Geçtiğimiz günlerde, bir sokak röportajında, AKP öncesi durumla bugünü karşılaştıran bir 'yurttaş' aynen şunları söylüyordu:
"En büyük zenginliğimiz hastanelerimiz, yardımlar. Ben bundan önceki dönemi de biliyorum. Amcam hastanede ameliyat oldu, paranın yarısını ödediğimiz halde bizim evimizde ne varsa götürdüler. Şu anda öyle bir sıkıntımız yok. Hatta hastanedeki görevliyi bile dövüyorlar şu anda, öyle baskı yapıyoruz yani. Benim en büyük zenginliğim bu."
En büyük zenginliğini, hastanedeki doktoru, hemşireyi, hasta bakıcıyı dövmekte bulan bu 'şahıs', bir siyasal zihnin ve o zihne ait hastalıklı bir bakış açısının tezahüründen başka bir şey değil.
Türkiye uzun süreden bu yana cahilliğin kutsandığı, eğitimli insanların aşağılanmaya çalışıldığı bir süreçten geçiyor. Hastanede doktor dövmekten, adliye koridorlarında avukat sürüklemeye, öğrencilerin polis araçlarında işkence görmesinden ülkenin en önemli dış politika figürlerine 'monşer' denilmesine kadar, geniş bir yelpazede bunların örneklerini görebilmek mümkün.
Haliyle, futbolun da bu yaşananlardan bağımsız olması düşünülemez. Dün akşam Beşiktaş ve Antalyaspor arasında oynanan Süper Kupa finalinin ardından A Spor ekranlarında yorum yapmak için büyük çaba sarf eden ama futbol terimlerini bir kenara koyarsak, kelime haznezi 100 ila 150'yi geçmeyecek olan 'eski' teknik direktör Güvenç Kurtar, Antalyaspor Teknik Direktörü Nuri Şahin'i hedef alarak şunları söyledi:
"10 kişi kalan Kayserispor'a yenildiler. Mesela 10 kişi kaldın, nasıl oynayacaksın? Harvard'da bunun kitabı yok ki. Ben yazayım, Harvard'da okusunlar."
Açıklamanın neresine baksanız, hangi cümlesini okusanız elinizde kalacak cinsten. Zira teknik direktörlük kariyerinde tek bir başarı sağlamamış, pek çok kulüpte 3 maç, 5 maç, 8 maç, 7 maç ancak durabilmiş bir kişinin, ilk kez teknik direktörlük tecrübesi yaşayan genç bir insana söylediklerini mi değerlendirelim yoksa o genç adamın eğitimli olmasını aşağılamaya çalışmasını mı bilemiyorum! Ancak rahatlıkla şunu söylemek mümkün; Güvenç Kurtar'ın, 'en büyük zenginliği' doktor dövmek olan vatandaştan tek farkı, birinin sokakta uzatılan mikrofona konuşması, diğerinin bir spor kanalında yorumculuk yapması. Zihniyet birebir aynı, iyi eğitim görmüş insanları, bugünün verdiği 'özgürlük'le alabildiğine aşağılamaya çalışmak.
İşe futbol penceresinden bakılacak olursa, Güvenç Kurtar'ın kariyerindeki tek ve yegâne başarısı, Kocaelispor'u 2. Lig'den alıp şampiyonluk yarışına sokmak. Gerisi... Gerisi sayısı çift haneyi bulmayan kariyer denemeleri, küme düşürülmüş takımlar ve boş laflar. Sonrasında her başarısız isim gibi, televizyon ekranlarından bol keseden sallama.
Konunun tam da şu bölümü, Türkiye'de futbolun aynası gibi aslında. Futbolda son derece başarılı ülkelerde yorumculuk için önemli isimler seçilir ve maç sonlarında teknik taktik masaya yatırılıp konuşulurken, Türkiye'de 'işi bitmiş' teknik direktörlere, kahvehane tadında yorumlar yaptırılıyor.
Dönelim Nuri Şahin-Güvenç Kurtar meselesine. Harvard diye bıyık altından gülüp, genç bir adamın eğitiminin aşağılandığı okul, dünyanın en prestijli üniversitelerinden biri. Nuri Şahin, futbolculuk kariyerinde; Borussia Dortmund, Feyenoord, Real Madrid, Liverpool, Werder Bremen gibi kulüplerde forma giydi. Real Madrid'e gitti İspanyolca öğrendi, Feyenoord'a gitti Flemenkçe öğrendi, İngiltere'ye gitti İngilizce öğrendi. Kırşehirli bir ailenin çocuğu, bunlarla da yetinmedi Harvard Üniversitesi İşletme Okulu'nda yüksek lisans yaptı.
Nuri Şahin bu ülkede gençlere örnek gösterilebilecek niteliklere sahipken, ilk teknik direktörlük kariyerinde kaybettiği bir final maçı sonrasında "Harvard'da bunun kitabı yok ki. Ben yazayım, Harvard'da okusunlar." diye, son derece sığ, son derece çiğ eleştirilere maruz kaldı.
Nuri elbette eleştirilemez değil, ancak kimse kusura bakmasın ama, gittiği takımlarda dikiş tutturamamış, ne teknik direktörlüğü, ne futbolculuğu, ne de yorumculuğu beş para etmez birinden de şu sözleri duyacak kalibrede değil. Nuri Şahin'in kariyerinde oynadığı takımlara, Güvenç Kurtar muhtemelen en fazla turistlik gezi yapabilir, en iyimser tahminle parasıyla bilet alıp tribünde maçını izler.
Güvenç Kurtar aslında bir figür, ülkede takımdan takıma koşan, sayısız kulübü küme düşüren ama yaratılmış 'teknik direktör havuzu'nda yer alıp, 3-5 maç da olsa yolunu bulmaya çalışan bir figür. Hoş, kendisi artık o havuzun içinde bile yer alamıyor.
Nuri Şahin başarılı olur ya da olmaz, bunu kariyeri gösterecek. Fakat şu kesin ki, dünya futbol tarihine bir iz bırakmıştır. Madrid sokaklarına çıkıp Nuri Şahin ismini sorsanız, size kim olduğu söylenir. Ancak Madrid sokaklarında "Güvenç Kurtar kim" diye sorsanız, kimseden bir yanıt gelmeyeceği aşikâr.
Ülkenin futbolda sorunun aynası bir bakıma Güvenç Kurtar. Bu zihniyetin senelerce teknik direktörlük yapmış olması, futbol adına büyük talihsizlik. Bugün "futbolda neden başarılı olamıyoruz" sorusunun yanıtlarından biri.
Bu ülkenin Nuri Şahin ve onun gibi gençlere ihtiyacı çok ama çok fazla. Keşke imkân olsa da, liselerde, üniversitelerde hangi yollardan geçtiğini, neler yaptığını, ne mücadeleler verdiğini, neler yapmak istediğini duysa gençler ve örnek alsa.
Güvenç Kurtar mı? Kimsenin kendisinden öğreneceği bir şey olduğunu sanmıyorum. Öğrenmek isteyen, ilk boş bulduğu kahvehaneye gitsin. Aynı dil, aynı üslup, aynı yorumlar...