05 Şubat 2020

İlan edilmemiş savaş mı?

Suriye sorununa balıklama daldığımız günden bu yana, dokuz yıldır ilk kez Türk ordusu ile Suriye ordusu önceki gün karşı karşıya geliyor. Rus destekli Suriye Ordusu doğrudan Türk Askerine ateş açıyor...

Suriye bizim askerlere hangi gün saldırıyor?

Tayyip Erdoğan’ın Ukrayna’ya gittiği gün.

Suriye saldırısı kimin desteğinde?

Rusya’nın.

Rusya ile Ukrayna’nın arası nasıl?

Olağanüstü gergin, gerginlik ötesi. Rusya bir ara Ukrayna’nın gazını kesiyor, sonra iki kat fiyatla yeni anlaşma imzalanıyor. Derken Kırım’ı ilhak ediyor, sık sık anlaşmazlık çıkıyor, zaman zaman aralarında çatışma var.

Tayyip Erdoğan Ukrayna’da ne yapıyor?

Ukrayna’nın silah alması için 200 milyon lira yardımda bulunuyor.

Aynı Erdoğan Rusya’dan silah alıyor, hani şu ünlü S-400 füzeleri. Rusya’dan silah alırken, Rusya’nın düşmanına silah satın alması için para veriyor.

Ayrıca, Erdoğan açıklama yapıyor, "Kırım’ın ilhakı kabul edilemez", bir kez daha Ukrayna’dan yana çıkıyor, bir kez daha Rusya’yı karşısına alıyor.

Devam edelim..

"Canım cicim" Putin şimdi nerede

İdlib’de çatışmaları önlemek amacıyla oraya gitmekte olan bizim askeri konvoya Suriye Ordusu saldırıyor, asker ve sivil şehitler veriyoruz.

Bizim askerin nereye, ne zaman gittiğine ilişkin, Ankara’ya göre, Rusya’ya iki kez bilgi veriyoruz. Neden? Herhangi bir karışıklık olmasın, diye.

Buna karşılık, "bize bilgi verilmedi", Moskova’ya göre.

Bunlar iki gün önce yaşanıyor. Bir de geçen hafta var.

Geçen hafta Suriye muhalif güçleri El Bab’da Esad ordusuna saldırıyor, iddiaya göre, saldırı Türkiye destekli.

O saldırıda Rus askerleri ölüyor, Rusya El Bab’ı bombalıyor.

İki gün önce, El Bab saldırısına karşılık olmak üzere, Suriye Ordusu İdlib’e gitmekte olan Türk konvoyuna saldırı düzenliyor, Rusya’nın hava desteğinde.

Bu gelişmeleri alt alta koyup, tek nefeste okuduğumuzda, ortaya çıkan gerçek şu:

Ankara - Moskova hattı arızalı, fena halde alarm veriyor, hatta kımızı ışık yanıyor.

Hani o, her sefer "canım cicim" Putin bir anda "düşman kardeş" pozisyonunda!

Sen her sefer Putin’i kucaklamıyor musun, bağrına basmıyor musun? NATO’ya ve Amerika’ya rağmen, savunma sistemi S -400’leri ondan almıyor musun?.

Nükleer santralı ona yaptırmıyor musun? Enerjide, onca uyarılara rağmen, ürkütücü biçimde Rusya’ya bağımlı hale gelmiyor musun? İkide birde, Putin’le saatlerce baş başa görüşmüyor musun?

Şimdi Suriye Türk Askerine saldırıyor, asker - sivil insanlarımız ölüyor ve arkasında Rusya var!.. Haydi, çık şimdi işin içinden!

Tarihsel tez çöktü

Buralara nasıl geliyoruz?

Suriye sorununa balıklama dalarak. Önce "kardeşim Esad’ı" sonradan "Esed" yaparak ve böylelikle, en olmayacak işe bulaşarak, Orta Doğu bataklığına girerek.

"Orta Doğu’ya bulaşmamak" odaklı, Türkiye’nin çok öğretici altmış, yetmiş yıllık tarihsel tezini bir yana bırakarak.

Nerede bir olay yaşansa, oraya maydanoz olarak.

Irak, Mısır, Libya, komşular, hatta binlerce kilometre ötedeki Venezuella bunun örnekleri. Çoğuyla kavgalı, bazılarının iç muhalefetiyle anlaşmalı, bazılarının iktidarıyla... Onların sorunlarına "çözüm getirmek" iddiasıyla...

Durup dururken, elin oğluna "çözüm getiriyorum" derken, kendisi soruna dönüşen, kendisine sorun yaratan bir dış politika!

Astana, Cenevre, Ankara, Soçi filan

Konunun özünde, Suriye’deki iç savaşın son bulması, sona erdirilmesi yatıyor.

Bu amaçla bir dizi toplantı, zirve ve süreç lafları havada uçuşuyor. "Astana süreci, Cenevre sözleşmesi, Ankara mutabakatı, Soçi Mutabakatı" gibi. Rusya ve İran’la birlikte.

Her sefer üç ülke birbirine söz veriyor, belli kararlar alıyor, bölgeyi silahtan arındırmak, terörist grupları bölgeden çıkarmak, güvenli bölge oluşturmak, insani yardımda bulunmak, ortak eşgüdüm merkezleri kurmak gibi. Astana’dan Soçi’ye kadar... Hepsi birbirinin tekrarı kararlar... Çoğu askıda kalıyor...

Hele de, Astana sonrasında Ocak 2017’den bu yana, üç yılda orada alınan kararların hayata geçirilmesi amacıyla tam on dört toplantı yapılıyor.

"Süreç, toplantı, sözleşme, mutabakattan" bol ne var?

Ne var, bol bol pozlar var var, Türkiye-Rusya-İran muhteşem anlaşmalı pozlar veriyor TV’Iere. Aziz ve leziz yandaş medya büyük çığırtkanlıklarla bu pozları "Erdoğan’ın zaferi" olarak ilan ediyor.

Ne var ki, her bir "süreç ve mutabakat" sonrasında, bölgede silahlar yeniden patlıyor, iki gün önce olduğu gibi. "Zafer" her sefer yarıda kalıyor.

Asıl vahim durum

Şimdi geldiğimiz nokta... Çok vahim ve asıl vahim ve asıl korkulan bu...

Suriye sorununa balıklama daldığımız günden bu yana, dokuz yıldır ilk kez Türk ordusu ile Suriye ordusu önceki gün karşı karşıya geliyor. Rus destekli Suriye Ordusu doğrudan Türk Askerine ateş açıyor...

Türkiye buna hemen karşılık veriyor, obüslerle bombalıyor...

İlan edilmemiş, üstü örtülü, adı konulmamış bir savaşın ayak sesleri mi?

Bir bu eksikti!

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"