AB Bütçesi neden çıkmazda?
Neden 2020 yılına kadar Türkiye’ye üyelik perspektifi sunmayan bütçe tartışmasına bizden itiraz eden yok?
AB çok yıllı mali çerçevesi 2014 – 2020 dönemi bütçesini kapsıyor. 2007 – 2013 dönem bütçesi 862 milyar avroydu. 7 yıllık yeni bütçe döneminde yapılacak harcamanın üst sınırı ne olacak? Tartışmanın özü bu. Komisyon 1 trilyon 30 milyar avroluk bir bütçe istiyor. Yani bir önceki dönem bütçesinin yüzde 20 artmasını.
27 ülkeli AB içinde 17 ülke AB bütçesinden net katkı alıyor. İspanya, Portekiz, Polonya, Macaristan, Bulgaristan ve Romanya AB bütçesinden net katkı alan ülkelerin başında geliyor. Verdiklerinden çok alan bu ülkeler AB bütçesi doğal olarak büyük olsun istiyor. Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere ise en fazla net katkı veren ülkeler. Hollanda ve İsveç de verdiğinden az alan ülkeler arasında. Fransa ve İtalya hariç bu ülkeler ise üst sınır aşağıya çekilsin istiyor.
İngiltere üst sınırın 890 milyar avroya, Almanya ise 960 milyar avroya düşürülmesini istiyor. Avrupa Parlamentosu başkanı son zirvede rakamı 973 milyar avroya düşürdü. Buna rağmen anlaşma sağlanamadı. David Cameron, avrokratların maaşlarında ve emeklilik ikramiyelerinde yüzde 10 kesinti istiyor. Ayrıca emeklilik yaşlarının 68’e çıkarılmasını istiyor. Asıl ihtilaf İngiltere ve Fransa arasında. İki taraf da ikili müzakereye yanaşmıyor. Merkel bu kez ihtilafın tarafı değil de arabulucu rolünde.
AB bütçesi için 2 tür üst sınır var. 1) Toplam harcamalarla ilgili üst sınır. 2) Harcama kategorileriyle ilgili üst sınır. Şimdilik ilk sınırla ilgili tartışma yapılıyor ve tıkanma burada.
Ülkeler bu kadar çıkmazda ve kemer sıkarken AB bütçesinin yüzde 20 büyümesi dikkat çekiyor. Tasarruf yapmak zorunda olan birçok ülke AB bütçesine daha az katkı yapma peşinde. Bir önceki bütçe döneminde her AB ülkesi AB bütçesine milli gelirinin yüzde 1,12 si kadar katkı yapmayı taahhüt etmişti. İlk sorun bunu aşağıya çekmekti. Komisyonun taslağında bu oran %1,08’e inmiş görünüyor. İkincisi paranın nereye harcanacağı meselesi. İngiltere yaptığı katkıyla Fransız çiftçiyi desteklemekten rahatsız. Ortak Tarım Politikası zaten hep sorunluydu. Bu politikadan en fazla yarar sağlayan ülke öteden beri Fransa olmuştur. Almanya da büyük yarar sağlayanlar arasında. O nedenle Merkel çok taraf tutmuyor görünmeye çalışıyor.
AB bütçesinin yaklaşık yüzde 20’sini komisyon harcıyor. Kalan yüzde 80 ülkelerde harcanıyor.
2018’de bir sonraki 7 yıllık bütçe konuşulacak. AB ortada kalacak mi? Yani bir barış projesi olarak ortaya çıkan AB, küresel bir güç olma projesine dönüşebilecek mi? İngiltere AB içinde kalacak mı? İspanya Katalonya, İngiltere İskoçya diye yavru üye ülkeler mi doğuracak vs. belirsizlikler var.
Bu arada, AB bütçesinin 2020 yılına kadar Türkiye'nin üyeliğe kabul edilmeyeceği perspektifiyle hazırlanmış olduğu gerçeğini not edelim. Buna hükümetten hiç ses çıkamaması da ilginç! İki yıldır yeni fasıl da açılmadı! Üyelik süreciyle ilgili bizdeki kadar karşı tarafta da açık bir isteksizlik olduğu aşikar. 2018 yılında 2020-2027 dönemi bütçesi konuşulmaya başlanacak. İşte biz de o zaman 2023 yılında üye olup olamayacağımızı anlayacağız.
