21 Şubat 2015

Hükümetin zorunlu din dersi inadı

12 Eylül Anayasasıyla üzerimize giydirilen, iktidarın da, kat kat güçlendirdiği bu deli gömleğini yırtıp atmak en acil görevdir

AHİM’in (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) zorunlu din dersleriyle ilgili olarak geçen yıl Türkiye aleyhine verdiği karar kesinleştimiş oldu. Çünkü, Türkiye’nin itirazını değerlendiren temyiz mahkemesi statüsündeki Büyük Daire, itirazı gündeme almayı gerekçesini açıklama gereği de duymadan reddetti.

Hatırlayalım

Mahkeme, 2014 Eylül ayında, ilk ve ortaöğretim kurumlarında anayasa gereği zorunlu olarak okutulmakta olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersiyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) eğitim hakkıyla ilgili maddesi ihlal edildiği için “zaman geçirilmeden” bu dersin zorunlu olmaktan çıkarılmasına oy birliğiyle karar vermişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyla ilgili olarak “Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik, kimya, matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz. Ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi tartışma konusu olur.” “...Eğer (din dersi) olsun mu olmasın mı diye tartışılacaksa uyuşturucu bağımlılığından, terörden, şiddetten neden şikâyet ediliyor.” şeklinde trajikomik demeçler vermişti.

Sonra ne oldu?

Hükümet sanırım biraz da zaman kazanmak için, itiraz süresinin son gününde bir üst mahkemede kararı temyiz etti.

 

Karar kesinleşti

 

Hükümetin bu temyiz başvurusunu değerlendiren AİHM Büyük Daire, davayı gündeme almayı bile  gerekli görmedi. Böylece karar kesinleşti ve itiraz edecek başka bir kapı kalmadığı için de dava Türkiye aleyhine sonuçlanmış oldu. Şimdi, Ankara, kararın gereklerini yerine getirmek ve söz konusu mağduriyetleri giderme konusunda adım atmak zorunda.

 

Artık kesinleşen bu karar ne içeriyor?

 

AİHM kararında, zorunlu din dersleri konusunda devletin tarafsız olmadığını, yapıldığı söylenen müfredat değişikliklerinin yeterli olmadığını,

Alevi inancına bağlı ailelerin okula gönderdikleri çocuklarına verilen din eğitimiyle kendi değerlerinin çatışmaya yol açabileceğini,

Sadece Hristiyan ve Musevi öğrencilere tanınan din dersinden  muaf olma hakkının bütün öğrencilere verilmesi gerektiğini,
Türk eğitim sisteminin ailenin inançları konusunda Avrupa standartlarında bir hassasiyet geliştirmesinin beklendiğini vurgulamıştı.

 

Şimdiki durum ne?

 

Şu anda ilkokul 4. Sınıfta, ortaokul 5,6,7 ve 8. Sınıfta haftada ikişer saat, 9.10.11. ve 12. Sınıflarda ise haftada bir saat zorunlu olarak Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi okutulmakta. Öte yandan ortaokul ve lise ders programında, seçmeli dersler içinde yer alan “Din, ahlak ve değerler” grubunda üç tane de seçmeli ders daha var. Bunlar, Kuran-ı Kerim, Hazreti Muhammed’in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler. Bunlar da, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, ve 12. sınıflarda haftada ikişer saat olarak programda yer alıyor. Ortaöğretim kurumlarında bir dersin “seçmeli” olmasının anlamının aslında okul idaresinin yaptığı tercihlerle, öğrencilerin önüne konulan “zorunlu seçmeli” dersler anlamına geldiği düşünülürse, 8 yıl boyunca her yıl seçilebilecek ikişer saatlik derslerle “din eğitimi”nin zaten verildiğini söylemek mümkün.

Ama hayır, hükümet için bu yeterli olmuyor, olur da bazı öğrenciler aradan sıyrılır, din dersi alamamış olurlar korkusuyla, zorunlu olsun, herkes bu dersi alsın yaklaşımıyla hareket ediliyor. “İnançlı nesiller yetiştirmek” temel hedefinden beslenen bu yaklaşım, matematik, fizik, kimya dersleri gibi, bu dersin de inansın inanmasın herkese zorunlu olmasını istiyor, dayatıyor. Ayrıca bununla da kalınmıyor...

 

19. Milli Eğitim Şurası kararları

 

Evet din dersi zorunlu olsun, seçmeli olsun, hep olsun derken, bir türlü yetmiyor. Hep az, hep biraz daha olsun isteniyor.  Yaz aylarında toplanan Şura, zorunlu din dersinin ana sınıfından başlamasını tartıştı ve ilkokul birinci sınıftan başlatılmasını karara bağladı. Yani AİHM kararı var olan uygulamayı kesin bir şekilde mahkum ederken, bulunduğumuz nokta bu noktadan bile geriye düşmüş durumda.

Bütün bunların yanında Şura’da karara bağlanan ve MEB’in illere gönderdiği yönerge ile bir anlamda uygulamaya başlanan “değerler eğitimi” nin de aslında “din eğitimi” anlamına geldiğini, MEB’in “değerler” dendiğinde dini değerleri anladığını belirtelim.

 

Kesinleşen AİHM kararları doğrultusunda yapılması gerekenler

 

Var olan din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bütün sınıflar için zorunlu olmaktan çıkarılmalı, hatta bu ders tümüyle kaldırılmalıdır. Çünkü seçmeli dersler grubunda yer alan ve Kuran-ı Kerim, Hazreti Muhammed’in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler adını taşıyan üç ders, din eğitimi almak isteyen öğrenciler için zaten yeterlidir. İlla ki, bütün öğrencilere “Din Kültürü” adıyla bir ders verilmek isteniyorsa, farklı inanç çevrelerinin görüşleri alınarak, 1 yıllık (9. Sınıf olabilir) bütün din ve inanç sistemlerine eşit mesafede duran, 1 saatlik, yeni bir ders hazırlanmalıdır (Çok da yararlı bir ders olur bu). Seçmeli dersler, sadece bu dersi almak isteyen öğrencilere verilmeli, istemeyenlerden bir gerekçe göstermeleri beklenmemelidir.

 

Veliler ne yapmalı?

 

Daha önce de yazmıştım, bu konuda velilere, sivil toplum örgütlerine büyük görev düşmektedir. Çocuklarının bu dersi almasını istemeyen veliler, MEB karar doğrultusunda bir düzenleme yapana kadar(yapacak mı?) okul müdürlüklerine dilekçeyle başvurarak çocuklarının muafiyetlerini istemeleri, sivil toplum örgütlerinin bu konuda velilere destek olmaları, gerekirse bir tür sivil itaatsizlik geliştirmek için harekete geçmeleri gerekmektedir. Eğitim sendikaları acilen çeşitli kampanyalar düzenlemeli ve konuyu gündemde hep taze tutmalıdırlar.

12 Eylül Anayasasıyla üzerimize giydirilen, şimdiki iktidarın da, kat kat güçlendirdiği bu deli gömleğini yırtıp atmak bütün demokrasi güçleri için en acil görevdir.



Süreci izlemek adına, konuyla ilgili önceki yazılarım

Devlet çocuğuma din ve ahlak eğitimi vermesin

Zorunlu din dersi almış ahlaklı kuşaklar

Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi

 


 

 


 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti