28 Nisan 2017...
Yeni ekonomik paket açıklanıyor. "Malum" medya manşetleri patlatıyor:
"Ekonomi uçuşta, dolar yerlerde.
16 Nisan'dan önce başlayan ekonomide güven algısı, referandumdan sonra iyice pekişti. Türkiye güvenli liman oldu, dolar 3.56TL'nin altına inerek, dört ayın dibine vurdu."
4 Mayıs 2017... Manşetlerde 'uçuş' yerinde!..
"Ekonomi uçuşa geçti.
Normalleşme tamam."
"Uçuşu" durdurabilene aşkolsun!..
29 Eylül 2019...
Yeni ekonomik paket açılıyor. Manşetler ezberini bozmuyor:
"Türk ekonomisi uçuşa geçti.
Kur saldırılarının ardından başlayan dengeleme süreci meyvelerini verdi."
Zaten, ne zaman meyve vermiyor ki!..
15 Ekim 2020...
Bir Yeni Ekonomik Program daha açıklanıyor. Program sözde "yeni" ama, manşetler eski:
"Yeni bir döneme girildi.
Ekonomide devrim."
Siz bundan sonra büyümeyi, ihracat artışını, refahı görün, bu iktidarı kıskananlar çatlasın!..
Ve üç gün önce huzurlarınızda "yeni" bir ekonomik program... Manşetler önce:
"Devrim gibi paket...
Güçlü ekonomi için dört hedef."
Ardından salgın döneminde en çok esnaf perişan olduğu, onu da muhalefet sürekli dile getirdiği için belli ki, manşetleri birileri her zamanki gibi, yine "yukarıdan" yönlendiriyor:
"- Küçük Esnaf Devrimi...
- 850 Bin Esnafa Vergi Yok..
- Esnafa Müjdeler Açıklandı...
- Ortak Akıl Reformu..."
19 yıldır "uçuyoruz"
Üç gün önce, AKP 19 yıllık iktidarında "yirmi üçüncü ekonomik paketini" açıklıyor.
Ve her açıklamadan sonra:
"Türkiye uçuyor!..
Türkiye uçuyorsa, hepimiz uçuyoruz!.."
Öyle uçuyoruz ki...
Yirmi üçüncü paket açıklandığında:
"- On milyon işsiz insan var...
- Enflasyon yüzde 30'larda...
- 2005 yılında kişi başına düşen gelir 7.350 dolar, 2020 yılında kişi başına düşen gelir 7.715 dolar, 'uçarken' 15 yıl öncesine dönüyoruz. Büyük refah kaybı ve yoksulluk var.
- AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye'nin dış borcu 129.6 milyar dolar, 'uçuşa' geçiyoruz, dış borç bugün 435.1 milyar dolara yükseliyor.
- En büyük kayıplardan biri tarımda. On dokuz yılda Türkiye Hollanda büyüklüğünde tarımsal arazi kaybediyor. 2002'de dünyada gıda açısından kendine yeterli yedi ülkeden biri iken, 'uçuş sırasında' bugün 128 ülkeden gıda ürünü ithal eder hale geliyor."
Ekonomide hangi göstergeyi alırsanız alın, hepsi 'nereye, nasıl uçtuğumuzu' gösteriyor.
"İtibardan tasarruf olmaz"
19 yılıda yirmi üç paket açıklanıyorsa, bu bir itiraf, "biz bu ülkeyi yönetemiyoruz."
İtiraf pakette de yer alıyor:
"İsrafı önleyeceğiz."
Demek israfın varlığını kabul ediyor, o şaşaalı yaşamı, sarayları, hele İstanbul'da Osmanlı'dan kalma bütün saraylarda mutlaka ya bir kabul ya bir çalışma ya da artık ne ise...
Oralara ya da bir yerden bir yere giderken...
"Neredeyse yüze yakın zırhlı araç, ambulanslar, polisler, korumalar..."
Ya Sarayın masrafı?..
On üç VİP uçak, yüzlerce zırhlı araç, yüzlerce personel, ziyafetler, örtülü ödenek, örtüsüz bütçe, hesabı şaşmış her türlü harcama...
Şimdi "israfı önleyeceğiz" diyor ama, sakın unutmayın, yine kendisi söylüyor:
"İtibardan tasarruf olmaz!.."
