Hafta sonunda izinli olarak da olsa, Taksim EAH'den ve sondamdan kurtularak evime kavuştum. Tabii günlük hap sayım da dokuza ulaşmış olarak. Türkiye'nin en iyi cerrahı olduğunu düşünen kadrolu doktorum İsmet Hazar'ın "İstersen mesaneni seyret" teklifini kabul etmedim. Neyse...
Bu sağlıkçılar çok cefakâr tamam ama galiba biraz da tuhaflar. Operasyon sırasında Türkçe pop dinleyip "Bak gördün mü tam şurada, şimdi yakaladık onu" diyerek kıs kıs eğleniyorlar. Yarım saatte zavallı tümörümü hallettiler. Zamlı emekli maaşım yatınca Savoy'dan orta pahalı bir çikolatalı pasta alıp ziyaretlerine giderim herhalde.
İfade özgürlüğümü hiçe sayarak adını kullanmamı yasaklayan Upper Cihangirli bilmiş YT, istediği kadar bana "teşhirci" desin. Mesane tümörü operasyonum kıtalararası ilgiye mazhar oldu. Avustralya, Fransa, Britanya, Tunus...
Türkiye'den ilk ziyaretçilerim ise tahminlerimin aksine aşırı değil, mutedil solcu gazeteciler oldu. Zamanının çoğunu sendikadan çok Cihangir'de geçiren DİSK Basın-İş'ten Faruk Eren, T24'ten tanıdığım ama sarı noktam yüzünden ziyaretin ilk üç dakikasında Kemal Can sandığım Bülent Özdoğan ve de Mülkiye'den arkadaşım, benim gibi Dev-Gençli "Güzel Osman'ın (Tokcan) sosyal demokrat tandanslı damadı Hilmi Hacaloğlu. Şimdi üçü de Gerçek Gündem için çalışıyorlar. Girip baktım, fena değiller. Rıdvan Akar herhalde anarko marksist entrikalarımdan çekindiği için beni çağırmamış. Artık çağırmasın çünkü çok geç.
Düşünüyorum da Gelişim'in bir dönem başarısının en mühim amili, kadın sayısının erkek sayısının fevkinde olmasıydı galiba.
Alternatif medya bile yoktu
İnsan Hakları Derneği'nde nihayet bir LGBTi + Komisyonu kuruldu. Tabii ki yine, bence, arkadaşlarım avukat Eren Keskin ve Leman Yurtsever'in girişimiyle.
Ağırlıklı olarak KESK Eğitim-Sen'den Cüneyt Yılmaz'n kotardığı metni, bir basın toplantısıyla medyaya duyuracaktık. Yarı hasta kalktım, Gonzo Gonzo gittim. Bir tek basın mensubu gelmedi açıklamaya.
Yandaş medya tabii ki gelmeyecekti fakat ya KRT, Halk TV, Birgün, Evrensel ya da fonlu-fonsuz Medyascope, T24, Bianet, Duvar, Diken, Kaos GL...Hiçbir yerde; köşeden, analizden, bilmiş yorumlardan habere yer kalmadı belli ki.
Eski ama eskimemiş bir gazeteci olarak meslektaşlarıma haddim olarak hatırlatayım: Erkek egemen sistemde gazeteci, sesini duyuramayan kadınlar, etnik, dinsel ve cinsel azınlıkların dertlerini tartışma platformuna taşımakla yükümlüdür. Bu BBC için de, Le Monde ya da The Guardian için de böyledir, Türkiye için de.
Ön sırada nihayet kurulan İHD LGBTİ+ Komisyonu ve fonda hak savunucusu avukatlar.
Bu arada İHD LGBTİ+ Komisyonu'nun arkasındaki kalabalık başka bir toplantı için Anadolu'dan gelmiş avukatlardan oluşuyor. Birlikte fotoğraf için yanımıza davet ettiğimiz hak savunucusu bir erkek avukatın hafif müstehzi "Ama ben heteroseksüelim" demesine dokundurmazsam bu magazin yarım kalırdı.
