01 Ekim 2013

Paketle ilgili ilk izlenimler ya da güven meselesi

Tamam, pakette önemli "sembolik" değişiklikler var...

 

Tamam, pakette önemli “sembolik” değişiklikler var. Kim ne derse desin, ilkokullardan andın kaldırılması, köy isimlerinin değiştirilmesinin önündeki engellerin temizlenmesi, Türkçeden farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda yapılabilmesine izin verilmesi, kamuda başörtüsüne görece serbestlik. Bu adımlar önemsiz diyecek halimiz yok.

Ama.. (Alper Görmüş kusura bakmasın, bu “ama” özellikle cümle başına kondu; yani, evet, vurgu “ama”dan sonrası üzerinde). Ama bu paket eksiklikleriyle, yani verdikleriyle değil, vermedikleriyle tartışılacak.

Sinirlerin yay gibi gergin olduğu, toplumun hayat tarzı ve kimlik ekseninde kutuplara ayrıştığı bir ortamda 40 dakikalık bir balkon konuşmasıyla sunulan bir dizi sembolik değişikliğin ve birtakım vaatlerin beklentileri karşılaması beklenemez. Sayıları birkaç bine inmiş Rum vatandaşlarımız, “Madem sembolik adımlar atıyorsunuz, neden Heybeli Ruhban Okulu’nu açmadınız?’ diye sorar mesela. Alevi-Sünni gerginliğinin kaşındığı bir ortamda Alevi dernekleri “Ne oldu bizim Cemevi meselesi?” der ya da LGBT’ler “Neden nefret suçunu tanımlarken cinsel yönelimden bahsetmediniz?” diye itiraz eder. Barış süreci tıkandı mı, tıkanmadı mı tartışmaları sürerken toplantı boyunca adları bilen anılmayan Kürtler “Nasıl yani, ancak parası olanlar mı Kürtçe eğitim görecek?; TMK’daki değişiklikler ne oldu?; KCK tutukluları hapiste kalmaya devam mı edecek?” diye kapınıza dayanır. “Hani Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekinceler kalkacaktı?” diye hesap sorar. Bu sorular son derece haklı, son derece meşrudur üstelik. Beklentiler bu kadar artmışken, siz beklentileri arttırmışken, “bu paket ne ilk, ne son, gerisi gelecek” demek kimseyi tatmin etmez çünkü. 

Daha da önemlisi, ben dahil birçok insan, son Gezi öncesi ve sonrası performansınıza bakarak “Artık Türkiye’de kimlik dayatan, makbul vatandaşı tanımlayan, vatandaşlarının kökeniyle, inancıyla, dünya görüşüyle uğraşan bir devlet yoktur” şeklindeki sözlerinizin samimiyetini sorgular. Size alkol, kürtaj, çocuk sayısı, metroda öpüşenlerle ilgili yorumlarınızı hatırlatır. Seçim sistemi, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu gibi havada bıraktığınız birçok konuda ne zaman nasıl adım atılacağını merak eder, biraz da (hayır, çokça) kuşkuyla.

AKP yorumcuları çoktan “devrim oluyor” tweetleri atmaya başladılar ama kusura bakmasınlar, devrim filan olduğu yok. Üstelik artık “yetmez ama evet” dönemi de geride kaldı. Bırakın “yetmezi”, “evet” dediklerimizin gerçekleşeceğinden bile emin değiliz artık. Demokrasi mücadelesi sürecek. Kolay da olmayacak.

      

Yazarın Diğer Yazıları

Erdoğan nefreti ve Soma; Gülay Göktürk’e bir cevap

Tokatladığı vatandaşa/göstericiye “İsrail dölü neden kaçıyorsun” diye hitap eden, yani açıkça ırkçı bir terim kullanan bir Başbakanla karşılaştınız mı

Türkiye kendi kaderini tayin etti: Ayrışma!

Ünlü Fransız tarihçi Ernest Renan 1882 yılında yaptığı bir konuşmada milleti bir ruh olarak tanımlar. Bu ruhun varlığını sürdürebilmesi her gün tekrarlanan bir halkoylamasına (plebisit) bağlıdır. Yani millet inşa süreci, milletin kendi kaderini tayin etmesiyle bitmez

Gülen cemaati de yenilgiye uğruyor...

AKP Türkiye genelinde yüzde 40-45 bandında kalacak gibi. Bu sonuç, birçok yorumcunun söylediği gibi, seçmenin yolsuzlukları, vs. onayladığı anlamına gelmese de seçmenin AKP etrafında kenetlendiğini, seçim döneminde yaygınlaşan amiyane tabirle tabanın Erdoğan’ı “yedirmediğini” gösteriyor.

"
"