"Su Hayattır" sloganıyla dönen bir reklam var TV'lerde. "Devlet Su İşleri" (DSİ) imzalı kısa bir film, halkı su tasarrufuna çağırıyor. Son günlerde TV'lerde sık sık dönüyor.
Doğru ve yerinde bir uyarı.
Doğru da... Arka manzaraları o doğrudan öte, yüzyılın faciası gibi.
Cerrattepe... Uzun Göl... Fırtına Vadisi... Kaz Dağları... Kuzey Marmara Ormanları... Munzur Vadisi...
Ergene, Meriç, Asi, Gediz, Büyük Menderes, Çekerek nehir ve ırmakları...
Konya Ovası...
Tokat Erbaa... Amasya Taşovası...
Hasankeyf...
Ege'de zeytinlikler...
Pek çok yerde göller...
Türkiye'nin dört bir yanında, saydığım yerler akla ilk gelenler.
Bunlar madenlere, taş ocaklarına, HES, JES ve RES'lere kurban giden yüzlerce yıllık ormanlar, nehirler, vadiler, meralar.
HES, yani hidroelektrik santral...
JES, yani jeotermal santral...
RES, yani rüzgar enerjisi santralı...
Ormanlar, vadiler, akarsular, ovalar bu santrallar nedeniyle yok oluyor, kuruyor, kirleniyor.
Bu arada Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası uyarıyor, "JES'ler depremi tetikleyebilir!.."
DSİ'nin şimdi yana yakıla "su tasarrufu" diye yaptığı çağrı, son on sekiz yıllık AKP iktidarının Türkiye'yi her alanda olduğu gibi, bu vazgeçilmez hayati alanda da, getirdiği yerin son durağı.
Ne doğa tanıyor, ne sular altına gömülen on iki bin yıllık Hasankeyf gibi tarihsel miras... Gelecek kuşaklar dahil, bugün bu ülkede yaşayanların en yaşamsal ihtiyacınının köküne kibrit suyu ekiyor.
İnsanlar öldü
Doğayı korumak, yaşadığı çevreye sahip çıkmak, "su ve hayatı korumak" adına mücadele edenler ölüyorlar, tutuklanıyorlar.
İnsanlar HES'leri, JES'leri durdurmak adına mahkemelere başvuruyor, oradan "yürütmeyi durdurma" kararları çıkıyor, kim dinler, "polis copları" o insanlara karşı şakır şakır işliyor.
Deresine, suyuna, vadisine sahip çıkanlar ölüyor, tutuklanıyor.
"Yüzyılların doğal birikimini yok eden, yüzyılın yıkımı."
O doğal birikimin yerine gelmesi için kim bilir, kaç kırk, kaç elli yıllar gerek...
O doğal birikime, o suya, o toprağa sahip çıkmak, büyük suç!..
Sonra da, susuzluk kapıya dayanınca, DSİ eliyle "su hayattır" uyarıları!..
Artvin halkının Cerattepe'de maden projesine karşı yürüttüğü mücadeleden
425 bin hektar gitti
Öyle bir toprak kaybı, öyle bir tarımsal arazi kaybı ki...
Küresel Orman ve Takip Uyarı Sistemine göre:
"- 2002 ile 2017 arasında 425 bin hektar ağaç örtüsü kaybediliyor.
- Hollanda büyüklüğünde tarımsal arazi yok oluyor."
Su kaynakları ile birlikte... Yüzlerce canlı türü ile birlikte... Köyleri, kasabaları besleyen su kaynakları kesiliyor, insanlar susuzlukla karşı karşıya kalıyor.
Sonra da, DSİ "su hayattır" diye ortaya çıkıyor, çaresizce!..
25 kez değişti
Ormanların tahribatında, doğanın yok edilmesinde önemli bir araç var.
Ormanlarla ilgili iki yasa var, biri 6821 sayılı, diğeri 7139 sayılı yasa.
