Çok büyük bir küresel kriz yaşadık ve bu kriz bankaların hem likidite, hem de özkaynak bakımından (yetersiz rezervle, bir başka deyişle yüksek finansal kaldıraçla) aşırı risk almasından kaynaklandı. O nedenle, benzer krizlerin önüne geçebilmek için sermaye yeterlilik rasyosu hesabının revize edilmesi ihtiyacı hasıl oldu.
Efendim, 2005 yılında Basel – II’ye göre yapılan bir hesaplamaya referansla sermaye yeterlilik rasyosu bakımından bizim bankacılık sektörü iyi durumda. Krizin bizi teğet geçtiği iddiası Basel – II rasyosuna göre yapılmış, ama üzerinden koca bir kriz geçmiş bir hesaplamaya dayanıyor. Daha sonra yapılan basın açıklamalarına dayanak teşkil eden hesaplamalarda Basel – I rasyosu mu, yoksa Basel – II rasyosu mu kullanıldığı ise bizce meçhul. Kısaca Basel – III hakkında üç gün yazmamazın nedeni şu: Teğet geçti de tehlike bitti mi?
Rasyo hesabında yapılan revizyonun teknik ayrıntısına girmeden önce biraz temel bilgi:
Bir banka neden daha fazla öz kaynağa ihtiyaç duyar?
Temel nedeni şu: Bir banka, gelecekte hiç beklemediği bir anda, mevduat çekilmesi, verilen kredilerin tahsil edilememesi, teminatların nakde çevrilememesi vesair nedenlerle beklenmedik kayıplarla karşılaşabilir.
Bankacılıkta güven esastır ve bankalar çoğu zaman bu kayıpları başkalarına (mudilere) ait paralarla karşılayamazlar. O nedenle normal şirketlere nazaran daha fazla devletin gözetim ve denetimine tabidirler.
Bankalar da normal şirketler gibi olağansütü dönemlerde kullanılmak üzere yedek akçe ayırırlar. Ancak normal şirketlerde ayrılan karşılıklar, rezervler, değerleme fonları, cair yıl karı, vesaire kalemler öz kaynaklar içinde kabul edilirken, bankalarda bu kaynaklara itibar edilmez. Çünkü beklenmedik bir anda herkes bankalara hücum edebilir ve mevduatını çekebilir... Ama şirketlerde böyle bir durum olamaz.
Mevduatını çeken mudiye kaydi olarak yaratılmış öz kaynakla (örneğin yeniden değerleme değer artış fonuyla) ödeme yapamazsınız.
Bu nedenle normal şirketlerin finansal gücünü ölçmekte kullanılan “özkaynak / toplam aktif” oranı yerine bankalar için bu oranın düzeltilmiş versiyonu kullanılır.
Nitekim Basel Komitesi de bu yönde aldığı kararla özkaynaların içine dahil edilmemesi gereken (kaydi sermaye) unsurlarını rasyo hesabında dışarıda tutar ve “düzeltilmiş özkaynak rakamını” toplam aktiflere değil, “riskine göre ağırlıklandırlmış aktif toplamına” böler.
Bu yolla, stresli dönemlerde risklerinin büyüklüğüne bağlı olarak bir bankanın sahip olması gereken finansal güç; bir başka deyişle, sahip olunması gereken asgari öz kaynak tutarı daha sağlıklı bir şekilde hesaplanmış olur.
Tek şirket ve tek bankalı bir ekonomide banka aktifi şirket pasifine takabül eder. Dolayısıyla kredi alan şirketin riski artarsa, ona kredi veren bankanın riski de artar. Müşterisi riskli olan bankadan, stresli günlerde hemen kullanabilecek kadar likit tutarda ilave finansal güce sahip olması beklenir. Bu da esasen sermaye arıtırım yükümlülüğünden başka birşey değildir.
Basel – II’nin Basel – I’den Farkı Nedir?
Sermaye yeterlilik rasyosu bir bankanın finansal gücünü ölçmekte kullanılan en önemli orandır. Basel – II ve Basel – I arasındaki farkın özü ise esasen “sermaye yeterlilik rasyosunun” hesaplanma biçimiyle ilgilidir.
Basel – I’de bankaların sahip olmaları gereken minimum sermaye miktarı, “kredi riski ve piyasa riskinin” bir oranıydı ve aşağıdaki formüle göre hesapalanıyordu:
Sermaye Yeterliliği Rasyosu (Basel – I)= Özkaynaklar / Kredi Riski + Piyasa Riski
Başka değişiklikler de var ama, Basel – II ile bu risklere ilaveten “operasyonel risk” için de sermaye yükümlülüğü getirildi. Yeni oran aşağıdaki şekli aldı:
Sermaye Yeterliliği Rasyosu (Basel – II) = Özkaynaklar / Kredi Riski + Piyasa Riski + Operasyonel Risk
Basel – III’ün Basel – II’den Farkı Nedir?
Sermaye Yeterliliği Rasyosu, bir bankanın riskli varlıklarının tutarının belli bir yüzdesi kadar öz kaynağa sahip olmasını öngörüyor. Formüle göre riskli işlemlerinizin tutarı arttıkça sermaye artırmanız gerekiyor. Basel – III’te formül değişmeyecek, ama pay ve paydadaki unsurların hesaplanma şekli değişecek.
Ayrıntısına daha sonra gireceğiz ama, yeni hesaplama tarzı, formülün payındaki değerin daha küçük çıkmasına, paydadaki değerlerinse artmasına yol açacak. Bu nedenle Basel – III yürürlüğe girince, bankalar için Basel – II’ye göre hesaplanandan çok daha fazla bir sermaye artırım zorunluluğu gündeme gerekecek.
Bilmiyoruz “Obama Planı İkinci Dibin Habercisi mi ?” başlıklı yazımızın gerekçesi biraz daha anlaşılır bir hal aldı mı?
Yarın, Türk bankacılık sistemi Basel II’ye hazır mı ve Basel III, küresel bankacılık sitemini nasıl etkileyecek sorularına cevap arayacağız. Sonra da size Türk bankacılık sistemi Basel III’e hazır mı diye soracağız.
T24 okuyun, dünyadan haberdar olun...