Dolar dün akşam bu satırlar yazılırken 4.57 liraya vuruyor. Türk Lirasında dur durak bilmeyen değer kaybı henüz hızını alabilmiş değil, hâlâ düşüyor. Ve emeklilere bayramda verileceği davul zurna ile duyurulan bin liralık ikramiye şimdiden suyunu çekiyor.
İnanmak güç, ama tam fıkra gibi.
AKP’ye gözü kapalı bağlanmış bazı aklı evvellerin doların yükselmesi karşısındaki yorumu akıllara durgunluk veriyor. Şöyle:
“Abi, daha ne olsun, onların bir lirası bizim 4.5 liramız ediyor, bir mi büyük, 4.5 mu? Abi, bu işte AKP’nin, yani aslında Reis’in başarısı değil de, ne? Bir de hala, dolar şöyle oldu, böyle oldu diye, eleştiriyorlar, abi yazık bu memlekete, vallahi yazık.”
Doğru “yazık”, bize yazık, bu insanlar oy kullanacak ve bizlerin kaderini belirlemede pay sahibi olacak.
Şaka değil, gerçek bu.
Dışa bağımlılık artarken
Erken seçim kararı ile birlikte, Tayyip Erdoğan kim bilir kaç kez aynı vurguda bulunuyor:
“Ekonomi... Ekonomi... Ekonomi...”
Dünya alem Türk Ekonomisindeki kırılganlığının farkında. Herkesin kaygısı aynı noktada. Freni patlamış ağır araç gibi, yokuş aşağı hızla yuvarlanıyoruz. Sorun sadece doların yükselişi de değil. Çok temel, çok yapısal sorunlar dizisi daha kaygı verici.
Kritik ve önemli alanlarda dışa bağımlılığı hızla artan bir ekonomi ile karşı karşıyayız. AKP yönetiminin ağır bilançosu olarak.
Dünkü Cumhuriyet gazetesinde önemli bir haber var. Habere göre, Hazine Eski Müsteşar Yardımcısı Hakan Özyıldız tarafından yapılan bir araştırmanın verileri hiç iç açıcı değil.
Türkiye’nin 2002 ile 2018 arasında dışa bağımlılığı ağır biçimde artıyor:
-Gıda, içki ve tütünde dışa bağımlılık 2002’de yüzde 4.7 iken, bugün yüzde 10.5,
-Petrol ve kömürde 2002’de yüzde 50.3 iken, bugün yüzde 68.2,
-Kimyasal ürünlerde 2002’de yüzde 18.7 iken, bugün yüzde 32.4,
-Ve bir vahim alan daha var ki, telafisi yıllar alıyor, orta ve yüksek teknoloji içeren alanlarda yatırımların payı 2002’de yüzde 31.4 iken, bugün yüzde 27.4’e düşüyor.
Tek başına bu tablo bile, AKP dönemine nokta koymanın zamanının çoktan geldiğini gösteriyor.
Ana damarlarda dışa bağımlılık artıyor, teknolojide geri sayıma geçiliyor.
"Tek adam" tepkisi
Yukarıdaki tablonun ve ekonomideki hızlı yuvarlanmanın “suçluları” acele bulunuyor. AKP milletvekili listelerinde bu açıkça görülüyor.
Tayyip Erdoğan ekonomi ekibini tırpanlıyor.
Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Maliye Bakanı Naci Ağbal, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Nihat Zeybekçi ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü AKP milletvekili listelerinde yer almıyor.
Tipik, “tek adam” tepkisi.
Her türlü kararı ona soruyorlar, o “evet” demeden, hiç kimse tek bir adım atamıyor, alınan her kararda, atılan her imzada onun damgası var, ama iş “sorumlu” bulmaya gelince, yükü başkalarına atıyor.
Bu tırpan aynı zamanda bir “itiraf”, ekonominin kötü gitmekte olduğunun, dışa bağımlılığın arttığının bir kez daha dolaylı itirafı.
Ya CHP listeleri
CHP’nin milletvekili adaylarına gelince...
İsimler üzerinden değil de, genel bir analiz yaparsak, şu ortaya çıkan özellikleri şöyle özetlemek mümkün:
-Adaylar arasında kadın çok az, şimdiki kadın milletvekili sayısına göre, geride. Hani, “iktidarı kadınlarla kazanacağız” nutukları? O nutuklarda mı kalıyor? Yazık.
-Cumhurbaşkanı Muharrem İnce’ye yakın isimler eleniyor. İnce’yi aday gösterip, ona yakın insanları elemek, ayıp.
-Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştiren, eleştirirken belki ölçüyü hafif tertip kaçıran, parti disiplininden çok bireysel çıkışlarıyla dikkat çekenler de listelerde yer bulamıyor. CHP “tek adam partisi” değil ki, bu tavır da, ayıp kaçıyor.
Dünyanın her yerinde sosyal demokrat partiler, muhafazakar partiler gibi, “dikensiz gül bahçesi” olmuyor. Çok seslilik, sosyal demokrat partilerin ana motifi.
CHP, belirlediği aday listesi ile bu özelliğini yitiriyor.
Her partide, her adaylık sırasında sevinenler ve üzülenler var ve olacak, bu kaçınılmaz.