Milli Takım, 2-0’lık Çek Cumhuriyeti maçı dışında varlık gösteremediği 2016 Avrupa Şampiyonası’na Robert Brady’nin golüyle veda etti. İtalya’ya Belçika'ya duacı olunan son maçlar, İrlanda’nın “Biz bitti demeden bitmez”iyle tamamlandı.
Son 10 günde yaşananlardan çıkan sonuç şu ki; taraftardan istenen, takım başarılı da olsa, olmasa da, sonsuz desteklenecek. Hatta kadından, doğuma, ağaçtan, yeşile, spordan siyasete kadar her konu hakkında engin bilgi sahibi cumhurbaşkanı bile, tribünlerden gelen tepkiyi ‘edepsizlik’ ve ‘terbiyesizlik’ olarak nitelendirdi.
Milli Takım’ın özel bir kılıf içine sokulup, eleştirilemez olması, eleştirenlerin de neredeyse ‘vatan haini’ ilan edilmesi, bugün yaşananların aynası gibi.
Taraftardan istenen; her şartta ve koşulda, sadece adı ‘milli’ olduğu için sonsuz desteklemesi.
’Vatan-Millet-Sakarya’ üçlemesinde taraftardan destek istenirken, milli bir görev için neden 3.5 milyon Euro maaş alındığı, oyunculara turnuvaya katılım için niçin 500 bin Euro verildiği sorusu akla geliyor tabii. Milli takıma hizmet vatani bir görevse, bu hizmet neden Avrupa standartlarının bile çok üstünde?
2016 Avrupa Şampiyonası’na katılan İspanya, Almanya, İtalya, Fransa, Hırvatistan, İsviçre, Portekiz, Belçika, Rusya oyuncularına hiç prim verilmemesinden anlayacağımız şey; bu oyuncuların vatani görev yapmadığı mı, yoksa bu ülkelerin 500 bin Euro gibi bir ücreti veremeyeceklerinden mi?
Senelerdir aynı filmin tekrarını izliyor gibiyiz. Hamasi nutuklarla ve milli duyguları gıdıklayarak, ülke insanını müteşekkir kılma çabasını yaşıyoruz.
Her olayda olduğu gibi Milli Takım’ın 2016 Avrupa Şampiyonası öncesinde ve sonrasında yaşananlar sebep-sonuç ilişkisi içinde irdelenmeli. Siz bir Avrupa Şampiyonası’na katılmayı sanki bir askeri bir zafermişçesine insanların önüne getirirseniz, işler kötü gittiğinde de o sevincin karşıtı bir üzüntü ve o üzüntünün dışavurumunu yaşarsınız. Bu bazen takımı yuhalamak olur, bazen bir oyuncuyu ıslıklamak.
Omuzlara alınırken, katılan 24 takımdan hiçbirinin almadığı 500 bin Euro için prim pazarlığı yaparsanız, kimse kusura bakmasın ama yuhalamak naif bir davranış bile kalır! Herkesten, TRT’den ve bazı kanallardan yemlenen spikerler, yorumcular gibi konuşmasını istemek, artık ayıp olmaya başladı.
Adı sadece ‘milli’ olduğu için, o takımın Futbol Direktörü ya da teknik direktörü de olsa, Fatih Terim’in sürekli birilerine laf sokmasına, basın toplantılarını terk etmesine ve kibirli davranışlarına tanık olmaktan fazlasıyla can sıkıcı bir durum oluşturmaya başladı.
Kimse eleştirmeyecek, kimse istenmeyen soruları sormayacak, kimse hakkında olumsuz yazı yazmayacak. Böyle bir zırh kimsenin üstünde olamaz, olmamalı da. Sürekli vatan-millet edebiyatı iyi hoş ama, asgari ücretin net 1300 lira olduğu ülkede, 3.5 milyon Euro maaş alan bir teknik direktörseniz, kusura bakmayın ama eleştirilmeyi de göze alacaksınız. Eğer ‘milli’ bir görev yaptığınızı düşünüyorsanız da, Rusya Milli Takımı teknik direktörü Leonid Slutsky gibi ücretsiz icra edin görevinizi. Bizler de bu sayede milli görevin gerçek anlamda ‘milli görev’ olduğunu görelim.
Bu kadar kötü, etkisiz ve silik futbola umutların son maça taşınması bile mucizeydi. “Elimizden kaçırdık”, “Yazık oldu” türü masallarla, bu işkenceden hallice futbolu izah ve örtbas etmek sahadaki futboldan daha çekilmez.
Herkesin şapkasını önüne koyup, düşünmeye başlaması gerek. Atarlı tavırlarla, sürekli laf sokmalar, mesaj vermelerle, teknik direktörlük yapılamaz. Bu takımda neden stoper mevkisinde biri ön liberodan, diğeri sol bekten bozma oyuncular oynadı. 3 yıldan bu yana, yapılan onca arama taramadan sonra bir tane stoper bulunamadı mı?
24 takım içinde neden sahada hiç mücadele etmeyen tek takım Türkiye’ydi?
Bu taraftarın, Milli Takımı’yla arası neden bu kadar açık?
Sorulacak çok soru var ama öncelikle o soruların yanıtlanabilir olmasına birilerinin inanması lazım. Bütün suçu taraftara, medyaya atmak ortada bir sorunun olmadığını kabullenmekle eşdeğer.
2016 Avrupa Şampiyonası bitti. Türkiye’ye dönünce Arda Turan’ın ‘tek tek hesap’ sormasını bekliyor olacağız. Ülke olarak iyi hazırlanamadığımız Avrupa Şampiyonası için Fatih Terim’e de koca ‘bir özür’ borçluyuz (!)
Bu kafayla gidilecek askerden, tezkere alınamayacağı kesin. Ama olsun yine ‘vatan’ dersiniz, ‘millet’ dersiniz. Bunlar da yetmezse birkaç damla gözyaşıyla bu ülkede çözülemeyecek mesele yok. Yeter ki, sizin hatanız olmasın, bütün hata başkalarında olsun.
Bu arada; ‘vatan’dan sonra IBAN numaralarınızı vermeyi, ‘millet’ten sonra da hesaplarınızı kontrol etmeyi sakın unutmayın.
Sartre’ın dediği gibi, “Hayatta yapılacak o kadar çok hata var ki, aynı hatayı yapmakta ısrar etmenin anlamı yok...”