Savaş çığırtkanlarının, saray sevicilerin görüntüleri ve gürültüleri arasından sıyrılabilen tek tük sanat haberleri kimselerin umurunda değil, biliyorum ama, bizim işimiz bu. Zulmün arttığı, hayata tutunmanın iyiden iyiye zorlaştığı dönemlerde bile sanata ihtiyacımız olduğunu anlatmak. Bıkmadan, usanmadan…
Kitlelerin afyonu popüler kültür ürünleri ile devletin -yani hükumetin- ‘ısmarlama’ ürünleri dışında kalan sanatsal çabaların karşılığı yok denecek kadar az bu ülkede. Ana akım medyanın görmezlikten geldiği sanat etkinlikleri genelde sahipsiz. Yalnızca, büyük sermayenin kültür kurumlarının gerçekleştirdiği etkinliklere yer var ana akım medyada. Tabi, bir de, Reis’in beğenilerine…
Duymuş olmalısınız, yeni ‘eser’ler ısmarlanmış: 15 Temmuz marşı, Afrin türküsü gibi… Bir de, İstiklal Marşı’nın bestesinden memnun değilmiş Reis… Ama, pek umutlu olmasınlar, bugüne dek ‘saray sofraları’nda popçularla topçuların dışında pek kimseyi göremedik. Bir tek Selman Ada vardı, besteci sınıfından. Onu da önce Opera’nın başına getirip, sonra küstürdüler. İlle de Batı kültürü almış insanların işi mi bu, alaturkacılar ne güne duruyor diye düşünüyor olabilirler tabi ki!
Onlar besteleriyle uğraşadursun, bizse düşen, sanata ve sanat etkinliklerine sahip çıkmak… Önümüzdeki günlerde gerçekleşecek önemli etkinliklerden birkaçını sıralayayım: Sabancı Vakfı’nın Adana’da düzenlediği Uluslararası Tiyatro Festivali bu yıl 20 yaşına basıyor. İstanbul’da Akbank Kısa Film Festivali 14. Yılında. İKSV’nin İstanbul Film Festivali bu yıl 37. kez gerçekleşecek. 28 yıldır çeşitli kurumların desteği ile ayakta kalabilen Ankara Uluslararası Film Festivali de 29 yaşına basıyor önümüzdeki Nisan ayında.
Yine bir ödül mevsimi
Elbette, bu etkinliklerin en bağımsızı, Sinema Yazarları Derneği’nin (SİYAD) ödül törenleri. Önceki akşam 50. Kez sahiplerini bulan SİYAD ödülleri, yıl içinde farklı ortamlarda -festivallerde- ödüllendirilen sinemamıza ilişkin en sağlıklı değerlendirmelerden biri hiç kuşkusuz.
SİYAD ödüllerini, Nisan ayında İstanbul ve Ankara Film Festivalleri jürilerinin verecekleri ödüller izleyecek. Mayıs ayında Sadri Alışık Oyunculuk Ödülleri var, sinema ve tiyatro alanlarında yılın oyuncularının belirleneceği. Tiyatrocular için ödül şansı sinemacılar kadar fazla değil; Afife Ödülleri var bir de…
Sinema ödüllerinin ikinci perdesi sonbahar aylarında açılacak, Adana ve Malatya jürilerinin ödülleri ile (Antalya, ulusal festivaller takviminden kendini tasfiye etti, ama onun yerine sinemacıların Ulusal Festivali var). Bu kadar çok festivale yetecek kadar iyi filmimiz var mı diye soracak olursanız, yanıtı ödül listelerinde…
SİYAD üyelerinin oyları ile belirlenen En İyi Film ödülünün bu yılki sahibi, “Koca Dünya” filmi ile Reha Erdem oldu. “Koca Dünya” aynı zamanda, En İyi Görüntü ve Kurgu ödüllerini de aldı. Film, 2016 Adana Film Festivali’nde de En İyi Film seçilmiş, 2017 Ankara Film Festivali’nden ödülsüz dönmüştü. Önceki yıl, Venedik’te ‘Ufuklar’ bölümünde yarışan ve Jüri Özel Ödülü’nü kazanan “Koca Dünya”, hiç kuşkusuz son yılların en nitelikli filmlerinden biriydi ve seyircimiz bu başarıyı cezasız bırakmadı. Filmin 2017 yılında sinemalara çektiği toplam seyirci 14.000’de kaldı.