"Ormanlık alanları madenlere, santrallara ve bilmem nelere açmak için bu iki yasayı AKP 25 kez, evet yirmi beş kez, değiştiriyor."
Her değişiklikte, belli bir orman örtüsü, belli bir zeytinlik, mera sizlere ömür!..
Sonra DSİ "su hayattır..."
Tarım çöküyor
Kaybolan tarımsal arazinin ağır bir faturası var.
"- 2002 yılında gıda açısından, Türkiye dünyada kendine yeten yedi ülkeden biri iken, şimdi 128 ülkeden tarımsal ürün ithal ediyor.
- Cumhuriyet Tarihinin en kötü Tarım ve Orman Bakanı olarak kayıtlara geçen Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, fütursuzca, "paramız var ki, ithal ediyoruz" diyebiliyor.
- AKP ile birlikte, on sekiz yılda, irili, ufaklı binlerce tarımsal işletme yok oluyor.
- Tarımsal istihdam, yani köylü, çiftçi 7 milyon 500 binden 5 milyona düşüyor.
- Hayvancılık da etkileniyor, 7 milyar dolarlık hayvan, 20 milyon dolarlık saman ithal ediliyor.
DSİ "su hayattır" derken, kaybolan su kaynakları hayvancılığı da vuruyor, et fiyatları yüzde otuz oranında artıyor.
Yılda otuz bin kişi
Ormanlar, bitki örtüsü yok oluyor. Yerine taş ocakları, turizm köyleri, siteler geliyor. Kentlerde yeşil alanlar, parkların yerine AVM'ler dikiliyor. Kentlerin nefes boruları kesiliyor.
Yok olan doğal örtü ile birlikte, bir başka felaketin daha zilleri çalıyor.
Doğa olağanüstü ve insafsızca tahrip edilirken, Çevre Mühendisleri Odası "Hava Kirliliği Raporu" hazırlıyor. O rapora göre doğanın tahribinden bir başka sonuç çıkıyor:
"Doğal tahribatla birlikte hava kirleniyor, havanın kirlenmesi sonucu, Türkiye'de yılda otuz bin insan hayatını kaybediyor."
İklim değişikliği
Su kaynakları dünyanın her yerinde azalıyor, çünkü dünyayı saran iklim değişikliği, sıcaklıkların artmasına, yağışların azalmasına yol açıyor ama, bizim yerimiz ayrı!..
"Su kaynaklarının en çok azaldığı ülkelerden biri Türkiye."
Birkaç ay önce Bakan Pakdemirli önemli bir cümle söylüyor, "iklim değişikliği milli güvenlik problemi haline gelmiştir." Yerinde bir gözlem.
Bakanlığının bütçesi görüşülürken, belli ki, yanında çalışan bürokratlar ona konuşma metni hazırlıyor. "Milli güvenlik sorunu" dediği iklim değişikliği konusu, o konuşmada on cümleyle geçiştiriliyor.
"Milli güvenlik sorunu" diyor da, ne yapıyor?..
Ah Pakdemirli vah Pakdemirli
Tarımla, ormanla, orman ve tarım köylüsüyle, tarımsal ürünlerle havyansal ürünlerle ilgili kaba özet bu iken...
İyi Parti Konya milletvekili Fahrettin Yokuş bir ay kadar önce bir toplantıda Bekir Pakdemirli ile bir araya geliyor, Yokuş o toplantıda Pakdemirli'ye bazı sorular yöneltiyor.
Bakan Bekir Pakdemirli çok sinirleniyor:
"Sizin sorularınıza cevap vermeyeceğim. Siz bizim Bakanlığın içinden bilgi alıyorsunuz. Size o bilgileri şu kişi mi (bir isim veriyor) iletiyor?.."
Bu "merak" sayesinde tarımın ve ormanların durumunu yeteri kadar ortadadır.
DSİ'nin "su hayattır" reklamı da, bir o kadar AKP'ye çıkacak faturanın telaşıdır.