16 Haziran 2016

Ancak bir benzerim öldürebilir beni…

Batman, Diyarbakır, Şırnak, Cizre'de dolanırken bundan daha beteri olmaz diye düşünürdüm; çok yanılmışım...

Soğumuş genç bedenlerin sayılara dönüştüğü, neredeyse kanıksandığı, hatta bazen sıradanlaştığı bir zamanda, huzur bulmak ne mümkün…

Televizyonlarda artık alt yazı olarak akıp geçiyor.

"Yedi bin terörist etkisiz hale getirildi."

 "Dört şehit, üç yaralı…"

O "rakamların" ardında analar, babalar, kardeşler, teyzeler, dayılar, dostlar, arkadaşlar… 

Omuzlarda soğumuş genç bedenler…

Her iki taraf da acıyı yaşıyor. Her iki taraf da birbirine kötü kötü bakıyor.

Gece vakti…

Çay sigara hak getire…

Geçmiş hemen yanı başımda. Hep yanı başımızdadır zaten. Biz geçmişe gitmeyiz, o bizi izler. Tam gerektiği anda bitiverir önümüze. 

Yıllar, çok yıllar önceydi. Yine kan revan içindeydik. Cumhuriyet gazetesi adına Batman, Diyarbakır, Şırnak, Cizre'de dolanırken bundan daha beteri olmaz diye düşünürdüm.

Yanılmışım. Çok yanılmışım…

İzmir'e dönüşlerimde haftalarca kendime gelemez, kitaplara, müziğe vurur, ruhumu az da olsa ferahlatmaya çabalardım.

 Tam o günlerde bir kitap geldi önüme.

"Ancak bir benzerim öldürebilir beni."

Yazarı Cezmi Ersöz'ü ilk kez duyuyordum.

Çok sevdim kitabı. Cezmi Ersöz'ün telefonunu buldum ve aradım.

Kendimi tanıtmadan o unutamadığım tümceyi söyledim ona:

"Ancak bir benzerin sevebilir seni…"

Dost olduk. Doksanlı yıllardan beri birbirimizin peşini hiç bırakmadık. Geçen akşam uzun sohbetimizde herkesin geçmiş dediği şeyleri biz bugünlerde yaşadık. Geçmiş bu gündü…

Aynı ülkenin çocukları birbirini öldürüyor. Ölüm acıları nefreti, şiddeti doğuruyor. Geride kalanlar da ölmüş gibi oluyor. Yaşam bir morga dönüşüyor.

Levent Gültekin'in Özgür Düşünce gazetesinden Hüseyin Keleş'e verdiği yazılı söyleşiyi okudum az önce. Kanım dondu. Nasıl donmasın. Bir zamanlar  İslamcı camiada yer alan, bir dönem Star gazetesinde yönetici olarak çalışan  Levent Gültekin, öyle şeyler söylemiş ki insanın inanası gelmiyor.

"Adını vermeyeyim, çok üst düzey bir bürokrat, emekliye ayrılma aşamasında Tayyip Bey'le vedalaşmaya gidiyor. Tayyip Bey o bürokrata, yapacakları ile ilgili bazı şeyler anlatınca bürokrat diyor ki ‘Bu dediklerinin yarısını yap, iç savaş çıkar bu ülkede' Tayyip Bey de 'çıksın, ezer geçeriz' diye karşılık veriyor. Yani iç savaşı göze almış bir lider var."

Aynen bunları söylüyor Levent Gültekin. 

Kafamdan bütün kötülükleri, negatif düşünceleri kovup tüm iyimserliğimle, "Hayır böyle bir şey olmamıştır" diyorum. 

Ya olduysa?

Nasıl yani, kimi "ezip geçeriz?"

Kimler ezecek, ezilecek olanlar kimler? 

Yıllardır iktidarda olan, oyların yarısına sahip olmanın rahatlığını yaşaması gereken neden bu kadar hiddetli, neden bu kadar şiddetli, neden bir tek sevgi kelimesi yok. Neden?

Neden bir benzerimizi sevmek değil de öldürmek, ezip geçmek? 

Bugünlerde bir kitap okuyorum. Dostum Nuray Önoğlu'nun çevirisiyle Kuraldışı'ndan yayınlanan kitabın adı:

"Geçmiş Şimdi Olduğunda…" 

Bir de alt başlığı var:

"İlişkilerimizi Baltalayan Duygusal Yaraları İyileştirme Yolları…" 

Öncelikle içindeki şiddeti, nefreti yenemeyenlere öneririm.

Yaraları iyileştirme yollarını bulmak zorundayız.

Bu kadar ayrışma sürerse, Cezmi'nin kitap adı yaşamımız olacak.

"Ancak bir benzerim öldürebilir beni.."

"Ancak bir benzerim sevebilir beni…" 

Ya birbirimizi gırtlaklayacağız, ya anlamaya çalışıp seveceğiz...

İşte bulunduğumuz yol ağzı…

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar

"
"