2011’de alınan 47 yargıcın 44’ü, 2012’de alınan 24 yargıcın 22’si, 2013’de alınan 42 yargıcı 39’u ihraç ediliyor.
Bu ilk tespit.
Türkiye’de hapishaneler Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana, doksan yılın rekorunu kırıyor. Şu anda hapishanelerde tam iki yüz bin kişi yatıyor. Büyük çoğunluk siyasi hükümlü ya da tutuklu.
Bu ikinci tespit.
Benzer çok örnek var ama, sonuncusu şöyle.
HDP milletvekili Ferhat Encü hakkında suç duyurusunda bulunan Şırnak Vali Yardımcısı ile Beytüşşebap Kaymakamı FETÖ’den tutuklanıyor. Ama, onların marifetiyle yargılanan Encü dört buçuk yıl hapse mahkum oluyor ve tutuklu.
Bu da üçüncü tespit.
Üç tespit yan yana geldiğinde:
1-Türkiye’de karma karışık bir yönetimin olduğu ortaya çıkıyor. Kimin, ne yaptığı belli değil. Ama, bunun cezasını masum insanlar çekiyor.
2-Türkiye’de önüne geleni içeri atan ve özellikle muhaliflere göz açtırmayan bir yargı, sonuçta hapishaneleri tıka basa dolduruyor ki, örneği dünyada yok.
3-Yargı öylesine siyasallaşıyor ki, hukuk artık lüks ve çok uzakta bir vaha.
Hapishaneler dolu ancak, Türkiye dünyanın en büyük açık hava hapishanesinden farksız.
Bunlara ek olarak, “damatlar” örneğindeki gibi, hukuk kişiden kişiye farklılık gösteriyor.
1215 Magna Carta’dan bu yana var olan kişilerin hukuk karşısındaki eşitliği çoktan yerle bir oluyor.
Bunlar genel ve geçerli ve her gün yaşadığımız olayların ibretlik özeti.
Enis Berberoğlu: Çöken dava
MİT TIR’ları davası nedeniyle, “casusluk ve devlet sırrını açıklamak” suçlamasıyla CHP milletvekili, otuz küsur yıllık gazeteci Enis Berberoğlu 25 yıl hapse mahkum ediliyor ve aynı anda tutuklanıyor.
Türkiye derin bir şok yaşıyor. Hem hukuk, hem sosyal ve siyasal açıdan aklın almayacağı bir karar.
“Devlet sırrı açıklamak” öyle mi?
O zaman dün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gidelim, CHP Çanakkale milletvekili Muharrem Erkek’e kulak verelim:
“Enis Berberoğlu devletin güvenliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri açıkladığı için ceza aldı. Bu haber Cumhuriyet Gazetesinde 29 Mayıs 2015’te yayınlanmış.
Ancak, 21 Ocak 2014’te Aydınlık Gazetesi’nin manşeti, ‘İşte TIR’daki Cephane’. 22 Temmuz 2014 yine Aydınlık ‘MİT TIR’larındaki Füzeler Tutanakta’. Aynı tarihte Bugün Gazetesi “MİT TIR’ları Roket Taşıyordu’, aynı tarihte Habertürk’te TIR şoförünün beyanına yer veriliyor. TIR şoförü TIR’ların Reyhanlı’ya, oradan da Suriye’ye teslim edildiğini ifade ediyor. Yine 22 Temmuz 2014 tarihli Milliyet ‘O Tutanaklara Göre Silah Taşıdı’ haberi var.
Nasıl oluyor da, kaç kez yayınlanan bir haber, devlet sırrı oluyor, gizli belge oluyor?” (Muharrem Erkek, TBMM 15 Haziran 2017 tarihli tutanak, s.2 ve 3).
Bunlar somut veriler, açın o tarihli o gazeteleri, görün. Bunların ışığında, Berberoğlu’nun “devlet sırrını açıklaması” iddiası çöküyor.
Dolayısıyla, dava çöküyor. Ama, Berberoğlu mahkum olup, tutuklanıyor.
