Karar oy birliği alınıyor, 69 ülkenin katılımıyla. Türkiye açısından ağır bir yaptırım:
“-Türkiye’de şeffaf bir yönetim yok.
-Türkiye’de siyasal iktidar yolsuzlukla mücadele etmiyor.
-Türkiye’de siyasal iktidar sivil toplum örgütlerine değer vermiyor, onlara şans tanımıyor.
-Türkiye’de siyasal iktidar yurttaşların ve sivil toplumun karar alma süreçlerine aktif katılımını önlüyor.
-Türkiye’de siyasal iktidar sivil toplumla diyalog kurmuyor”.
Bu görüşler Şeffaflık Derneği Türkiye Şubesi üzerinden dile getiriliyor.
Ama, bu tespitlerde bulunan asıl örgüt “Open Government Partnership,” Açık Yönetim Ortaklığı (AYO).
İki buçuk yıldır plan sunmuyor
AYO Eylül 2011’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından oluşturulan sivil bir inisiyatif.
Ülkeleri yolsuzlukla mücadele etmeye özendiriyor ve bu mücadeleyi kontrol ediyor. Kontrol mekanizması amacıyla, yani yolsuzlukla nasıl mücadele edildiğini öğrenmek için ülkelerden “Ulusal Eylem Planı” hazırlamalarını talep ediyor.
Adı bizde belki pek fazla duyulmamış olabilir ancak, etki alanı hayli geniş. 69 ülke, yani dünya nüfusunun üçte birinde söz sahibi. Türkiye dahil.
Türkiye AYO Yürütme Komitesinin uyarılarına rağmen:
“-Yolsuzlukla mücadele için,
-Şeffaf yönetim anlayışının geliştirilmesi için,
2014’ten bu yana eylem planı sunmuyor.”
2011'de Türkiye kararlı
Plan sunmayınca, AYO Yürütme Kurulu, onların ifadesiyle, “Türkiye’nin üyeliğini pasif hale getiriyor.”
Yani, askıya alıyor.
Oysa, Türkiye AYO’ya bu örgütün kurulduğu yıl, 2011’de katılıyor. Ve üç başlıktan oluşan bir Eylem Planı sunuyor.
O planda hem yolsuzlukla mücadele isteğini belirtiyor, hem de kamu oyu ile bilgi paylaşımı, sivil toplumu karar alma süreçlerine dahil etme, şeffaf yönetim, sivil toplumla diyaloğu arttırma konularında iradesini bildiriyor.
Mayısta uyardılar
2011’den sonra eylem planı sunmadığı, yani yolsuzlukla nasıl mücadele edeceğini, nasıl şeffaf yönetim oluşturacağını bildirmediği gibi, AYO’ya göre, 2011’de verdiği plan doğrultusunda da herhangi bir ilerleme kaydetmiyor.
Yani, yolsuzlukla mücadele etmiyor, şeffaf yönetimden uzaklaşıyor.
Bu AYO kurallarına aykırı.
O nedenle de, AYO’daki üyeliği askıya alınıyor.
Bu AYO’da ilk kez karşılaşılan bir durum. İlk kez bir ülkenin üyeliği pasif hale getiriliyor.
Üyeliği askıya almadan önce AYO Yürütme Kurulu 4 Mayıs 2016’da Türkiye’yi uyarıyor ve 1 Eylül 2016’ya kadar eylem planı sunmasını şart koşuyor. Ancak, Türkiye bu süre içinde harekete geçmiyor.
Türkiye’nin pasif üye durumuna düşmesi şu anlama geliyor?
“Türkiye yolsuzlukla mücadele etmeyen bir ülke ve yönetimi şeffaf değil.”
Bunun bir kaç sonucu var.
-AYO’da oy kullanma hakkını kaybediyor, sadece gözlemci olabiliyor.
-Çok daha önemli olan ekonomik alanda. Özellikle uluslararası yatırımcılar açısından güvenirliği tartışılan ülke konumuna düşüyor. Bu durumda yabancı sermaye Türkiye’ye gelmek için birkaç kez düşünmek zorunda kalıyor.
Ortak payda demokrasi
Aslında bütün bunların kesiştiği bir kavşak var:
Demokrasi kavşağı.
Türkiye’de demokrasi rayından saptığı için ne yönetimde şeffaflık var, ne de yolsuzlukla mücadele.
“AYO da neymiş” diye geçiştirmeye kalkmak, bindiği dalı kesmekle eş anlamlı. En başta ekonomik açıdan.
Dikkati çeken bir başka nokta şu.
2011... Türkiye o tarihte bu kuruluşa katılıyor, bu kuruluşa önem veriyor, değer veriyor, eylem planını da sunuyor.
Çünkü, o tarihte Türkiye’de demokrasi işliyor. AKP iktidarı da, bu kurumlara saygı gösteriyor, gereğini yerine getiriyor.
2011’den sonra ise, Milat herhalde 2010 referandumu ve 2011 genel seçimleri, işler iyice karışıyor. Hızla otoriterleşen bir ülke.
Kimseye danışmıyor
Demokrasiye el sallarken, yolsuzlukla mücadele ve şeffaf yönetime de veda ediyor.
Bunun sonucunda Türkiye dünyada farklı kuruluşlardan “sarı kartlar” görmeye devam ediyor.
Hepsinin ortak paydası, demokrasiden uzaklaşma.
AYO’nun eleştirdiği ve dikkat çektiği bir nokta daha var, o da “iktidarın sivil toplumla diyalog kurmayışı”.
Ne demek bu?
“AKP bildiğini okuyor, kimseye danışmıyor” demek.
Bununu en iyi örnekleri hemen her gün Meclis’te yaşanıyor. Muhalefet ne söylerse söylesin, hiç bir biçimde uzlaşmaya yanaşmıyor ve muhalefeti dinlemiyor. Sendikaları, sivil toplumu hiç bir biçimde dikkate almıyor.
Medyadaki eleştiriler karşısında “haşin tavır” alıyor, eleştirenleri hatta “terör örgütü üyeliği” ile suçlayabiliyor.
Böyle olunca da, adamın üyeliğini askıya alırlar.
“Eyyy AYO, sen kimsin de, üyeliğimi askıya alıyorsun” gibi bir çıkışı duyar gibiyim.