Seyirci jürilere karşı
SİYAD üyesi eleştirmenlerce ödüllendirilen filmlerden, Pelin Esmer’in “İşe Yarar Bir Şey”, En İyi Senaryo (Pelin Esmer- Barış Bıçakçı), Kadın Oyuncu (Başak Köklükaya) ve Yardımcı Erkek Oyuncu (Yiğit Özşener) ödüllerini kazandı. Film, İstanbul Festivali’nden ödülsüz dönmüş, Adana Film Festivali’nde Senaryo, Kadın Oyuncu, Görüntü Yönetimi ödüllerini, Malatya Film Festivali’nde de gene Kadın Oyuncu ve Yardımcı Kadın Oyuncu (Öykü Karayel) ödüllerini almıştı.
“Kaygı” adlı filmiyle, İstanbul ve Ankara’da yarışan ama ödül kazanamayan Ceylan Özgün Özçelik, SİYAD üyelerince En İyi İlk Film ödül ile değerlendirildi. Ceylan, ödülünü alırken seyirciye yalvarıyordu, “Filmlerimize sahip çıkın”diye… Verdiği rakam gerçekten düşündürücüydü: beş aday filmin toplam izleyici sayısı 50.000’i geçmiyordu.
Festivalde En İyi Fantastik Film ödülünü kazanan Ali Kemal Çınar‘ın “Genco” filmi, daha önce Ankara Film Festivali’nde “En İyi Film” seçilmişti. Ama, seyircinin beğenisi jürilerin beğenisiyle örtüşmüyordu işte! Toplam 1.656 seyirci!
İstanbul’da En İyi Film seçilen, aynı zamanda En İyi Erkek Oyuncu (Aytaç Uşun), Görüntü ve Kurgu ödüllerini, Malatya’da En İyi Erkek Oyuncu, Senaryo ve Kurgu ödüllerini kazanan Fikret Reyhan’ın “Sarı Sıcak”ı, SİYAD’dan yalnızca Erkek Oyuncu ödülünü aldı. Filmin ulaştığı seyirci ise 5.500 kişi kadar…. Adana ve Malatya’da olduğu gibi SİYAD’da da Naz Erayda’ya En İyi Sanat Yönetmeni ödülünü kazanan Semih Kaplanoğlu’nun “Buğday”ı ise 30.000 küsur izleyiciye ulaşabilmiş. Adaylar arasında en fazla seyirciye ulaşmasında yurt dışı festivallerden yansıyan haberlerin etkisi olsa gerek.
SİYAD’ın listesinde olmayanlar
SİYAD ödül listesinde bazı filmlerin neden yer almadığını merak edebilirsiniz. 2016 Antalya Festivali’nde, Yönetmen, Kadın Oyuncu ödüllerinin yanısıra, Uluslararası Yarışma’da En İyi Film seçilen, 2017 İstanbul Festivali’nde Yeşim Ustaoğlu’na En İyi Yönetmen, Ecem Uzun’a En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazanan “Tereddüt”; 2016 Antalya’da Jüri Özel Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu (Menderes Samancılar) ödülünün de aralarında olduğu toplam altı ödül kazanan, Ankara’da ise, En İyi Kurgu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Musab Ekici) ödüllerini kazanan Kıvanç Sezer’in “Babamın Kanatları” ve uluslararası festivallerin yanısıra Ankara’da Jüri Özel Ödülü’nü kazanan Mehmet Can Mertoğlu’nun “Albüm”ü 2016’da gösterime çıktıkları için; Adana’da Jüri Özel Ödülünü, Malatya’da ise En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu (Ahmet Mümtaz Taylan) ödüllerini kazanan, kanımca 2017’nin en iyi iki filminden biri (diğeri “Sarı Sıcak”) olan “Daha” 2018’de gösterime girdiği, yılın en iyi ilk filmi olan Emre Erdoğdu’nun “Kar”ı ve Ümit Ünal’ın incelikli kara güldürüsü “Sofra Sırları” ise henüz gösterime girmedikleri için SİYAD değerlendirmesine giremedi.
Bütün bunları sayıp dökmemin nedeni, birkaç noktanın altını çizme isteğim. Adını andığım filmlerin hepsi de, gişede hüsrana uğrayan filmler. Recep İvedik’ler, Düğün Dernek’ler en yüksek hasılatları yaparken, kabaca ‘sanat filmi’ olarak nitelendirilen bir avuç film (ki büyük kısmını yukarda tek tek ele aldık) büyük zararlarla kapattılar yılı. Aldıkları ödüller, gişeye yansımadı. Bunun nedenleri üstünde düşünüldüğünde, tek bir suçlu çıkmıyor karşımıza...