AB bütçesiyle ilgili 2013 yılı başında tekrar bir zirve yapılması bekleniyor. 2013 sonuna kadar anlaşma olmazsa 2013 yılı harcama planı yüzde 2’lik bir enflasyon düzeltmesiyle 2014 yılında da devam edecek .
Ancak Ocak ayında yeni bir zirve yapılabilir ve İngilteresiz bir bütçe kabul edilebilir. Bu konuda Almanya’nın adı öne çıkıyor. Böyle bir şey olabillir mi? Düşük ihtimal. İngiltere 26 ülkenin mutabaktıyla hazırlanmış bir bütçeyi Adalet Divanı’na taşıyabilir. Çünkü AB bütçesi için oy birliği şartı var. Sonuç ne olur derseniz, belirsiz. Ancak böyle birşey olursa AB içinde çatlak çok büyür ve böyle büyük bir sorun, çözülmemiş bir mali uçurum sorunuyla birleşirse, 2013 yılı için çok büyük bir risk oluşturur. Öte yandan 11 ülke de büyük bütçe istiyor. Onların da veto yetkisi var.
Son zamanlarda İngiltere’de AB karşıtlığında belirgin bir artış var. Bir ara David Cameron İngiltere’nin AB üyeliğini 2015 yılında referanduma götürebileceğine dair makale de yazmıştı. Ancak hatırda tutulması gereken önemli bir gerçek var. O da İngiltere’nin ihracatının yüzde 50’sini AB’ye yapıyor olması. İngiliz iş dünyası da bu denli AB karşıtılığından rahatsız. İngiliiz Gelir ve Gümrük İdaresi'nde toplam çalışan sayısı 80 bin. Oysa AB Komisyonu’nda çalışan İngiliz sayısı 33 bin. Yani Cameron’un gerçek dünyada yaşamaya davet ettiği avrokratlar arasında epey bir İngiliz vatandaşı da var! Biraz tepeden baktığı AB, işin doğrusu İngiltere’nin en büyük müşterisi.
AB maliye bakanları Yunanistan’a 3. yardım paketini bu hafta başında onayladılar. Taze para olmasa da bir tür yeni yardım paketi var ortada. Zeus daha fazlasını versin. Bu yardım paketiyle Yunanistan’ın artık sorun olmaktan çıktığı sanılmamalı. Yardım paketine Brüksel’de tam 12 saat süren bir toplantı sonucunda karar verildi. AB içinde karar almak artık çok daha fazla zaman ve çaba gerektiriyor. Bu arada AB dönem başkanı da "iflasını" istedi.
Yardım paketiyle Yunanistan’a iki yıl ek sure verildi. Avro bölgesi ülkelerinin verdikleri borçlar için faiz indirimi yapıldı. EFSF’ten verilen kredinin vadesi 30 yıla çıkarıldı. Yunanistan’dan özel sektörün elindeki devlet tahvillerini geri alım programı uygulaması istendi. Yunanistan bu çerçevede 1 avroluk tahvilleri 35 cente satın alacak. Bir de daha önce ECB’nin satın aldığı Yunan tahvillerinin karı bir fonda toplanacak ve Yunan borç servisinde kullanılacak. Buradan da 11 milyar avroluk bir kolaylık sağlanmış olacak. Amaç, 2020 yılına kadar Borç/GSYİH oranını yüzde 124’e düşürmek. Hatırlayın Maastricht kriteri yüzde 60’tı. Şu anda oran %144. Bu yardım paketiyle Yunanistan’ın iflası yine önlenmiş ya da ertelenmiş oldu diyebiliriz.
Malum IMF bir kez daha hair-cut (borcun kısmen silinmesi) istiyor, ama Almanya buna yanaşmıyor. 2013 sonbaharında seçimlerden sonra Merkel iktidardaysa Yuanistan’la ilgili bir daha hair-cut olabilir. Olursa AB borç krizi normalleşir diyebiliriz.
Özetle, daha uzun yıllar krizle boğuşacak olan AB'nin 2014 - 2020 bütçesine ve yeni fasıl açma isteksizliğine bakınca, Türkiye'nin 2020 yılına kadar üye olarak kabul edilebileceğine dair en ufak bir ihtimal görünmüyor.
@vedatozdan
[email protected]