"1980 askeri vesayet rejiminden sonra ilk kez kurum dışından bir rektör atanmıştır."
"1980 askeri vesayet rejimi" yani, 12 Eylül askeri darbesi...
"Üniversitemizin akademik özerkliğini, bilimsel özgürlüğünü ve demokratik değerlerini açıkça ihlal eden bu uygulamayı kabul etmiyoruz."
Bu tespitte bulunan ve rektör atanmasına tepki gösteren yukarıdaki satırlar "Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinin ortak imzasıyla" yapılan açıklamada yer alıyor.
Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne Melih Bulu adında biri atanıyor, Tayyip Erdoğan tarafından.
Melih Bulu bilimsel nitelikleriyle değil, "siyasal niteliği" ile bir anda çok tartışılan bir kişi oluyor.
Çünkü:
"AKP İl Yönetim Kurulu üyeliği, AKP Ataşehir Belediye Başkan adaylığı, AKP İstanbul milletvekilliği adaylığı" gibi siyasal geçmişi var, belli ki, "sıkı AKP'li" bir vatandaş!..
Eh, günümüzde "rektör" olmaya yeter de, artar bile!..
Mesele "iyi ve kaliteli yönetmek" değil, o zaten çoktan unutuluyor, mesele "bıktıran ve bitmeyen kadrolaşmak!.."
Tepeden tırnağa partizanlık
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri "bu durum 2016'dan bu yana ağırlaşarak sürmekte olan rektör seçimlerini ortadan kaldıran antidemokratik uygulamaların bir devamıdır" diyor.
Sadece antidemokratik değil, onun da ötesinde...
"Parti - devlet", "parti - medya" partizanlığının devamı olmak üzere "parti - üniversite" çağındaki adımların bir yenisi.
Demokrasiyle, akademik özgürlükle, bilimsel yeterlikle uzak yakın ilgisi olmayan bir atama.
Erdoğan'ın rektörleri
2019 yılı sonunda, hemen hemen bir yıl önce Akdeniz Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Engin Karadağ'ın yayımlanan araştırması rektör atamalarındaki gerçeği yeteri kadar gösteriyor. Mutlaka hatırlarsınız:
"Türkiye'de o tarihte 196 üniversite, dolayısıyla 196 rektör var.
196 rektör arasında uluslararası yayını olmayan rektör sayısı 68."
Merak edenler için:
"Uluslararası yayın ile bilimsel yeterlik arasında sıkı bir bağ var, yayın yoksa, bilimsel yeterlik...", cümleyi artık siz tamamlarsınız!..
Bunun dışında...
"Yayınlarına hiç atıf yapılmayan rektör sayısı 71."
Bilimsel çoraklığın istatistikleri bunlar...
Buna karşılık...
Yine aynı araştırmaya göre...
"70'in üzerinde rektör bilimsel üretim yerine, tweet atmakla ilgileniyor, tweetlerin büyük bölümünde hükümet üyelerine ve Erdoğan'a bağlılıklarını yansıtıyorlar."
Tweet atmak, artık "bilimsel uğraş" yerine geçiyor, tıpkı yönetenlere bağlılık bildirmek gibi!..
Ayrıca...
Aynı araştırmaya göre...
"On yıl önce hiç ilahiyatçı rektör yokken, 2016 sonrasında devlet üniversitelerinde ilahiyatçı rektör oranı yüzde 10'un üzerine çıkıyor. Her 37 ilahiyat profesöründen biri rektör."
Ne demokrasisi, ne üniversitesi, ne bilimi, ne akademik özgürlüğü, varsa yoksa, kadrolaşmak.
AKP'li rektörler
Melih Bulu yeni bir örnek değil. Başkaları da var.
- Kütahya Sağlık Üniversitesi Rektörü Vural Kavuncu, AKP eski milletvekili.
- Avrasya Üniversitesi Rektörü Aşkın Aşan, AKP eski milletvekili.
- Nevşehir Üniversitesi Rektörü Mazhar Bağlı, AKP eski milletvekili.
- Selçuk Üniversitesi Rektörü Metin Aksoy, AKP milletvekili adayı.
- Anadolu Üniversitesi Rektörü Fuat Erdal, TÜRGEV yöneticisi.
- Ankara Üniversitesi Rektörü Necdet Ünüvar, AKP eski milletvekili.
- Ege Üniversitesi Rektörü Necdet Budak, AKP eski milletvekili.
- 9 Eylül Üniversitesi Rektörü Nükhet Hotar, AKP eski milletvekili.
- İstanbul Sağlık Üniversite Rektörü Cevdet Erdöl, AKP eski milletvekili.
AKP'nin eski milletvekilleri, adayları, AKP üyesi olanlar büyükelçi de oluyor, rektör de ya da başka görevlere de atanıyor.
Şu İstanbul'a bak sen
Toplumu "bizden - sizden" diye ayrıştırmaya ek olarak, kadrolaşmak, adamlarını sağ sola yerleştirmek, üniversiteleri bilim merkezleri olmaktan çıkarmak...
Sen kadrolaşmaya bakacağına, önce İstanbul'a bak!..
"Senin 25 yıl yönettiğin İstanbul, şimdi susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya!..
25 yılda İstanbul'a ne yaptın?..
AVM diktin, dere yataklarına binalar diktin, her yere gökdelenler diktin, ne çayır bıraktın, ne çimen, hava alanı, köprü, yol diye diye, İstanbul'un nefes boruları ormanları yok ettin, "İstanbul'a ihanet ettik" diye kendin söyledin...
İstanbul'u kuraklığa mahkûm ettin...
Şimdi bir de, "Kanal İstanbul" diye bir ucube, iki barajı daha, Sazlıdere ve Terkos barajlarını da, bu ucube ile yok ediyorsun..."
Bunlar önemli değil, önemli olan "parti -devlet" ve devamı!..