13 Temmuz 2017

PORTIZMIR4’ten doğaçlama sesler

İzmir’in sanat ortamına büyük canlılık getiren projeyi Sarp Keskiner anlattı

Kavurucu sıcakların ardından beklenmedik sert rüzgârlarla gelen ve birkaç gün de olsa azıcık serinlediğimiz geçtiğimiz hafta, İzmir’in Urla ilçesinde ormanlık bir alanda Noksan Doğaçlama Kolektifi tarafından verilen konseri izledik.

Ağaçların arasında farklı yerlerde konumlanmış olan sanatçıların çeşitli enstrümanlarla çıkardıkları sesler, rüzgarın sesine, ağaçların arasın da sallanan çeşitli düzeneklerden yükselen seslere, insan seslerine karıştı.
Ağaçlar, ağaç dalları, ağaç kabukları, yerdeki otlar, çalı çırpı her şey ses olup kulaklarımızı doldurdu, evrene yayıldı.
Doğanın, dünyanın tam orta yerindeydik sanki. Bazen bir insan sesi, bazen bir gong, bazen bir zil sesi öne çıktı, çoğu zaman ise rüzgârın uğultusu bütün bu sesleri toplayıp, harmanladı ve ağaçların arasından alıp götürdü, başka ağaçlara, ormanlara, şehirlere…

K2 Güncel Sanat Merkezi tarafından gerçekleştirilen ve 2017-2018 döneminde dördüncüsü düzenlenen PORTIZMIR Uluslararası Güncel Sanat Trienali kapsamında, “K2 Nefes Alanı” olarak adlandırılan ve Trienal için ayrılmış arazide gerçekleşen konser sonrasında, Noksan Doğaçlama Kolektifi kurucusu ve Trienalin müzik projelerinin küratörlüğünü yapan Sarp Keskiner ile görüştüm. İzmir’in sanat ortamına büyük canlılık getiren projeleri hakkında sözü Sarp Keskiner’e bırakıyorum:

Trienal kapsamında küratörlüğünü sizin üstlendiğiniz iki müzik projesi var: Silvavox ve Pin a Song. Silvavox’la başlarsak proje nasıl ortaya çıktı, hangi düşüncelerden beslendi, performanslar için yer seçimi nasıl yapıldı?

Ayşegül Kurtel trienalin 2017-2018 dönemindeki içeriğinden, K2 tarafından bir “nefes” alanı olarak yapılandırılan, içinde sanatçı rezidanslarının, sürekli ekilebilir ve biçilebilir ve hasat edilebilir bir alanın bulunduğu, bir biçimde şehirde yaşayan insanların doğada bir şey üretmek, sergilemek, yaratmak aynı zamanda doğayla ilişki kuracak türden projelerini yürütmek isteyebilecekleri bir araziden bana bahsettiği zaman benim aklıma böyle bir proje geldi.  “Silva”, Latince orman; “vox” ise ses demek. “Ormanın sesi” gibi aslında.  Bir de benim bağımsız bir plak şirketim var, sadece arşiv üzerine çalıştığım, Kronovox Archives diye, bu kronovox, silvavox gibi bir tür aslında, orada besleyici bir taraf da var, belki bu alanda üretilen kayıtların aynı zamanda yayınlanarak  albümleştirilmesi  açısından da faydalı olabileceğini düşündüğüm için böyle bir isim koydum.

PORTIZMIR4 için tahsis edilen arazi 45 dönümlük büyük bir arazi, siz performans alanınızı bu arazi içinde nasıl belirlediniz?

Ayşegül Kurtel ile araziyi keşfe gittiğimiz zaman ortada yer alan sık ağaçlı alanı özellikle tercih ettim. Hem kalıcı bir alan olarak varlığını devam ettirsin, önümüzdeki zamanlar içerisinde mütemadiyen birilerini orada barındırsın, hem de etrafında yer alan üç beş ağaçlık adalar üzerinden güncel sanatla ilişki kurmaya başlasın. Silvavox, K2 Nefes Alanı’nın ortasında yer alan kalıcı bir performans alanı olsun istedim.