Önce, dağıtım tekelleri (ki en büyüğü artık Güney Korelilerin!)… Gişe şansı olmayan filmler gösterim için çok zor salon bulabiliyor. Buldukları zaman da, bir – iki haftayı aşmaları mümkün olmuyor… Sonra, seyirci… Bu filmleri ısrarla talep etmeyen, sinemaya yalnızca eğlenmek için giden seyirci… Ve, ana akım dışı filmlere tanıtım desteği vermeyen medya, bu filmler için alternatif dağıtım ağı kurmayan yerel yönetimler.
Baktım, 11 filmin adını anmışım, bunlara birkaç film adı daha eklenebilir (“Zer”, Taş” “Eksi Bir”, “Tarla”, “Körfez”) işte o kadar… Yıllık yapım sayısı 150’yi bulan sinemamızda üretilen filmlerin çoğunluğunu niteliksiz güldürüler, duygusal gençlik filmleri ve korku filmleri oluşturuyor. 150 film içinde 10-15 iyi film, fena bir oran değil aslında. Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, yaklaşık bu kadardır iyi film sayısı. Ama, fark şuradadır, o yüzde 10 – 15’in ısrarlı bir seyirci kitlesi, bu filmlere ayrılmış sanat sinemaları ve magazine değil bu filmlere değer veren bir medyaları vardır…
Festival jürileri ve eleştirmenlerin - çoğu kez çakışan, bazen ayrışan - seçimleri ile seyirci beğenisi arasındaki uçurumu farklı biçimde değerlendirenler de var. Sinemacıların toplumdan/seyirciden koptuğunu, kendi iç dünyalarına kapandıklarını, bu nedenle ‘sanat filmleri’nin ‘iş yapmaması’nın suçunun sinemacılarda aranması gerektiğini ifade edenler... Bu görüşe katılmadığımı belirtmekle yetineyim, kimseyi incitme niyetim yok.
Son yılın ürünlerine baktığımızda, bir zamanların Yeşilçam sinemasında olduğu gibi, ana akım (mainstream) sinema kapsamında değerlendirebileceğimiz bazı filmlerin gerek içerik, gerekse teknik açıdan belirli bir başarı çizgisini yakaladıklarını ve seyircinin de bu yapımlardan ilgisini esirgemediğini görüyoruz. Sanat filmi ile ana akımın sınırlarını zorlayan bu yapımlar arasında, Gülse Birsel’in yazıp Ozan Açıktan’ın yönettiği “Aile Arasında”nın, Cem Yılmaz’ın son filmi “Arif V 216”nın ve Can Ulkay’ın tarihsel melodramı “Ayla”nn 5 milyonu aşan bir seyirci sayısına ulaşması, sinema sektörümüzün sürdürebilirliği açısından önemli olduğu kadar, seyirciyi kaba güldürülerden biraz uzaklaştırıp, nitelikli ana akım yapımlara yöneltme şansları açısından da değerli.
Elbette, sevinmek için henüz erken. Çünkü “Aile Arasında” ve “Arif V216” da gerçekten eğleniyor seyirci, “Ayla”da ise hıçkırıklara boğuluyor. Oysa, deneyimli yönetmen Yavuz Turgul’un, Yeşilçam’ın sosyal içerikli melodramları ile kıyaslayabileceğimiz, ama duyguları sömürmek yerine serinkanlı bir anlatımı yeğleyen filmi “Yol Ayrımı” ancak 520.000 seyirciye ulaşabilmiş, dağıtım ağı oldukça geniş olmasına ve başrolde Şener Şen gibi sevilen bir oyuncu olmasına karşın.
Sinemamızın geleceği, iki dalın - ana akımla sanat sinemasının - yan yana gelişme olanağı bulmalarında yatıyor kanımca. Festivaller ve eleştiri mekanizması ana akım dışı sinemayı öne çıkarır. Doğaldır ve görevleridir. Ama eleştirmenlere düşen bir başka görev de, ana akım içinde düzgün işler çıkaran sinemacıları göz ardı etmemek olmalı.
Sinemacılarımızın -yapımcıların, yönetmenlerin- iki alanda birden at koşturma hevesine gelince, neden olmasın, bunu yapabilenler var dünya sinemasında, bizden niye çıkmasın böyle yetenekler? Şaka bir yana, gelişmiş, sinema kültürüne sahip bir seyirci kitlesine sahip olmayan ülkemizde, seyirci beğenisini hesaba katan, kendi estetik kaygılarından ve anlatmak istediklerinden taviz vermeden, seyircinin anlayabileceği bir dilde konuşmayı tercih eden sinemacılara saygım var. Bu kaygılara pabuç bırakmayan, bildiğini okumaya devam eden inatçı sinemacılara olduğu kadar… Bu işin, sihirli bir formülü yok. Yeter ki, sahici, yani samimi olsunlar…