Yargıtay kararına rağmen
Bu gözlemi, bilgiyi, gerçeği perçinleyen Yargıtay kararı var. Yargıtay 9. Dairesi benzer bir olayda 2010 yılında şu kararı veriyor:
“Bu çeşit bir bilgi yayınlanıp açıklandığı tarihte esasen daha önce kamu oyunun bilgisine sunulmuş, herkes tarafından bilinmekte ise, devlet sırrı olma vasfını kaybeder. Onun gizli kalması gereken ya da yayınlanması yasaklanan bir bilgi olduğundan söz edilemez”. (Muharrem Erkek, TBMM Tutanak, aynı yerde).
Dolayısıyla, ortada “hukuken” oluşan bir suç yok.
Buna rağmen, Enis 25 yıla mahkum ediliyor.
Geç kalmış tepki
Kılıçdaroğlu eline bir pankart alıyor, “adalet” yazılı, tepkisi göstermek üzere, Ankara’dan İstanbul’a yürüyor. CHP lideri ama, sivil bir inisiyatif.
Ne çimenleri eziyor, ne camları kırıyor, sadece yürüyor ve düşüncelerini açıklıyor. Çok yerinde, yine de geç kalmış bir tepki.
Çünkü, daha önce HDP milletvekilleri tutuklanıyor, hele HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş aylardır tutuklu ve hala yargı karşısına bile çıkmış değil.
HDP’lilerin biri alınıyor, diğeri bırakılıyor. Arada bazılarının milletvekilliği düşürülüyor. Bir HDP milletvekilini tutuklamak ya da milletvekilliğini düşürmek “sıradan, günlük” işlerden oluyor. Herkesin kanıksadığı, “haber değeri bile neredeyse arka plana sarkan” hale dönüşüyor.
Vahim, hem de çok vahim. Siyasal temsil ve AKP’nin dilinden düşürmediği “milli irade, sandıktan çıkma, seçilmişlik” gibi, üzerine binlerce cilt kitap ve makale yazılan kavramlar açısından çok vahim.
Şimdi ilk kez bir CHP milletvekili tutuklanınca, Kılıçdaroğlu “artık yeter” diyor.
Oysa, “artık çoktan yeter”, demokratik sınırlar, yargı bağımsızlığı çoktan aşılıyor.
Bahçeli’den çirkin sözler
Kılıçdaroğlu’nun “adalet” için yürümesine en çirkin tepki MHP lideri Devlet Bahçeli’den geliyor:
“Akılsız başın cezasını ayaklar çeker”.
Bu cümlenin öncesi ve sonrasındaki sözler, yine aynı çirkinlikte.
AKP bile böyle bir tepki göstermiyor.
Bahçeli artık en AKP’liden daha çok AKP’li.
Ara sıra, Allah bilir, belki de danışıklı, AKP’nin bazı karar ve eylemlerini sözüm ona, eleştirirmiş gibi yapıyor.
Geçiniz, hepsi hikaye.
Bahçeli siyasal geleceğini AKP’ye bağlamış, bahtının rüzgarına kapılmış, gidiyor. MHP’yi de, o rüzgara sürükleyerek.
Kilisenin zangoçu
Küçük bir kasabada kilisenin bir zangoçu var, her yerde olduğu gibi. Onun bir adeti var.
Kasabada sıradan biri öldüğünde, zangoç çanı bir kez çalıyor. Kasabanın ileri gelenlerinden biri öldüğünde, çanı iki kez, din adamı öldüğünde üç, vali öldüğünde dört, kral öldüğünde beş kez çalıyor.
Günün birinde kasabada haksızlığa uğrayan biri koşa koşa kiliseye geliyor ve çanı altı kez çalıyor.
Kasaba şaşkın, çan ilk kez altı kez çalıyor. Herkes koşup geliyor ve çanı altı kez çalan kişiye ne olduğunu soruyor. Adam inanılmaz kaygılı:
“Adalet öldü”. (x)
Türkiye’de çanlar aylardır altı kez çalıyor, kim bilir Enis olayı kaçıncı. Hapishaneler onun için o kadar dolu. Yargıç ve savcılar onun için sık sık değişiyor, el çektiriliyor, yeni atamalar birbirini kovalıyor.
Buna rağmen, çan sesini duymayan o kadar çok insan var ki...
En azından toplumun yüzde ellisi.
(x): Bu öyküyü Meclis’te dün CHP Mersin milletvekili Hüseyin Çakmak anlatıyor. (TBMM 15 Haziran 2017 tarihli tutanak, s.7).