Sizin performans alanınız ortada yer alan küçük bir orman gibi…

Evet küçük bir orman gibi, diğer ormanlardan sanki bir yandan bağımsız gibi fakat bir yandan da onlarla beraber davranıyor gibi.

Adeta etrafına “sesi duyan gelsin” çağrısı yapıyor

Evet sesi duyan gelsin, aynı zamanda orman da sesi duysun, çünkü teklif ettiğim projede şunu söylüyordum, ormanın da kendine ait bir sesi var. Biz ona şimdi bir katman daha ekliyoruz, rüzgarla çalışacak olan enstalasyonlar vasıtasıyla bir ses katmanı daha ekliyoruz. Yaptığımız  performanslar da bir anlamda üçüncü katmanı oluşturuyor. Yani bir dışardan gelen doğal sesleri duyuyorsunuz rüzgarın, böceklerin sesini, onun üzerine bizim enstalasyonların, rüzgar nasıl emrederse öyle çalıştığı şekilde ürettiği sesleri duyuyorsunuz, sonra performans esnasında bizim o an ürettiğimiz sesleri duyuyoruz. Müzik dememek lazım belki ona, toplu doğaçlamalardan ortaya çıkan sesleri duyuyoruz. Yani izleyici olarak bahsettiğimiz alana girdiğinizde 3 farklı katmanı duyuyor oluyorsunuz.

Performans sırasında rüzgar biraz öne geçti gibi

O gün maalesef çok ağır bir rüzgara maruz kaldık ama onun yarısı kadar bir rüzgar olduğu zaman çok keyifli bir durum ortaya çıkıyor. Bütün bu bahsettiğimiz katmanları birbirinin içine geçerken duyabiliyoruz.  Tabi biz bir biçimde o kadar da müdahaleye maruz bırakmak istemedik, aksi halde ormana saygısızlık olacaktı çünkü.

Enstalasyon için nasıl malzemeler kullanıyorsunuz?

Alanı giydirirken tamamen ormanlık dokuya zarar vermeyecek doğal malzemeler kullanıyoruz. Nedir bunlar, kumaş kullanıyoruz, ahşap ve kargı malzemeler, deri kullanıyoruz aynı zamanda rüzgarla birlikte ses çıkartabilecek olan bir sürü zil, çan kullandık . Bunların yanı sıra ormandan bulduğumuz buluntu malzemeleri kullandık. Bir yandan da nereyi ne yapacağımız tabii kendisi söyledi yani biz nihayetinde o gelen talimatları uyguladık, o ağaçlar bize ne söylediyse bize ne esin verdiyse neyi önerdiyse oradan yürüyerek çalıştık aşağı yukarı 6 gün çalıştık performans öncesinde bu enstalasyonlar için .

Alanın dinamik bir yapısı olacak sürekli yeni eklemeler, giydirmeler yapılacak değil mi?

Evet, mutlaka ki doğaya dayanamayacak olan bir takım şeyler üretmişizdir diye tahmin ediyorum Zamanla onlar kopacak, parçalanacak belki o kopmalardan parçalanmalardan yeni bir şey kuruyor olacağız. Mart ayına kadar biz gidip gelerek sürekli o alanı dönüştüreceğiz, yeni şeyler ekleyeceğiz. Bir yandan da kullandığımız materyalleri yağmur, rüzgar gibi etmenlerin uzun vadede nasıl etkileyip dönüştürdüğünü gözlemliyor olacağız. Oraya yerleştirilen her şey belli bir hayat sürüyor olacak, o hayatı sürerken de doğadan gelen koşulların getirdiklerine maruz kalacak. Biraz onu da göreceğiz o da iyi bir şey.

Oradaki her şey değişecek zaten, ekilen tohumlar, çiçekler, ağaçlar büyüyecek.

