İşte, bugün de cumartesi.
"Mavra günü."
Sabırsızlıkla beklediğim gün.
Her cumartesi olmasa bile, birkaç cumarteside bir, karşılıklı gırgır, ironi, dalga geçme eksik olmaz.
Kiminle?..
Aydın Engin ile...
Neden?..
Cumartesi günlerini Aydın Engin özel yazılara, genellikle başından geçen olaylara ayırıyor. Adına "Cumartesi Mavrası" dediği yazıların her biri, yaşanmış mizah eseri.
Mizahi üslupla anlattığına aldırmayın, "çoğu Türkiye'nin dramı, bu ülkede her devirde insanların başına ne tür sıkıntılar gelebileceğini" anlatan, tarihe not düşülmüş yazılar.
Bazen de, gerçekten komedi ve o komedi unsurunu yakalamak için gereken zekâ.
İster askeri darbe dönemlerinde, ister demokrasi görünümlü rejimlerde, ister ülkenin belli bir süre nefes alabildiği dönemlerde olsun, Aydın'ın başına mutlaka bir şey gelmiştir!..
İşte, "cumartesi mavrası" yaşanmış o öykülerin mizaha bürünmüş hâli.
Askeri darbe döneminde, hapiste sıkıyönetim komutanının karşısına çıkarıldığında, verdiği cevaplar karşısında o komutanın kendisini odadan nasıl kovduğu...
Gözaltına alındığı bir başka seferde, yedi kez girip çıkıyor, polis eline kelepçe takmak istediğinde, polise gülerek, "sen merak etme, kelepçeye gerek yok, elinden kaçıp, seni zor durumda bırakmam" diyerek, polisle şakalaşması...
Hapisanede sıradan mahkûmların kendisine "devrimci abi" sıfatını yakıştırıp, özel saygı gösterdiklerini anlatırken, bizlere dönüp, "beni kıskanmanızı anlıyorum, racon kesmeden, koğuş ağası olmamı çekemiyorsunuz" diyerek, tutukluluğu neredeyse çocuk bahçesine çevirmesi...
Hepsi "cumartesi mavralarının" tadına doyum olmaz öyküleri.
O günkü "mavrayı" okuyup, kendisine mesaj atarak, dalga geçtiğimde, geri dönüşü mutlaka zekâyla donanmış ve elbette beni hedef alan bir gırgır olduğunu tahmin edebilirsiniz.
Kendisini "nadasa" bıraktı
İşte, bugün cumartesi, bugün "mavra günü."
Ama, bugün o "mavra" yok!..
Çok ama çok üzgünüm, ne yazık ki, artık hiçbir cumartesi yok!..
Çünkü...
Aydın Engin bize veda ediyor, hayata o hin dolu gülücükleriyle el sallıyor.
Ondaki mizah anlayışı öyle köklü, hayatının öylesine değişmez bir parçası ki, son yazısında bile, dönüşü olmayan hastalığını şöyle anlatıyor:
"Aydın Engin'i bir süre nadasa bırakmak iyi olacak. Nadasın ne olduğunu bilmeyen kentli okurlar için bilgi notu: Nadas tarlanın sürülüp, sulanıp ekime hazırlanması ama, o yıl ekilmemesidir.
Ben de, kendimi nadasa bırakıyorum.
Ne kadar sürer bu nadas?
Bilmiyorum. Umarım, kısa sürer.
Şey...
Bugün benim 81 yaşımdaki son günüm."
Meğer o "nadas", o satırlar bir "veda" imiş!..
Sürgünde bile
Her zaman yaramaz ve haylaz ve haşarı...
Her zaman aceleci...
Her zaman telaşlı...
Her zaman zeki...
Her zaman ironi dolu...
"Sürgünde bile, hayatla dalga geçmeyi elden bırakmıyor."
12 Eylül faşizmi onun da kapısını çalıyor. Hapse atılıyor. Artık kader mi, ne ise, mizah orada bile onun yakasını bırakmıyor, "7.5 yıl hapse mahkûm olduğu halde, yanlışlıkla tahliye ediliyor."
Almanya'ya sürgüne gidiyor.
On iki yıl kaldığı Frankfurt'ta hayatını şoförlük yaparak kazanmaya çalışıyor. O dönemi anlattığı kitabı okurken, ‘Ben Frankfurt'ta Şoförken' , katıla katıla gülersiniz.
Çizgi: Tan Oral
Ve hep devrimci
Vardır ya...
"Hayatınıza renk katan insanlar..."
Hangi sıkıntıyı yaşıyorsanız...
Hangi derde düşmüşseniz...
Aydın sizi dinleyerek, sizi incitmeden, yardıma hep hazırdır.
"Materyalist anlayışa" her zaman sadık kalarak.
Onun çok önemli bir özelliği hayata mizah açısından bakmaksa...
Ondan önce gelen özelliği ise, "hayatı boyunca devrimciliği" elden bırakmayışı. Hayatın her alanına Marksist açıdan bakmayı ihmal etmeden.
O anlayışını siyasi pratiğin getirdiği koşullara uyarlayarak.
Zaman zaman kıyısından köşesinden rol üslendiği siyasette de, son nefesine kadar uğraştığı gazeteciliğinde de, aynı nitelik hiç eksik değil.
Çevresi çok geniş, böylesine renkli bir insanla arkadaşlığın tadı çok başka.
"Cumhuriyet gazetesine" bir not
Ve...
Ne yazık ki...
Aydın, her zamanki çelebi halinle belki "boş ver" dersin ama, söylemeden duramayacağım, mesleki uğraş ve vefa adına yıllarca emek verdiğin "Cumhuriyet gazetesine" bir not düşmek istiyorum.
Internetten dünkü Cumhuriyet'in birinci sayfasına bakıyorum.
"Aydın'ın kaybıyla ilgili birinci sayfada şöyle tek sütun, şöyle birkaç satırlık da olsa, bir haber arıyorum, hayır yok!..
Dün Cumhuriyet'in logosunun hemen yanında, ta tepede iki Fenerbahçeli futbolcunun kadro dışı bırakıldığı haberi var ama, Aydın'la ilgili birinci sayfada habere yer yok!.."
Bugün o gazeteyi hazırlayanların senin çırakların olduğunu sanıyordum ama, çırak bile olamamışlar!..
Toplumu kemiren "kutuplaşma mikrobu" oraya da, bulaşmış!..
Yazıklar olsun!..
Kusura bakma
Aydın, bu not için kusura bakma!..
Gazetecilik genlerini taşıdığım ve bununla her zaman övündüğüm, başarısı için senin sürekli koşturduğun "Cumhuriyet" gitmiş, yerine bir başka şey gelmiş.
Sen rahat uyu!..
"Aydın seni çok özleyeceğim."