhlı panzerine binmiş polisler gece yarısı incin top attığı sokaklarda bir evin bir duvarından girip öbürüne kadar gidiyorlar ve iki çocuk uykusunda aracın altında kalıp eziliyorlar.
Bunun olması için alkollü olmak belki de iyi bir gerekçe değil mi?
Normal bir bilinç bunu nasıl yapar zaten?
Ne yani “terörist kovalıyorduk, aceleden evin duvarına çarptık” mı diyecekler.
Sorular bitmiyor.
Alkollü veya değiller, polislere ne yapıldı?
Savcılık ifadelerini aldı mı?
Ne dediler?
Haklarında bir işlem yapıldı mı?
Açığa alındılar mı?

Bazı basın organlarında haber “polis zırhlı aracı evin duvarına çarptı” diye verildi. “Çarptı.” Ne kadar normal değil mi? Araç bu sonuçta, başka bir ağaca, duvara, hayvana, insana çarpabilir. Kaza … Oysa bu normal bir “çarpma”dan, “kaza”dan çok öte bir şeydi. Panzer duvarı yıkıp içeri girmiş ve odanın öbür duvarına kadar gitmişti.  Habertürk’ün haberi veriş biçimi ise gazetecilik tarihine geçecek ahlaksızlıkta. Başlık “Panzer uykuda yakaladı,” sanki deprem olmuş, sel olmuş da iki yavrucak uykuda yakalanmışlar. “Yakalanmışlar” sözü de bölge düşünüldüğünde iyice manidar. Kimi yakaladı panzer uykuda, teröristleri mi? Baskın mı yaptı? Kaçıyorlar mıydı? Bu haberi yazan dizen onaylayan insanların o çocukların fotoğrafına bakmamış olduklarını düşünüyorum ya da vicdanları hepten körelmiş olmalı.

İki güzel yüzlü çocuk, Furkan ve Muhammet kahrolası bir haber olup aktılar: Silopi’de polis panzeri bir eve çarptı/girdi. İki çocuk, iki kardeş yataklarında uyurken ezilip öldüler. Araçtaki polislerin alkollü olup olmadıkları sorgulandı. HDP içişleri bakanlığına soru önergesi verdi, mecliste araştırma komisyonu kurulmasını talep etti. CHP’li Sezgin Tanrıkulu “Başbakan ve Cumhurbaşkanı’ndan açıklama yapılmamış olması skandaldır! İki çocuğun yataklarında öldürülmesi bir ülke için sarsıcı olacakken, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere en üst düzeyde tüm yetkililerin açıklama ve taziyelerini gerektirirken ne yazık ki olay sıradan bir vaka olarak geçiştirilmek istenmektedir.” Diyarbakır Barosu “Barış ve huzur dolu bir dünya yaratamadıkları, çatışmaları bitiremedikleri için polisin ezerek öldürdüğü Muhammet ve Furkan kardeşler ile tüm çocuklardan özür dilediğini” duyurdu.

Sorularımızın cevabı yok henüz, bunun yerine hem valilik hem de savcılık bir takım kötü niyetlilerin yaydığı haberlere karşı uyarılar geldi. Valilik  polisimiz sarhoş değildi bu bir kazadır, çocuklar da kaza ve kader kurbanıdır derken, başsavcılık aman medyada haber yapılmasın derdinde, büyük korku bu.
“Olaya ilişkin bugün yazılı ve görsel bazı medya organlarında gerçeği yansıtmayan haberler yapıldığı görülmüştür…Meydana gelen olay hakkında Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma ayrıntılı ve titiz bir şekilde devam etmektedir" diyor açıklamasında. Ortalığın tam tersine haberden yıkılması Türkiye’nin bunu konuşuyor olması gerekmez miydi oysa sayın savcı? Ayrıca “ayrıntılı ve titiz bir şekilde yürütülen soruşturmaların” sonuçlarını bu ülkede yaşayan bizden iyi kim bilebilir?

Gerçekten de böyle bir dehşetin (sıkça benzerlerinin) yaşandığı ve bu kadar tepkisiz kalınan bir ülkede yaşıyor olmak üstüne uzun uzun düşünmeliyiz. Biz nasıl bir toplum haline geldik ki dünyanın 3-5 ülkesi hariç neresinde olursa olsun yer yerinden oynaması gereken bir olay karşısında bu kadar duyarsızlaşabiliyoruz bu kadar sessizliğe gömülebiliyoruz.
Furkan ve Muhammet’ten hepimizin utanç içinde özür dilemesi gerekmez mi?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dünya Felsefe Günü’nde kendimize sorabileceğimiz ince sorular

Hiç doğmamış olduğunuzu hayal edin: Bu düşünce sizi rahatsız eder mi? Hiç yaşamamış gibi unutulacağınızı hayal edin: Bu sizi rahatsız eder mi?

“Etkin” olmaya çağrı: “Naturans III, Yeni Gündelik Yaşam” 

Çetin Balanuye, Naturans üçlemesinin bu son kitabında bizi, etkin olmaya ve diğer etkin insanlarla bir arada olmaya, dostluğa davet ediyor. Ben de bu davet doğrultusunda, bir ilk hareket olarak, herkese bu kitabı okumayı öneriyorum

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

"
"