Turizm, şeker, nikel, balık desek akla bir şey gelmez. 1 Ocak 1959 desek; neden, kimden ve nereden söz ettiğimiz yine anlaşılmaz. Ama puro denilince akla Küba gelir. Küba denilince de Fidel Castro.
Castro, 13 Ağustos 1926 yılında doğdu. Galiçya göçmeni bir babanın oğluydu. Babası; ata toprağı olan İspanya’nın “La Rioja” bölgesi şaraplarını çok severdi. Castro, iyi şarap ve puro içmesini, henüz 15 yaşında yeniyetme bir delikanlıyken babasından öğrendi. Ülkesinin ulusal içkisi olan romu da çok sevdi. Kimi zaman rom, kimi zaman şarap; 59 yaşına kadar puro içti. Yani tam 44 yıl. Bugün 83 yaşında ve bundan 23 yıl önce, 26 Ağustos 1986 tarihinde puroyu bıraktı. O günden sonra hiç içtiniz mi diye sorulduğunda hep: “Bana Birleşmiş Milletler bu nedenle madalya verdi. Madalyamı kaybetmek istemem. Hiç içmedim…”, dedi.
“Cohiba”, Castro ile özdeşleşmiş bir “Habanos’tur”. Oysa Castro; devrim öncesinde,yani henüz Cohiba hayatta değilken, değişik markaları da deneyen bir tiryakiydi. Öyle ya puro tiryakisi sigara gibi sadece tek markaya tutkun değildir. O; canı ne zaman, ne isterse onu içer. Genç Castro, “Romeo y Julieta” (Churchill’ini severdi), “H. Upmann”, “Bauza” (artık üretilmiyor) ve “Partagas” da severdi.
Castro’nun devrim sonrasında en çok “Cohiba Esplendido” içtiği sanılır. Esasen bu doğru değildir. Kendisi, Esplendido’dan yaklaşık 1.5 cm daha kısa ve biraz daha ince bir “vitolaya” (çap,şekil,boy) sahip olan “Cohiba Corona Especial” içmeyi daha çok severdi.
Bir röportajında puronun halen rüyalarına girdiğini söylemiş (!) “Güzel” rüyalar genelde kısa sürer… Rüyasında içtiği puronun vitolası neydi bilemiyoruz ama, eminiz ki bunun “Cohiba Esplendido” olması mümkün değil. Diğer adıyla “Chrurchill” yani. Çünkü Chruchill, 17.8 santimetre uzunluğunda ve içimi en az 1 saat süren bir purodur. Sanırım tam bu noktada puro tiryakiliğinin sigaradan farkıyla ilgili bir başka şey daha söylemek gerekiyor: Puro, sigara gibi her defasında insana “ne yaptığını ve neden içtiğini” hatırlatmaz. Bitsin istemez; “bu kez son” diyerek onu kavga eder gibi söndürmezsiniz. Puroyu söndürmenin ayrı bir ritueli vardır.
Devrim, zaferlerin en büyüğüdür. Ve zafer, bir dönemin sonu ve başarının tescili olarak algılansa da, ideallerle ilgili olarak “işin tam da başa düştüğü” andır. Cumhuriyet tarihimizden biliyoruz ki, Castro ve arkadaşları için esas zorluk, 1 Ocak 1959 tarihinde başladı. Öyle ya, dünyanın en güçlü ülkesinin düşmanı olarak sadece turizm, şeker, nikel, balık ve puro ile para kazanabilen bir ülkeyi yeniden inşa etmek kolay mı ?..
Castro, Sierra dağlarında son purosu kaldığında, onu gömleğinin cebine koyar ve hemen içmezmiş. Ta ki, ya çok iyi bir haber ya da çok kötü bir haber gelinceye kadar !.. Haber iyiyse kutlamak, kötüyse can sıkıntısını dağıtmak için…
Batista’nın, bugün “devrim müzesi” olarak bilinen sarayındaki o meşhur merdivenlerden kaçtığını duyduğunda; gömleğindeki son puroyu nasıl çıkardığını ve nasıl içtiğini görmeyi, doğrusu bir puro tiryakisi olarak çok isterdik… Ama maalesef bu mümkün değil. Ancak mümkün olan bir şey var ki bunu hayal edebiliriz… Bir puro tiryakisi, en güzel hayallerini dumanla oynaşırken kurar. Birazdan biz de, “humidorumuzun” en nadide köşesinde sabırla bekleyen bir “Cuaba” piramit (2008 Edicion Limitada) eşliğinde O’nu, 31 Aralık 1958 tarihinde, Çarşamba gününü Perşembe gününe bağlayan o müthiş akşamda, gömleğinden çıkardığı son purosunu içerken hayal edeceğiz…
Bundan sonra her Pazartesi ve Cuma, puro dünyasına ilişkin yeni bilgi, düşünce ve hayallerle buradayız.
Puro dünyasına hoş geldiniz.