Ekonomik ve sosyal politikalar neyi hedeflemeli?
Daha etkin politikalar nasıl oluşturulur?
Evet bu sorulara daha fazla kafa yormamız gereken bir dönemdeyiz.
Hem seçim sürecinde olmamız, hem de içinde bulunduğumuz üzüntü verici durum nedeniyle.
OECD’nin, ilki 2011 yılında yayımlanan Hayat Nasıl (How is Life) adlı raporu dün yayımlandı. Söz konusu rapor, üye ülkelerde hükümetlerin dizayn etmesi ve hayata geçirmesi beklenen daha iyi politikalara yardımcı olmak üzere başlatılan daha geniş kapsamlı bir projenin ürünü.
Bize göre soru şu: Hükümet ve muhalefet esas olarak neyle uğraşmalı?
İşte bu sorunun cevabına dair çok önemli ipuçlarını bulacağınız rapor, klasik ekonomi politikalarının önerdiği önlemeleri bir kenara bırakarak, ekonomi politikalarının merkezine insanı koymayı öneriyor. O nedenle meseleyi sadece GSYH büyümesine indirgemeyi yargılıyor, bununla birlikte insanlar için hayat kailitesini ölçen göstergelerdeki değişime bakmayı ön plana çıkarıyor.
OECD üyesi ve seçilmiş bazı yükselen piyasa ekonomisi ülkelerde, insanların hayattan memnuniyet derecesini gösteren raporun ilk baskısı 2011 yılında yapılmıştı. Biz, 2011 yılında 32’inciydik.
Rapor, insan yaşamını ve refahını şekillendiren şu 11 unsuru referans alıyor: Gelir, iş, sağlık, barınma koşulları, iş – özel hayat dengesi, eğitim, sosyal bağlantılar, sivil inisiyatif, çevre kalitesi ve öznel refah.
Raporun dün yayımlanan 2013 baskısı 4 konu başlığını içeriyor:
-
Küresel finansal krizin insan refahı üzerindeki etkisi,
-
Refah bakımından cinsiyet eşitsizliği,
-
İşyerinde refah,
-
Zaman içinde refahı muhafaza etme.
Özetle rapordaki tespitler şöyle:
-
Küresel finansal kriz insan refahını çok olumsuz etkiledi. Çünkü bir sürü insan işini kaybetti. Birçok hane halkı gelir ve refah kaybına uğradı. Kriz öncesi rakamlara göre OECD ülkelerindeki işsiz sayısı bugün 16 milyon daha fazla. Çocuklar ve yoksullar arasında fakirlikte artış var. Düşük gelirli ve az eğitimli hane halkı krizden çok daha fazla olumsuz etkilendi.
-
Kurumlara olan güven azaldı. Yunanistan, İtalya ve İspanya’da hayattan memnuniyet derecesi azaldı; endişe ve stres arttı. İnsanların, hükümetlerinin sorunlarına çözüm bulacaklarına olan inançları erezyona uğradı. Ülkelerin politik sermayesi eridi. OECD ülkelerinde yurttaşların sadece yüzde 40’u hükümetlerine güvenir hale geldi.
-
Kriz nedeniyle insanlar arasında yeni dayanışma formları gelişmeye başladı. İnsanlar herşeyi develetten beklememeye başladı. İnsanlararası etkileşim arttı ve değişik formlarda sivil inisiyatifler gelişmeye başladı. Mali yardımın yerini insani yardım almaya başladı. İnsanlar nakdi olmayan yollarla başkalarına daha fazla yardım etmeye başladı. Gençlerin daralan iş imkanlarına daha kolay ulaşmalarını sağlayacak sosyal ağlar gelişti. Ev kirasını ödemekte zorlanalar akrabalarının yanına taşınmaya başladı. Özellikle bu dayanışma türü Avrupa’da işini kaybetmeyen kadınlar arasında daha fazla göründü. Kazanılan ekmekte işini kaybetmeyen kadınların payı arttı. Cinsiyet eşitsizliğini sadece ekonomik gerekçelere bağlamanın yanlış olduğu ve cinsiyet eşitsizliğinin sadece kadınların sorunu olmadığı anlaşıldı.
