13 Ocak 2010

Akvaryum Turkuazzo

Yılbaşında birkaç yıldır Ankara’da oturan arkadaşım Yahya aradı. Ne zaman görüşebiliriz diye konuşurken benim önerim üzerine çocukları alıp Forum İstanbul’da bulunan akvaryuma, namı diğer Turkuazzo’y

Yılbaşında birkaç yıldır Ankara’da oturan arkadaşım Yahya aradı. İstanbul’a gelmişler. Ne zaman görüşebiliriz diye konuşurken benim önerim üzerine çocukları alıp Forum İstanbul’da bulunan akvaryuma, namı diğer Turkuazzo’ya gitmeye karar verdik.

Yılın ilk günü herkes bir önceki gecenin yorgunluğu ile mışıl mışıl uyurken biz yollara düşmüştük bile. Akvaryumu bulabilmek için epey bir uğraştık. Dört çocukla epey zor olduğunu itiraf etmeliyim. İnsan doğal olarak alışveriş merkezinin ana kapısına yöneliyor. Biz de öyle yaptık. Kapıdaki güvenlik görevlileri oldukça nazik bir şekilde “Giriş biraz ileride sağda” diye bize yol da gösterdi ama bu sağ bir tülü gelmedi. Girişi bulmaktan tam umudu kesmişken yoğun bir öğrenci kalabalığını hedefe yaklaştığımızın işareti olarak algıladık. Yol uzadıkça biz yorulmaya ve ikizler de sabırsızlanmaya başlamışlardı... Sert ve soğuk rüzgârın bağrımıza bağrımıza esmesi de cabası.


İkizler bir süre sonra “Baba biz köpakbalığına götür” diye slogan atmaya başladılar. İkisi birden nasıl da bağırıyor inanamazsınız. Bu sloganlar eşliğinde giriği bulmayı başardık. Müthiş bir kuyruk var. Bir an Yahya ile göz göze geldik. Biraz endişeliydi. Sanırım yoğun kalabalık onu rahatsız etmişti. Domuz gribi başta olmak üzere bilumum hastalıkların kol gezdiği bir mevsimdeyiz. Yahya “çok kalabalık, girmeyelim” dediyse de ben direndim. “Buraya kadar gelmişken girelim. İçeride bu kalabalık dağılır. Kontrollü alıyorlardır merak etme dedim. Tehditkar bir bakışla “Sen bilirsin” dedi. Yıllarca Üniversite’de aynı odada oturduğumuz için bu cümlenin ve bakışların “Eğer tersi olursa hesabını sorarım” anlamına geldiğini bailiyordum. Buna rağmen girmeye kararlıydım.


Aklıma Sirakuza’da gittiğimiz akvaryum geldi. Loş bir ışık, mükemmel bir havalandırma sistemi, derinlerden gelen klasik müzik ile  muhteşem bir ortam yaratmışlardı. İnsan içeriden çıkmak istemiyordu. Tam sekiz yıl öncesinden söz ediyorum. Burada daha da güzel bir ortam bulacağımı sanıyor, daha doğrusu inanıyordum. Zaten gezetelerde çıkan haberlerdeki fotoğraflar da bunu gösteriyordu.


Kocaman akvaryumların başında br kaç kişi huzur içinde balıkları izliyorlardı. Dışarı çok kalabalık olabilirdi belki ama girişi, herkesin akvaryumları rahatça izleyebilecekleri bir  şekilde düzenlemiş olduklarına emindim. İçeri girer girmez böyle bir planın olmadığını ve girişe gelen herkese bilet vererek tıkış tıkış içeri doldurduklarını anladım ama iş iştem geçmişti. 


Dışarı çıkmak istedik ama çocuklar izin verir mi? Çaresiz dolaşmaya başladık. Daha doğrusu dolaşmaya çalışmaya başladık. Bir çok alanda kalabalıktan hareket etmek mümkün bile değildi. İkizler “Balıklara bakalım” diyor ama biz akvaryumların  başına ulaşmayı başaramıyorduk.  Her akvaryumun başında onlarca kişi balıklara bakıyor, arkadan gelenler “İlerliyelim beyler” diye bağırıyordu. En sonunda ite kaka da olsa ilk akvaryumun kenarına gelmeyi başardık. Ama bu kez de balıkları izlemek için durmak mümkün olmadı. İnsan seli arkadan ittiriyordu. Çaresiz biz de bu sele kapıldık. Balıklara durarak bakmak yerine geçerken el sallar pozisyonuna düştük bir anda. Tabi bunda kalabalığın yanısıra, büyüklerin balıklara küçüklerden daha çok ilgi göstermesinin de büyük payı vardı.

