10 Eylül 2016

Korku, cesaret, barış…

"Suç"un şahsiliği kavramı da KHK'larla kaldırıldı da haberimiz mi yok?

 Her tarafa bir korku sinmiş ki sormayın…

Korku bazen çok kötü bir şey de değil, gardınızı almaya zaman kazandırır.

Ama ülkede yaşanan başka bir şey. 

Hastalıklı, tedavisi zor gibi.

Ödemişli yaşlı kadın, FETÖ'nün adını duyar duymaz paracıklarını veriyor.

Bursa'da karı koca da paralarını kaptırıyor…

 Hele emekli astsubayın başına gelenler, inanılacak gibi değil. Adının Fetö ile geçtiğini duyar duymaz ne kadar parası varsa veriyor, sıra arsasına gelince neyse ki "ayılıyor."

Yıllarca  orduda çalışmış bir eski askere bile "Fetö korkusu" bunları yaptırıyorsa gerisini düşünmek bile istemiyor insan.

Çok olay var, çok korku var…

Küçükmüş gibi, ayrıntıymış gibi görünen olaylar aslında ülkede nasıl bir "mevsimin" hüküm sürdüğünü gösteriyor.

Topluca gözaltılar, tutuklamalar, iş yerlerine, mal varlıklarına el koymalar, arananlar, mahkemeye çıkmak için sırada bekleyenler.

"At izinin it izine karıştığı" durumlar olabilir…

Ama...

Adı FETÖ'cüye çıktığı için yaşamına kıyan var.

ÇHD'li avukatlar bakıyorsunuz "FETÖ sepetine" eklenivermiş.

Gazeteci Can Dündar'ın yol arkadaşı Dilek Dündar'ın pasaportuna el konulması neyin nesidir? 

Aranan birinin tüm yakınları teker teker gözaltına alınıp tutuklanıyor. 

"Suç"un şahsiliği kavramı da KHK'larla kaldırıldı da haberimiz mi yok?

Sanki "FETÖ korkusu" gösterilip başka yerlere dalınıyor.

 Bir zamanlar FETÖ'nün elini yalayanlar, bugün FETÖ'cü avına çıkmışlar.

Velhasıl gidişat iç açıcı görünmüyor.

Gazeteci arkadaşlarıyla bir günlük dayanışma gösterenler mahkemeye çıkmak için sıralarını bekliyor. Yargılanan ilk "nöbetçi yayın yönetmeni"  Gazeteci Yazar Ayşe Düzkan da korkuya vurgu yapmış.

Düzkan, kahraman değil yalnızca haklı olduklarını belirtip sürdürüyor:

"Ben bundan ya da başka bir şeyden korkabilirim. Bizim bu ülkedeki insanlara vaadimiz kahramanlık ve cesaret değil. Bizim vaadimiz haklı olmak. Haklılığımız ise bu ülkede yaşayan herkesin daha mutlu yaşaması isteğinden geliyor. Sadece barışla ilgili de değil. Bireysel emeklilik ya da eğitim ile ilgili önerilerimiz de daha mutlu yaşama isteğidir. İnsanlar niye cesur insanların yanına gelsin ki? Uzaktan takdir ederler. Biz şövalye değiliz, kurtarıcı da değiliz. Haklılığımız da bir kantin münazarasında daha şık alıntılar yapmaya dayanan bir haklılık değil. Biz başta yaşayan tüm ezilenlerin, emekçilerin daha mutlu olabileceği bir dünya öneriyoruz.”

Evet, ülke büyük bir badire atlattı. 

Darbeye hep birlikte karşı çıkıldı.

Ya demokrasi, ya hukuk, ya insan hakları?

En sevmediğimiz, beğenmediğimizin de hakkına hukukuna sahip çıkmak gerekmiyor mu?

Neden bu sessizlik?

Büyüklerimiz ne demiş?

"Korkunun ecele faydası yok…"

Korku bir yere kadar.

Huzurunu, güvenini yitirmiş mutsuz insanlar bir gün korku eşiğini aşarlar. 

Sonra ne yaparsanız yapın huzuru, güveni geri getiremezsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar

"
"