İyi yetişmiş, yüksek lisansı var, yabancı dil biliyor, genç biri. Nasıl olduysa, bir biçimde Cumhurbaşkanı Külliyesi’nde göreve başlıyor. Ancak, görevi çok sürmüyor.
Günün haberlerini FOX TV’den izlediği fark ediliyor.
Düzgün, işinde gücünde biri, ancak affedilmeyecek hatası FOX TV izlemek!..
FOX TV izlediği ihbar ediliyor ve...
Ertesi gün işine son veriliyor.
Hiç yabancı değil, pek çok yerde son yıllarda rastlanan “sıradan olaylardan” biri!..
Bir bakan bir kente geliyor, gazeteciler bakana soru soruyor, sorulardan biri bakanın canını sıkıyor, ters bir soru, sadece bir soru ve fakat sadece gazetecilik.
Aynı gün o gazeteci arkadaşımızın işine son veriliyor. Yüzlerce gazeteci gibi.
Son yıllarda devlet dairelerinde, çeşitli resmi ve özel kurumlarda benzer binlerce olay var.
Tarafsız yayın yapan kuruluşları oturdukları yerden çıkartmak emri vermekten tutun da, kendisini eleştiren gazete, TV ve internet sitelerine getirilen ilan ambargolarına kadar...
Ya da tersi, kendisini destekleyen medya kuruluşlarına her türlü olanağı sağlamak… Bazen Milli Piyango’yu devrederek, bazen ihaleler kazandırarak, genellikle de iş adamlarına o medya kuruluşlarına verdikleri ilanlarda cömert davranılmasını isteyerek...
Hoşuna gitmeyen eylemlere katılanları sorgusuz sualsiz içeri atmak, aylarca yargıç karşısına çıkartmadan hapiste tutmak...
“Bizden ve sizden”
Toplumda olağanüstü ayrımcılığa gitmek...
“Bizden ve sizden olanlar” ayrımı...
Ayrım öyle bir yerleşiyor ki...
İnsanlar bakkala, kasaba, doktora, onların siyasal görüşlerine göre gidiyor ya da gitmiyor.
Doksan yıldır görülmemiş ayrışma, bölünme son on yıla damgasını vuruyor.
Herhangi bir karar verirken, iş yaparken, birini işe alırken, ihaleye çıkarken, kısaca hayatın her türlü alanında son on yıldaki en geçerli ölçü kapıları açıyor ya da kapatıyor:
“Bizden mi?..”
Yapılacak işin niteliği, kalitesi, o işi yapacak olanların yetkinlikleri, bilgileri, yeterlikleri hiç önemli değil.
Yeter ki, “bizden” olsun!..
“Herkesin belediye başkanı olun”
Son on yılda insanlar Türkiye’nin her yerinde ve her alanda bu tür uygulamalarla karşılaşıyor. “Bizden” ise, kapılar açık, değilse, başka kapıya!..
İki gün önce Tayyip Erdoğan otuz ilin büyükşehir belediye başkanlarını Saray’da topluyor ve onlara nasihat ediyor:
“Şehrinizde herkesin Belediye Başkanı olun”.
Yerinde bir öneri, herkesin yürekten katılacağı bir kural. Ve elbette öyle olması gerek. “Demokrasinin gereği, çoğulculuğun başta gelen kurallarından biri”.
İyi de, son on yılın uygulamaları ortada iken, bu öneriden eser mi var?..
Kendisi acaba herkesin Cumhurbaşkanı oluyor mu?..
Ayrım yapmadan, kimseyi ötekileştirmeden karar veriyor mu?..
Aslında benzer konuşmaları her seçim sonrasında Balkon Konuşması'nda dile getiriyor.
“Bize oy veren de, vermeyen de bizim için makbuldür, herkese eşit davranacağız” nutukları her seçim sonrasında eksik değil.
Aradan üç gün geçiyor...
Uygulama belli, “bizden ve sizden!..”
Bu demek değil ki, belediye başkanları yönettikleri kentlerde “ayrıma gitsinler”, hayır asla!.. Ancak, bu öneriyi yapan Erdoğan’ın da, “herkesin Cumhurbaşkanı olması” gerekmiyor mu?..
“Uzlaşmak ve kucaklaşmak”
Belediye Başkanlarına yaptığı konuşmada altı çizilmesi gereken bir başka cümlesi şu:
“Cumhurbaşkanlığı sisteminin en büyük katkısı siyasetin uzlaşmaya ve kucaklaşmaya dayalı bir yapıya kalıcı şekilde kavuşması olacaktır”.
Bu tespit kağıt üstünde çok hoş görünüyor da, ya uygulamada?..
-Ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu iki kez saldırıyla karşılaşıyor. Hele ilkinde ciddi tehlike atlatıyor, ikincisinde yumurta atılıyor. Bunu yapanların serbest kalması bir yana...
Sistemin madem “uzlaşma ve kucaklaşmaya katkısı” olacak, Kılıçdaroğlu’nu arayıp “geçmiş olsun” diyor mu?.. Hayır!.. “Geçmiş olsun” demeyi bile, esirgiyor.
-Saldırılar ötesinde, Kılıçdaroğlu’nun siyasi eleştirileri karşısında, ona defalarca tazminat davası açıyor mu?.. Evet, açıyor.
Bu mu “uzlaşma ve kucaklaşma”?..
Ya da siyasal sistemin içinde yer alan yasal, milyonlarca insanın oy verdiği HDP’yi her sefer dışlamak, suçlamak, o partinin eş başkanlarını ve milletvekilleri hapse atmak, aynı partiye bağlı belediye başkanlarını görevden almak mı siyasette uzlaşmak ve kucaklaşmak?..
Ya da kendisini eleştiren yurttaşlar hakkında dava açmak!.. Son verilere göre, Cumhurbaşkanına hakaretten açılan dava sayısı 12 bin 173!..
Kendi yurttaşlarına bu kadar çok dava açmak mı, “siyasette uzlaşmak ve kucaklaşmak?..”
Ya da bu mu “herkesin Cumhurbaşkanı olmak?..”
Arınç’a öfke ve hakaret
Belediye Başkanlarına tam da bu “nasihatları” verdiği gün, kendi partisi içinde kıyamet kopuyor.
Daha kendi partisi içinde bile uzlaşma ve kucaklaşma yok!..
Bir kaç gün önce AKP’nin üç önemli kurucusu arasında yer alan, eski Başbakan Yardımcısı, eski Meclis Başkanı, şu anda Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Üyesi Bülent Arınç iki konuda düşüncesi açıklıyor.
Bir, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen cezayı,
İki, HDP’li Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün ve diğerlerinin görevden alınmasını doğru bulmadığını söylüyor.
Vayyy, sen misin söyleyen!..
Üç gündür AKP içinden Arınç’a gelen hakaretin haddi hesabı yok. Demokrasi dışı bu koroya Devlet Bahçeli ile birlikte bazı MHP’liler de katılıyor.
Hani, nerede “uzlaşma ve kucaklaşma?..”
Kendi içlerinden biri kırk yılda bir doğru bir şey söylese bile, demokrasi ile taban tabana zıt aşırı tepkiler, ucu sivri oklar derhal harekete geçiyor.
Ne düşünce özgürlüğü, ne ifade özgürlüğü, hepsi talan oluyor.
Hangi “uzlaşma”, hangi “kucaklaşma”?..