Her şey evet, bir alanın statik kalmıyor olması çok iyi, çok heyecan verici bir şey.

Konser dışındaki zamanlarda ses kaydı alınacak mı?

Belli aralıklarla alan kaydı alıyoruz. Şimdi aldık mesela, sonbaharda mevsim dönüşümünde yeniden alacağız, ondan sonra kış döneminde alırız, martta tekrar proje kapanışına doğru bir kayıt daha alacağız. Bu dört tane ses katmanını da daha sonra işleyerek performansları da içerecek olan albüme ekleyeceğiz.

4 Temmuzdaki performansı gerçekleştiren doğaçlama kolektifiniz Noksan’dan söz edelim biraz da.

Noksan, benim bir doğaçlama kolektifim, yılda aşağı yukarı bir ya da iki konser yapıyoruz.  2007 yılında Akatlar Kültür Merkezinde 1. doğaçlama Festivali esnasında ortaya çıkmış olan bir doğaçlama kolektifi. Festival sonrasında ben şöyle bir yol çizdim Noksan’a, dedim ki, her konserde daha önce birbirleriyle çalmamış olan isimler bir araya gelsin, fakat her konserde de bir önceki konserden sadece benimle beraber bir müzisyen daha olsun.  

Neyi amaçladınız bu kararla?

Noksan Doğaçlama Kolektifini, gerçekten kendi seslerini çıkarıp, kendi sözlerini söyleyebilecek farklı farklı müzisyenlerin bir araya geldiklerinde iyi şeyler üretebilecekleri bir doğaçlama platformu gibi tasarladım. Öyle ki her seferinde gerçekten çok farklı müzikler çıkıyor ve gittikçe genişliyor, her konserde kendini yeniden yaratıyor. Noksan’ın bu güne kadar iki albümü var, yaptığımız performansları albümleştiriyoruz.

Performans nasıldı, hangi sanatçılarla gerçekleştirdiniz?

Performansta yer alan beş müzisyen kendilerine birer ağaç, bir özel alan seçip gün boyunca o alanda yanında getirdiği ya da bulduğu malzemelerle yerleştirmeler yaptılar. Yani seçtikleri alanı kişiselleştirmiş oldular. Ormandan hissettikleri, ormandan aldıkları, K2 nefes alanından aldıkları esinle o alanı kişiselleştirdiler ve performansın sonuna kadar o alanı kullandılar. Sonrasında performans için farklı alanlardan bizim ritüel alanı dediğimiz ortak noktaya gelindi ve orada toplu doğaçlamayı gerçekleştirmiş olduk.

Performansa Saska’dan Savaş Çağman sesiyle katıldı, Türkiye’deki doğaçlama müziğin ve özgür cazın çok önemli isimlerinden Özün Usta vurmalı çalgılarla ve sesiyle konuk oldu.  Aykut Beysi bir tasarımcı; aynı zamanda çok iyi bir müzisyen ve doğaçlama müzik alanında çok kendine has yaklaşımları, yöntemleri var. Beysi, aynı zamanda Silvavox Projesini hayata geçirdiğim partnerim; enstalasyonları ikimiz birlikte altı gün boyunca yaptık.  Aykut da sesiyle performanstaydı. Gülru Höyük Ankara’lı bir tasarımcı o da yeni İzmirlilerden Gülru Höyük de sesiyle performansa katkıda bulundu.

Silvavox projesi kapsamında Mart ayında ikinci bir konser var programda, neler söylersiniz o konser öncesinde?

Noksan, bu konserde farklı bir kadro ile ormana müdahale edecek.  Mart’taki kapanış konserine kadar biz mekana müdahale etmeye, mekanı giydirmeye, değiştirmeye devam edeceğiz ve marttaki kapanış konseriyle beraber Silvavox’un ilk aşaması tamamlanmış olacak ama bu süreçten Ayşegül Kurtel’i de çok heyecanlandıran şöyle bir fikir ortaya çıktı. Silvavox, önümüzdeki sene itibariyle uluslararası katılımı olan, hiçbir şekilde ses sisteminin kullanılmadığı, tamamen toplu doğaçlama üzerinde ilerleyebilecek bir festivale ev sahipliği yapsın istiyorum. Şimdiden çalışmalara başladım.

