“Şimdi çalacağım parça benim bestem, annem için çalıyorum, ona duyurmak için çalıyorum, parçanın adı 'Ses', anneme ulaşır mı bilmiyorum, annem yaşamla ölüm arasında. Bu parçayı yine de duymasını arzu ettiğim için çalıyorum."
5 Ağustos Pazar günü, yani üç hafta önce. Bodrum Turgut Reis. Oradaki marinaın açık hava salonu tıklım tıklım, belki bin kişi var.
“Bir konser için daha doğrusu, Fazıl Say’ı dinlemek için gelen bine yakın insan."
Bilet olsa, yer olsa, değil bin, bir kaç bin kişi gelecek. Bilet bulamadığından dolayı içeri giremeyenler, dışarıda çayırlara ve banklara oturuyor, yine de konseri dinlemek arzusuyla.
Fazıl Say son yıllarda olduğu gibi, Turgut Reis’te aynı yerde bu yıl da konser veriyor. Önce Chopen çalıyor, sonra Beethoven, konserin sonunda kendi besteleriyle oradaki insanları mest ediyor.
Kendi bestesi "Ses"
Konser bitiyor, insanlar Fazıl Say’ı bırakmak istemiyor, alkış, alkış, alkış...
Sahneye yeniden gelen Fazıl Say:
“Size şimdi Ses isimli bestemi çalacağım, annem için, annem yaşamla ölüm arasında...”
O yaz akşamına hüzünlü bir sessizlik çöküyor.
Fazıl Say’ı bir konserinde kim bilir kaçıncı dinleyişim. İstanbul’da, Ankara’da, Antalya’da, Bodrum’da...
O akşam konserin başından beri, Say’da bir durgunluk var. Sanki bir durgunluğun fırtınası. İçindeki çözemediğim o derin fırtınayı söylediği cümle şimdi yeteri kadar açıklıyor:
“Annem yaşamla ölüm arasında...”
Konserin coşkusu, yerini derin bir hüzne bırakıyor.
Bitez, Köyiçi Camii
Çok sıcak bir öğle vakti, Bodrum, Bitez Köyiçi Camii. Dün.
Belli bir kalabalık camide “son bir veda” için toplanıyor.
Orada toplananlar uluslararası çapta, dünyanın hayran kaldığı ünlü sanatçımız piyanist Fazıl Say’ı böyle acılı bir vedada yalnız bırakmıyor.
Bodrum’da bir hastanede uzun süredir yaşam mücadelesi veren Fazıl Say’ın annesi Ayşe Gürgün Say aramızdan ayrılıyor.
Haberi aldığımda Fazıl Say’ın babası Ahmet Say’ı arıyorum. Ahmet çok eski bir arkadaşım, sapına kadar devrimci, inandığından zerre kadar geri adım atmayan, siyasal açıdan huysuz, özel yaşamında güvenilir ve vazgeçilmez bir dost.
“Ankara’dayım, evden dışarıya çıkamıyorum” diyor Ahmet. “Fazıl’ın annesi eski eşim, çok gelmek isterdim Bodrum’a ama uzun süredir evdeyim."
Ahmet hasta, içim acıyor. Nesi var bilmiyorum, soramıyorum da.
Gürgün Say çok yönlü yaşamı olan, sivil toplum kuruluşlarına inanmış biri. Örneğin, Çağdaş Yaşam Derneği’nin İstanbul Ümraniye şubesini kuran ekibin başında.
Yılda iki yüz konser
Fazıl Say’ı anlatmaya kalkmak abes.
Bir yılda dünyanın her yerinde yaklaşık iki yüz konser veriyor. On binlerce insan dünyanın dört bir yanında onu dinlemek için aylar öncesinden yer ayırtmaya çalışıyor.
Sadece konserleri değil, CD’leri de yine dünyanın her yerinde kapış kapış.
Türkiye’nin yüzünü ağartan, uluslararası bir değer, onur duymamız, saygı duymamız, başarısıyla ayağa kalkmamız gereken, dünya müzik tarihinde yerini çoktan almış olan bir deha. Çalıyor ve besteliyor, besteliyor ve çalıyor.
Ve hala günde altı, yedi saat piyano başında, yeni besteler için.
Fazıl Say... Bizim yüz akımız...
Sadece Kültür Bakanı
Dün Fazıl Say’ın acılı vedası...
Bitez’deki camiye gidiyorum, belli bir kalabalık.
Pek çok çelenk var, sanatçılardan, sivil toplum kuruluşlarından, müzik dünyasından, tiyatro dünyasından, tek tek Say’ı sevenlerden, belki de Say’ın birebir tanımadığı insanlardan.
Siyasetçilerden Kemal Kılıçdaroğlu ile bazı CHP’li siyasetçi ve belediye başkanlarının çelenkleri dikkatimi çekiyor.
AKP’den ya da hükümetten tek bir çelenk yok.
HDP’den ve İYİ Parti’den tek bir çelenk yok.
Sadece çelenkleri değil, CHP temsilcileri dışında, kendileri de yok, partilerini temsil eden tek bir kişi de yok.
Nerede HDP temsilcileri, İYİ Parti temsilcileri neredeler?
Başsağlığı için Fazıl Say’ın yanına gittiğimde, kendisini iktidardan kimlerin aradığını soruyorum.
“Kültür Bakanı aradı."
“Başka?..”
“Devlet Opera ve Balesinden aradılar...”
“Başka?..”
“O kadar!..”
Başka bir şey sormaya gerek yok.
Siyaseten "ayrı" isen
Senin dünya çapında sanatçın acı bir gününü yaşıyor ve sen onu aramıyorsun. Aramıyorsun, çünkü “siyaseten ayrı dünyalardasınız."
Eee, hani sen “sana oy versin, vermesin, herkesin Cumhurbaşkanıydın."
Ta bilmem nerede biri, hayatını kaybettiğinde, yakınlarını arıyorsun da, şimdi neredesin?..
Uluslararası çapta bir sanatçının Cumhurbaşkanı olamıyorsan, sana oy vermeyen sokaktaki sade bir yurttaşın nasıl Cumhurbaşkanı olacaksın?..
“Kutuplaşma” işte bu.
Günümüzün en ağır böleni.
Bir cenazeye bile gölgesi düşüyor.