26 Nisan 2025

Can vermek… Oy vermek!

Deprem, İstanbul’a jeolojik yapısının ve yapı tarihinin biçtiği kader… İktidar ise kente ve Türkiye’ye talihinin biçtiği keder. Kader işte bu kederle aşırı politik oluyor!

İstanbul’daki depreme Taksim’de yakalananlar Gezi Parkı’nda toplandı, bazı vatandaşlar parkta çadır kurdu

Deprem olduğunda, belki can havliyle bile, insanlar hemen “politik” bağlantıyı kuruyor:

İstanbul depremi… Silivri merkez… Silivri’de kentin belediye başkanı tutuklu. Beş ilçenin belediye başkanı tutuklu. Belediyenin deprem, öncesi ve sonrasından sorumlu yöneticileri tutuklu… Yetmediği için avukatları, avukatın avukatı bile içeri alınıyor.

Orada bitmiyor: Onlar ve kent planlamasından sorumlu belediye yöneticileri ve çalışanları da tutukluyken, iktidar kendi tehlikeli ama muhteris Kanal’ını kurup pazarlama peşinde…

Yetmiyor: AFAD deprem toplanma alanı diye ilan edilmiş Taksim Gezi Parkı’na gidenlere, geceyi geçirmek için çadır kuranlara, polis iktidarın “Gezi fobisi ve kini”yle müdahale ediyor… Bırakın parkı, toplanma alanını; iktidarın AVM yapmak istediği yer orası…

Yetmiyor: İnsanların aklında Hatay ve diğer şehirler var… İmar afları var… O afları emir kulu olarak uygulayan bakan, iktidarın İstanbul belediye başkan adayı var…

Yetmiyor: Hemen, toplanan 15 trilyon liralık deprem vergilerinin nereye gittiği geliyor akla…

Yetmiyor: Binaları yıkılsa, hayatta kalsalar, Samandağ’daki gibi devletin elde ne kaldıysa onu ellerinden almak isteyebileceği de akıllarında…

Yetmiyor: İktidar partisinin yardım çağrıları için sadece AKP’li belediyelerin telefonlarını duyurduğunu, İstanbul Büyükşehir’in ise parti ayrımı yapmadan bütün belediye telefon numaralarını verdiğini görüyorlar…

Yetmiyor: Hayatları tehlikedeyken bile, oylarının nasıl gasp edildiğini düşünüyorlar… Bir kısım da muhtemelen, iktidara oy vermişken hayatlarının hala nasıl tehlikede olduğunu…

Yetmiyor: Silivri dendiğinde, tekme tokat, devletin linç tekmeleriyle, gazla, plastik mermiyle, tacizle, kimi hasta hasta Silivri’ye atılan çocukları geliyor annelerin aklına…

O yüzden “deprem hocalarım”, deprem sadece doğal felaket değil, aynı zamanda politik bir afet!

O yüzden, koca kadim şehrin, 20 milyona yakın insanın altında dünyanın en riskli fay hatlarından biri varken, 23 yıllık iktidarın bu konuda hiçbir şey yapmadan, sadece iki, iki buçuk seçimdir kent yönetimini kaptırmasının kinli ve kirli intikamıyla uğraşması aşırı politik zaten.

Deprem, politik. O yüzden “Japonya’da 7 bilmem kaç oldu, kimsenin burnu kanamadı” diyoruz. O yüzden arsızlıkla kolonlar kesilmiş, oy için çürük binalara imar affı çıkarılmış. O yüzden deprem vergileri toplanıyor ama hemen görünsün “hizmet” hemen görülsün “diyet” diye duble yollara, duble yolsuzluklara gitmiş.

Deprem, İstanbul’a jeolojik yapısının ve yapı tarihinin biçtiği kader… İktidar ise kente ve Türkiye’ye talihinin biçtiği keder. Kader işte bu kederle aşırı politik oluyor! Can vermekle oy vermek arasında bu kadar ince bir çizgi var işte!

 

 

 

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığı yaptı; Vicdanımızın Hatıra Defteri, Tarladan Okula Bir Damla, Cumhuriyet'in İlk Durağı belgesellerinde metin yazarlığının yanısıra çekimlerinde bulundu.
 
Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür), Edebi ve Edepsiz Beyoğlu (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.  

Yazarın Diğer Yazıları

19 Mart-19 Mayıs Gençlik Bayramı!

“Gençlik Bayramı”nı genç ölüler ve gençlere bin türlü hoyratlıkla, “İşçi Bayramı”nı her yıl 2 bin kadar işçinin işyerlerinde ölümü ve kalanlara bin türlü dayatmayla kutlayan bir düzende… “Bayram” da bayramdır!

Nefret ve şiddet bitmeden, nereye Payidar nereye!

İktidarı elinde tutanlara soralım: Kendi eşlerinizin, kız çocuklarınızın; kadınsanız, bizzat kendinizin ve çocuklarınızın bu “6 yaş” ve “kadına dayak” küfrüne maruz kalabilmesi hoşunuza gider miydi hakikaten?

Sınıfını şaşırarak vurmak, vurulmak!

Erol Eğrek için “sol”dan “kim olursa, olsun” yorumları, hatta eylem çağrıları geldi. “İktidar” cephesinden ise sessizlik. Hem Rusya-Ukrayna maçı varken, öldürülen bir işçi de neydi!

"
"