Özkök test etti ve onayladı
İnanın T24, Hürriyet'ten şutlanan Ertuğrul Özkök'ün eşine yazdığı mektupları anında yayınlamasa bu magazini yazmazdım (Biraz kıskançlık, daha çok öfkeden). T24'ten başka bu yazıları, bildiğim kadarıyla, bir de Medyatava yayınlıyor. Bunu anlarım çünkü Medyatava, TV 100 adlı obscure kanalda ortak iş yaptıkları Cengiz Semercioğlu'nun.
Bu iki kafadar, 1915 Çanakkale Köprüsü'nü yürüyerek geçen ilk gazeteciler olarak tarihe geçmişler bile. Üç İcra Kurulu üyesinin (daha aşağısı tabii ki kurtarmaz) verdikleri bilgilere de dayanarak yeni köprünün bir şaheser olduğunu yazmış Özkök. Bekleyip görelim geçiş ücretleri, geçme garantileri ne olacak? Konsorsiyumun iki Türk şirketinden birinin adının Limak olması da beni hiç ilgilendirmiyor. Muhalefetin bu işleri kutuplaştırmasından ben de şikâyetçiyim. Unutalım bu beşli çete iddialarını muhalefetin.
Özkök gibi eski de olsa bir GYY'ne benim Advertorial'larım gibi bir yazı yazmak yakışmış mı, siz karar verin. Fakat köprüden giriş ve çıkış manzara tasvirlerinin bir harika olduğunu itiraf etmek zorundayım.
Köprüyü Limak yapar, Özkök ve Semercioğlu hayran olur.
Canım "Modesty"
Deli dolu yaşlarını 1960'larda geçiren kızlar ve oğlanlar biraz da entellerse, ilk şart İtalyan yönetmen Michelangelo Antonioni'yi (Viscont, Fellini ve Scola da tabii) bilmekti.
Monica Vitti
İşte çoğumuz Kızıl Çöl, Gece, Avventura gibi Antonioni filmlerinde Monica Vitti'ye âşık olmuştuk. Fakat benim için aramızdan ayrıldığını dün okuduğum Monica Vitti, Modesty Blaise oldu hep. Joseph Losey'in kadın ajan filmi yani. Elizabeth Taylor, Jean Seberg, Fatma Girik'ten sonra bir 60'lar ikonu daha gitti.
Saygısız ayrımcı
Gerçekten adını bile duymadığım Devlet Tiyatroları Genel Müdürü, 65 yaşını geçmiş olanların artık konuk oyuncu olarak bile sahneye çıkamayacaklarını deklare etmiş. Aklıma hemen bir gün önce Cihangir'de kahve içtiğim arkadaşlarım Nurinisa Yıldırım, Nurşim Demir ve Celile Toyon geldi öfkeyle güldüm.
Yahu televizyon dizileri bu kadınların peşinde... Neyse ki Sir Ian McKellen buralı değil. Yoksa Kral Lear'i oynamayı rüyasında görürdü..
Şanslı Sir Ian McKellen, şanssız Nurinisa Yıldırım
Sıkça sorulan sorular ve cheap shots
* Evet, duydum. Benim de yıllar önce NTV'de bir küçük program yaptığım Kanat Atkaya, Hürriyet'le "yollarını ayırmış" ve TV 100'e düşmüş. En son Sözcü'de bıraktığım Erdoğan Aktaş da öyle.
* "Harun Simavi, Diken'den ayrılmış" diye duymuş ve yazmıştım. Bu magazinimi düzeltiyorum. Gonzo Haber Ajansı'nın duyumu doğru çıkmadı, derhal yalanlandı. Diken'ciler kusura bakmasın...
Advertorial (!)
İonesco tadında
Türkiye, Orhan Güner'i televizyon dizisi Galip Derviş 'teki komiser rolüyle tanımıştı.
Yarı Cihangirli, yarı Berlinli sinema ve dizi oyuncusu Orhan Güner aynı zamanda oyun da yazıyor, yani tiyatrocu da.
Arkadaşım Güner'in yazdığı İkinci Nöbetçinin Sıkıntıları, 10 Şubat 'ta İstanbul AKM'de. 50 dakikalık oyunun yönetmeni Ahmet Mark Somers.
Müzik önerisi
78 yaşındaki Mick ve 81 yaşındaki Keith'in 2021 Kış Amerika turnesinden. Ameliyat sonrası The Rolling Stones benim enerji ve moral depom oldu. Street Fighting Man.