Akvaryuma ulaşan yetişkinler cama öyle bir yapışıyorlardı ki sök sökebilirsen. Tabi Türk insanın muhteşem uyum sağlama yeteneği burada da kendini gösterdi ve bu düzene kısa sürede biz de ayak uydurmayı başardık. Kimsenin de gıkı çıkmıyordu. İşletmeciler de bunu iyi biliyor olsa gerek. Yoksa bu kadar kalabalığı içeri almak mümkün değil. Yahya mı? Onu en son gördüğümde ailece sele kapılmış gidiyorlardı. Onlardan çıkışa kadar bir daha haber alamadım.

Bu arada havalandırma yetersiz olduğu için çocuklar terlemeye başladı. Ucundan kıyısından bilmem ne nehri balığı, bilmem hangi okyanusun en ücra köşesinin balığı yazılarını okuyarak “Eğer akvaryumun başında durabilseydik bu balığı görecektik” avunmalarıyla ilk etabı bitirmeyi başardık.


Sonra birden onu gördük. Tünel orada öylece durmuş bizi bekliyordu. Hemen daldık içeri. Yürüyen bir bant var ama bant nerdeyse boş gibi. Herkes kenarlara çıkarak akvaryuma yapıştığı için biz sadece üstümüzdeki balıkları görebiliyorduk. Hah.. İşe o anda vallahi billahi köpekbalığını görmeyi başardık. Tüm görkemiyle üzerimizden geçti gitti. Doğal olarak İkizler “Köpek balığı yine gelsin” demeye başladılar. Çaresiz yeniden girdik tünele. İkizler köpek balığına bol bol el sallamayı başardılar bu kez.



Tünelden çıkınca genişleyen alan nedeniyle kalabalık etkisini kaybetmeyi başladı. İnanmayacaksınız ama bu alanda bazı akvaryumların başında durarak balıkları izlemeyi bile başardık. Bu rahatlamada kalabalığın ilgisini kaybederek kafetarya ve büfeye yönelmesinin de etkisi yok değildi. Daha doğrusu birinci neden buydu. İkinci nedeni ise kalabalıktan yanaşamadığımız için anlayamadık. Elinde mikrofon olan birini görebildim sadece. Sesi yankılandığı için ne dediği anlaşılmıyordu. Bir show mu varmış ne..! Ebeveynler burada da öyle bir duvar örmüşler ki mancınıkla yıkamazsın. Biz de çaresiz ve boynu bükük ziyaretçiler olarak çıkışa doğru ilerlemeye başladık. İnanın hâla orada ne olduğunu merak ediyorum.


Çıkışta içinden geçtiğimiz oyuncakçıya çarpılmadan geçmeyi başaramadığızı itiraf etmeliyim. İkizler hile ve cebren bir şeyler aldırmayı başardılar bize. Dışarı çıkar çıkmaz telefonum çaldı. Arayan Yahya’dı. Korkarak açtım. “Biz çıkmayı başardık. Gidiyoruz. Bu konuyu  bilahare konuşacağız seninle” dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Sesi çok tehditkârdı. Ankara’ya gittiğimde bunun hesabını soracağına eminim.


Özet olarak önemli bir yatırım yapıldığını itiraf etmeliyim. Ancak bu yatırımı bir an önce çıkarmak için insanları balık istifi gibi içeriye tıkmanın mantığını bana hiç kimse anlatamaz. “İyi de kardeşim sen de sakin bir zamanda gitseydin diyebilirsiniz” ama bu sakin zamanlarda bizler çalışıyoruz. Doğal olarak tatillerde gitmek zorundayız. Zaten başarılı işletmecilik de sakin zamanlarda değil, yoğun zamanlarda doğru dürüst hizmet vermeyi gerektirir.  


Akvaryuma gidin. Gerçekten gezilecek bir yer. Ancak tatile denk getirmezseniz iyi edersiniz. Bir sözüm de ebeveynblere: Bırakın o güzellikleri çocuklarınız yaşasın. “O kadar para saydık (ki bence pahalı değil) bari biz de bakalım” demeyin lütfen. Siz kenara çekilirseniz çocuklar hem birbirleriyle kaynaşır hem de balıkları daha rahat ve uzun süre izleyebilirler.

Yazarın Diğer Yazıları

Su için yürüyoruz

Amerika’da 2014 yılında yapılan bir çalışmada dünyadaki tatlı su miktarının tüm suların sadece yüzde 2.5’u olduğunu söylüyor

Bir kanyon, Bir adam…….

Elini ilk sıktığımda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. O gün Arapkir yaylalarında çamurla, yağmurla boğuşmuştuk.

Arapkir yaylalarında bir gün

Hava bir kapıyor bir açıyor. Kapadığında bardaktan değil kovadan boşalırcasına yağıyor yağmur

"
"