-
Kadınlar OECD ülkelerinde ortalama olarak erkekelerden daha uzun yaşıyor ve genelde kadınlar erkeklerden daha eğitimli. Buna rağmen kadınların erkeklerden daha fazla sağlık sorunu yaşadıkları; erkeklere göre iş hayatında daha fazla üzüntü, endişe ve hüzün yaşadıları; erkeklere göre daha az avantajlı iş koşullarında çalıştıkları; işlerini kaybettiklerinde yeni bir iş bulmak bakımında erkeklere göre daha az şanslı oldukları anlaşıldı.
-
Eskiden politikanın odak noktasında insanlara iş bulmak vardı. İnsanlara iş bulma olanağı sağlanırsa iş bulacakları ve mutlu olacakları düşünülürdü. Artık birçok insan bakımından hayatın büyük bir kısmı işte geçiyor. Çalışırken neler yaşandığı insan refahı bakımında çok önemli hale geldi. Artık iyi bir maaş ve çabuk yükselmek, “iyi bir iş” anlamına gelmiyor. Saygılı ve destekleyici yönetim, iyi tanımlanmış başarı kriterleri ve işte öğrenme çok önemli hale geldi.
Evet rapordaki tespitler özetle böyle.
Peki rapora göre biz ne durumdayız?
Yani bizde hayat nasıl ?
İşte acı gerçekler:
-
Gelir dağılımı eşitsizliğinde sondan 4’üncüyüz (36 ülke arasında 32’nciyiz).
-
İstihdam oranında sonucuyuz.
-
Tam zamanlı çalışanların aldıkları ortalama gayrisafi ücretin toplam ekonomiye oranı bakımından sondan 4’ üncüyüz.
-
Eğitim düzeyine göre istihdam oranı bakımından sondan 2’nciyiz (25-64 yaş arası çalışanların bu yaştaki nüfusa oranı).
-
Evde kişi başına düşen oda sayısı bakımından sondan 1’inciyiz (!).
-
Temel ihtiyaçları kaşılamayan konutlarda yaşayan insanların toplam nüfusa oranı bakımından sonuncuyuz.
-
Doğumda yaşam beklentisi bakımından sondan 4’üncüyüz.
-
Haftada 50 saat veya daha fazla çalışanların toplam çalışanlara oranı bakımından, açık ara 1’inciyiz.
-
25-64 yaş arası nüfus içinde ortaokul eğitimi alan yetişkinlerin bu yaştaki nüfusa oranı bakımından sonuncuyuz.
-
5-39 yaş arası nüfusun eğitime devam yetmesi beklenen yıl sayısı bakımından sondan 3’üncüyüz.
-
15 yaşındaki öğrencilerin bilişsel yetenekleri bakımından sondan 4’üncüyüz (PISA sınavında okuma, fen ve matematik ortalaması dikkate alınıyor).
-
Güvenilecek arkadaş ve akrabası olan insan sayısı bakımından sonuncuyuz. (Batı insanlıktan uzaklaştı diyerek AB’ye değer katacağız dediğimiz mesele, “iyilik” yani)
-
Hava temizliği ve su kalitesi bakımından sondan 2’nciyiz.
-
Hayata dair memnuniyet derecesi bakımından 34’üncüyüz.
Evet ekonomik ve sosyal politikalar neyi hedeflemeli, politikacı neyle uğraşmalı sorularına kafa yorduğumuz bu günlerde, insanlığın evrensel aynasında gördüğümüz Türkiye manzarası, umarız biraz utanmamıza ve kendimize çeki düzen vermemiz vesile olur.