En büyük hayal kırıklığını sosyal demokratlar ve sosyalistler yaşıyor.
Nerede?..
"Avrupa Parlamentosu'nda."
Neden?..
Çünkü, vaktiyle "Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) tam üye olmasını" en çok onlar destekliyor. Destekliyor, çünkü "AB'nin kültür ve din temelinde bir birlik olmadığını" en çok onlar savunuyor. Hatta, bir adım daha ileri giderek, AB'ye tam üyeliği halinde, Türkiye'nin "Batı'nın klasik demokratik ve hukuk devleti ilkelerine daha çok yakınlaşacağını" savunuyorlar.
Ama bugün?..
"Türkiye ile görüşmelerin askıya alınmasını en çok sosyal demokratlar ve sosyalistler istiyor."
Onların doğru tespit ve gerekçelerini biz burada her gün birebir yaşıyoruz.
Özgürlüklerin askıya alınması, ifade ve basın özgürlüğünün ortadan kalkması, hukuk devletinin sona ermesi, yargının siyasallaşması, kuvvetler ayrılığının son bulması, Meclis iradesinin yok sayılması, sistemin denetlenmekten uzak kalması, siyasi ve hukuki dengelerin kaybolması, yolsuzlukla mücadelenin sözde kalması gibi.
Son bir yılda üç kez
Avrupa Birliği'nin Meclisi olan Avrupa Parlamentosu önceki gün kabul ettiği, çok sert ifadelerin, ağır eleştirilerin yer aldığı Türkiye raporunda "Türkiye ile üyelik görüşmelerinin askıya alınmasını" istiyor.
Bellekleri tazelemek gerek.
"Bu istek ilk değil, sadece son bir yıl içinde, yanılmıyorsam, Avrupa Parlamentosu Türkiye ile görüşmelerin askıya alınmasını üç kez dile getiriyor, oylamalarla üç kez bunu talep ediyor."
Fiilen zaten askıda
Üyelik görüşmelerini askıya almak?..
"Zaten fiilen askıda!.. Zaten görüşmeler tıkanmış bulunuyor, görüşmeler zaten şu anda yok!.."
Türkiye "tek adam rejimine" geçtiği, özgürlüklere veda ettiği günden beri yok. Tıkanmanın ayak sesleri 2016'da duyulmaya başlıyor. AB Türkiye'nin nereye sürüklendiğini görüyor.
"Askı" isteği şimdi tekrarlanıyor.
Oy çokluğu ve oy birliği
Tam üyelik görüşmelerinin askıya alınması için AB'de süreç şöyle işliyor:
"- Ya AB ülkelerinin üçte biri, yani en az dokuz ülke,
- Ya da AB Komisyonu'nun önerisi gerek."
Bu öneriyi AB Dışişleri Bakanlar Komitesi AB Konseyi'ne, yani AB ülkelerinin siyasi liderlerine sunuyor.
Arada Türkiye'nin savunması alınıyor.
Siyasi liderlerin, yani AB Konseyi'nin görüşmelerin askıya alınmasını kabul etmesi için "oy çoğunluğu" yetiyor.
Ancak...
"Görüşmeleri yeniden başlatmak için oy çoğunluğu yetmiyor, oy birliği şart, o da çok zor."
Neden çok zor?..
Çünkü, Türkiye zaten genel anlamda AB ülkeleriyle kavgalı. Ayrıca arasının özellikle kötü olduğu ülkeler var, Yunanistan, Bulgaristan, Fransa gibi.
Görüşmeler bir kez askıya alındı mı, görüşmelerin yeniden başlaması için Türkiye'nin ağzıyla kuş tutması gerek.
Askıya almak, bir anlamda Türkiye - AB macerasını sona erdirmek gibi bir eylem.
Liderler yanaşmıyor
AB liderleri görüşmelerin askıya alınmasını pek umursamıyor, zaten fiilen askıda.
Kaldı ki, öyle bir karar sonrasında, Türkiye'nin elindeki kozdan çekiniyor:
"Göçmenlerin Avrupa ülkelerine gönderilmesine dönük olarak, Türkiye'nin sınırlarını açması."
Bu onlar için tam kabus.
Türkiye ile fiilen görüşmeksizin, açılması gereken fasılları masada bekletmek... Onların işine daha çok geliyor, dosyalar bekliyor, göçmenler bekliyor.
Bu arada AB'nin bekletmeye aldığı bir başka konu var ki, o epey belirleyici:
"Hiçbir AB lideri Tayyip Erdoğan'la görüşmek istemiyor, kendi ülkesine davet etmiyor.
Bazı çok zorunlu durumlarda, genellikle telefonla!..
Erdoğan'ı tümüyle dışlamış bulunuyorlar."
Parlamento ne istiyor
Fiilen askıya alındığı halde...
Avrupa Parlamentosu daha önce üç kez dile getirdiği ve buna rağmen hiçbir adım atılmadığı halde, şimdi yeniden neden ayrı çağrıyı tekrarlıyor?..
"AB değerlerinin namusu adına!..
Demokrasiyi unutmuş, hukuk devletinden sapmış bir ülkeye karşı, Batı'nın klasik demokratik değerlerini bir kez daha hatırlatmak adına!.."
"Değerli yalnızlık"
Askıya almazlar ama...
Avrupa Parlamentosu'nun bu çağrısı Türkiye'nin durumunu ve yalnızlığını bir kez daha gösteriyor.
AB'de, yani Avrupa'da yalnız...
Arap ülkelerinde yalnız...
Komşularında yalnız...
Rusya elini uzatmıyor...
Amerika son açıklamasıyla, kullandığı çok ağır ifadelerle, mesafeyi yeniden açıyor.
Ve yaşamakta olduğumuz, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın ifadesiyle, "değerli yalnızlık" Erdoğan'a her vesileyle yeniden hatırlatılıyor.
Hem "bizim yerimiz Avrupa" diyeceksin, hem Avrupa değerlerini, temelinde "demokrasiyi" askıya alacaksın, o zaman onlar da, ikide bir, "üyeliğinizi askıya almak istiyoruz" diyerek, sana yerini gösterirler.