O zaman israfı nerede önleyecek?..
"Kamunun taşıt alımlarında!.."
Kamu kurumları zaten "lebaleb araçla" dolu!..
"Ülkeyi satarlar"
Yatırım yok, harcama çok, bütçe açıkları, cari açık her yıl yeni rekorlar kırıyor ve bunlar sürekli "yeni ekonomik program" açıklıyor.
Türkiye her alanda olduğu gibi, ekonomide de sürekli gerilerken, "Hazine tamtakır" derler ya, Osmanlı'nın son dönemine benzer biçimde, bir de "özelleştirmeden" elde edilen gelirler var, onlar da har vurup harman savruluyor.
Bir süre önce çıkıyor, "bunlara kalsa, ülkeyi satarlar" diyor.
Kimin sattığı şu listeden belli, iktidarları boyunca, 19 yılda:
"1920'ler, 30'lar, 40'larda kurulan, Türkiye'nin temel yatırımlarını, bez, dokuma, çimento, şeker, mühimmat, hava tamirhanesi, fişek, tersane, demir çelik, süt, kükürt, barut, sigara, karton, kağıt, tüfek, merinos, tank palet fabrikalarını, maden ocaklarını devlete ait işletmeleri satıyorlar."
O kadar dış borç, 60 milyar doları aşan özelleştirme gelirleri, Hazine'de yine para yok!..
Tipik azgelişmişlik
"Şahsımın" açıkladığı son ekonomik programa göre, yeni bazı kurumlar oluşturuluyor, "Fiyat İstikrar Komitesi" gibi.
Ekonomik sorunların çözümü için var olan bürokrasi içinde böyle bir komiteye ihtiyaç yok. O zaman bu neyin nesi?..
"1- Bürokrasiyi arttırmak, tipik azgelişmiş ülke, azgelişmiş yönetim göstergesi... Osmanlı'nın son döneminden bu yana ve bütün azgelişmiş ülkelerde, 'reform adı altında, ekonomi dahil, türü ne olursa olsun, sorunların çözümü için mutlaka yeni kurumlar oluşturmak' adeti var. Sorunları sözde yeni kurumlar çözecek.
2- Algı operasyonu.
3- Fiyatları dizginlemek için, bu tür 'komiteler' 1950'lerden bu yana Türkiye'de bazen benzer isimle bazen daha farklı isimlerle ve fakat aynı amaçla kuruluyor. Politika değişmediği için hiçbir işe yaramıyor.
Geneline bakıldığında, yirmi üç ekonomik paket, hepsi birbirinin aynı, hele de, son sekiz yılda açıklanan on iki paketin tekrarından ibaret.
Tek yenilik, salgın nedeniyle esnafla ilgili vergi affı. Onun dışında sade suya tirit, "biz (şahsım) bu ülkeyi yönetemedik" demenin itirafı.
* * *
Şentop'a bak, uluslararası hukuka gel!..
Meclis Başkanı Mustafa Şentop hukuk profesörü, aman ne kadar iyi!..
Zaman zaman hukuka vurgularda bulunan Şentop son olarak, o vurgulara "emsalsiz bir katkıda" bulunuyor:
"Avrupa ülkeleri arasında uluslararası hukuka en saygılı ülke Türkiye'dir."
"Uluslararası hukuk" denildiğinde, akla önce 'Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları' geliyor.
AİHM, iktidarın ne zaman işine gelmeyen bir karar alsa, AKP hep bir ağızdan, yanıt belli:
"Yok hükmündedir... Geçersizdir!.. Bunlar Türkiye'nin başına dert açmak için verilmiş kararlardır!.."
Türkiye'nin uygulamadığı o kadar çok "uluslararası hukuk kararı" var ki!..
"Yalan mı Şentop?.."
Bunu bile bile, üstelik bir hukuk profesörü olarak, Türkiye'nin uluslararası hukuka en saygılı ülke olduğunu söylemek, bilimi, milimi unutarak, "fanatik particiliğin" yeni bir örneğinden başka bir şey değil.
Bırak uluslararası hukuku, senin partin daha "ulusal hukuku"' bile uygulamıyor.
"Yerel mahkemeler Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına uymuyor, Anayasa'ya aykırı olarak!..
Ve sen hukuk profesörü olarak..."
Şentop, ben sana ne söyleyeyim!..