Doğaçlama Müzik Festivali çok değerli bir kazanım olur tabii İzmir için…

Zaten 2007 yılındaki Doğaçlama Müzik Festivali’ni de Özün Usta organize etmişti, onun buraya gelen bir ayağı olabilir veya tamamen sıfırdan, İzmir’de tasarlanabilir. Her şey henüz fikir aşamasında ama hızlı ilerleyeceğim; bu sonbaharda işi toparlamak şart olacak.

Böyle bir festival için mekanın bir takım dezavantajlarından söz edilebilir mi, biraz şehir merkezinin dışında olması gibi…

Doğru ama diğer yandan da şöyle düşünelim, şehir içi olan bir yerde birebir her türlü etkiden soyutlanıp konsantre olma, tamamen doğanın içerisinde böyle bir olaya tanık olabilme şansımız olmaz.

Bu belki de bir avantaj.

Evet böyle bir avantajı var. Dinleyicinin Silvavox alanına, K2 Nefes Alanı’na  geliyor gidiyor olması, alan kalkındıkça, ortaya çıktıkça artacaktır. Sonuçta bir etkinlik yaptığınızda izleyiciyi oraya getirmek de organizasyonun parçalarından bir tanesi.

“Pin a Song” projesi de sizin küratörlüğünüzde gerçekleşecek, biraz bu projeden söz eder misiniz?

Bu proje şöyle gelişti: Trienal, Nefes Alanı’nın haritasını alıp, Göztepe’yi merkez alacak şekilde şehre taşıyor ve burada, şehrin içinde yeni bir nefes alanı oluşturuyor. Bu eşlenik bölge de İzmir’in toplumsal hafızası açısından çok değerli bir bölge. Ben de projemi buradan hareketle geliştirdim. Şöyle ki, Savaş Çağman; şehirdeki bu alanın içerisinde belirleyeceğimiz altı noktada altı gün boyunca altı dilde altı şarkı seslendirilecek.

Ben bu projeyi okuduğumda çok heyecanlandım, İzmir’in geçmişine, 1922 öncesine, unutulan hatta unutturulmak istenen bir dönemine müzikle gitmek beni çok heyecanlandırdı. Hangi aşamadasınız şu anda?

Çağman, o dönemle ilgili repertuar çalışmasına devam ediyor. Şarkıların icra edileceği altı nokta yakında belirlenecek. 18-23 Eylül tarihleri arasında da projeyi hayata geçireceğiz. Bu performanslar da kayıt altına alınıp video dokümanı haline gelecek; video Trienal’in kapanışında sergilenecek.

Şarkılar hangi dillerde olacak?

Türkçe, Rumca, Ermenice, Ladino, Fransızca ve İngilizce.
 

Çok teşekkürler zaman ayırdığınız ve bilgilendirdiğiniz için.

Ben teşekkür ederim.
 


PORTIZMIR4 web sayfası:

Noksan’ın albümlerini ücretsiz indirmek için:
 

Yazarın Diğer Yazıları

Dünya Felsefe Günü’nde kendimize sorabileceğimiz ince sorular

Hiç doğmamış olduğunuzu hayal edin: Bu düşünce sizi rahatsız eder mi? Hiç yaşamamış gibi unutulacağınızı hayal edin: Bu sizi rahatsız eder mi?

“Etkin” olmaya çağrı: “Naturans III, Yeni Gündelik Yaşam” 

Çetin Balanuye, Naturans üçlemesinin bu son kitabında bizi, etkin olmaya ve diğer etkin insanlarla bir arada olmaya, dostluğa davet ediyor. Ben de bu davet doğrultusunda, bir ilk hareket olarak, herkese bu kitabı okumayı öneriyorum

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

"
"