03 Temmuz 2020

Doğan Hızlan'ın rakkaseleri, 60-80, Hasan Cemal, aquadis vongole, Cem Yılmaz, Eren Keskin, YT

Mick ve Keith densiz Trump'a resti çekti: "İstediğini her zaman alamazsın". Başkan bile olsan 'dur' diyecek bulunur

Nana'nın ne kadar çok seveni ve bir o kadar da tanımayanı varmış. Geçen haftaki Nana'ya en temel itiraz Doğan Hızlan'dan geldi."Tuğrulcuğum İstanbul bıçkınlarının dilinden düşmeyen şiiri nasıl unutursun?" dedi ve ilk mısrayı söyler söylemez hatırladım:

İstanbullu Nana
İstanbullu Nana gitti Paris'e
Bizi bıraktı Semiramis'e
Semiramis oluncu hamile
Kaldık Türkan Şamil'e
 
Bu üç iz bırakmış kadının şahsında başta Özcan Tekgül olmak üzere tüm dansözlerimizi sevgiyle anıyorum.
Türkan Şamil-Semiramis Göze-Özcan Tekgül

En üretken yaş aralığı

65 plus direnişimiz o kadar ses getirdi ki özel muhabir ya da muhbirim olan fanlarımdan hâlâ haber yağıyor. Biliyorsunuz, siz okurlarım dışında akademisyen, müzisyen, yazar çizer ve de belki ilerde kendilerine iş veririm diye sürekli yağ çeken mutsuz genç gazeteciler (50-) var.
 
Şimdi özetleyeceğim haber YT'nin adını kullanmamı yasakladığı en ünlü fanımdan (hayır akademisyen değil, müzisyen).
 
- 60 plus toplumda en etkili görevleri icra eden yaş grubu.
- En üretken yaş grubu 60-70, onları 70-80 izliyor.
- Nobel ödülü kazananların yaş ortalaması 62.
- Fortune dergisinde yer alan Top 500 CEO'nun yaş ortalaması 63.
- Papa'ların yaş ortalaması 76.
 
Kısaca varılan sonuç şu: 60 yaştan sonra "pik"inizi yaşıyorsunuz. 80'e kadar keyfini çıkarın. Hemen kaynağı da belirteyim: New England Journal of Medicine, 70.389, 2018. Korona öncesi yani.
 
Bizi yönetemeyen, yönlendiremeyen muhalif ve muvafıklara duyurulur.

T24'ten haberler

* Yayın organımızın göz bebeklerinden Oya Baydar, bu yazıyı cuma günü okuyorsanız "80 yaşına merhaba" demiş olacak. Baydar, yıllardır sol çizgisinden taviz vermemiş müthiş insanlardan. Evet Aydın Engin'le beraber ama elinizi vicdanınıza koyun, her kadının aşk yüzünden bir yanlış yapma hakkı yok mudur? Aydın Engin'in Oya'ya aldığı tek taşı herhalde Korona'dan sonra görürüz.
T24'ün sevgilileri Oya Baydar ve eski taksi şoförü "can" Aydın Engin
* Ünlü çift Ayşe ve Hasan Cemal Ayvalık tatilinden döner dönmez ayaklarının tozuyla onlar kadar ünlü oyuncu, şarkıcı, aktivist Deniz Türkali'yi Boğaz manzaralı evlerinde yemeğe çağırdılar. O da Bodrum tatiline gidiyormuş. Bir diğer Cihangirli YT "Ben gelemem" deyince son gün beni çağırdılar. Gittim.
 
Zaten üç aydır dışarda yediğim ikinci yemek. Biraz siyaset biraz sanat konuşuruz, bana da düzeyli magazin çıkar diye düşündüm. Nerede... Bütün gece Hasan Cemal'in iPhone 11'ini dinledik. Artık altı, yediler pase olmuş derken gözü İzmir Ekonomi Üniversitesi'nden mezun öğrencilerimin hediye ettiği iPhone'umda.
 
Arkadaşım Ayşe Cemal'i de koluna takarak Zorlu, Cevahir, Apple Store, Teknosa gezip durmuşlar. Sıcaklık 30 derece,  kaynıyor ortalık, bir de Korona. Hasan Cemal modaya uyma peşinde. Öyle ki sayın Genel Yayın Yönetmeni'miz Doğan Akın bile göreve çağrılmış, hem de tam 5 saatliğine.
 
Neyse söz verdiğim için Ayvalık'ta nerede kaldıklarını, ne yiyip içtiklerini yazmayacağım fakat intikam olsun diye kimlerle gittiklerini ağzımdan kaçıracağım. Fanım olmayan akademisyenlerden Asaf Savaş Akat ve Nilüfer Göle.
 
Ayşe Cemal'in Ece Aksoy'u kıskandıracak kadar lezzetli dolmalarını yediğimiz sırada Hasan Cemal'e, "Murat Belge ve Hale Soygazi niye yoktu?" deyince "Sana ne daltaban" derken aynı zamanda pahalı telefonunun acısını benden çıkarıyordu. Ahh o sınıf farklılıklarının gözü kör olsun.
iPhone 11 sahibi Hasan Cemal, Deniz Türkali, Ayşe Cemal ve ben

Özkök'ün 'aquadis vongole'si 

Ertuğrul Özkök'ün Haber Global'daki Jülide Ateş programına cheap shot yapınca hak ettiğim cevabı aldım. Aslında Özkök "ne şiş yansın ne kebap" cevaplar vermemiş, "hem şiş yansın hem kebap yansın" yanıtlar vermiş. Benden radikal herkes karşısında boynum kıldan ince. Ama ondan sonra İzmir Kahramanlarlı bir işçi çocuğu olarak geldiği nokta beni kıskandırdı valla. Ne de olsa ben de 'garibanizm' yapan on yüzlerce gazeteciden biriyim. Fakat konu bu değil.

SBF BYYO'dan meslektaşım Özkök'ün "Vongole olsa yaktırmazdım" cümlesi beni çok yıllar ötesine götürdü. Karşıyaka Soğukkuyu'dan arkadaşım 14-15 yaşlarında bazen babasıyla beraber evden uzun çizmelerle erkenden çıkar bir yerlere giderdi. Bir gün sordum "Nereye?" diye. İnciraltı ve yakın  sahillerinde çizmeleri çekip kum midyesi toplarlarmış. "Bana da getirsene" dediğimde "Yok lan biz yemiyoruz  İtalya'ya, Fransa'ya filan gönderiyorlarmış. Çok pahalı. Zaten sevmezsin çok küçük" dedi.

İşte Özkök'ün yanmasına izin vermeyeceği vongole, kum midyesiymiş. Ha bir de önemsiz bir ayrıntı, vongole toplayıcılarının tamamı İzmirli Kürtlermiş. Belki hâlâ öyledir. Deniz Türkali'ye rica edeceğim bir daha bizi "pasta" yemeğe çağırırsa vongoleli yapsın. O bana benzemez, mutlaka biliyordur. Bir de şarap açarız (markasını unuttum).

Tarihimden yapraklar

Temmuz 1993. Hürriyet. Hayatı istediğim kadar hafifletmeye çalışayım, her zaman Sivas acısı kazanıyor. 

K.G.G. 

Bu linkler ihmal edilmesin

*Hafıza Merkezi "Dar Alanlar" diye bir seriye başladı. Birincisi LGBTİ. 

* Ragıp Duran, Özgürüz Radyo'da Tarih, Coğrafya Medya diyor. Bol Fransızca şarkıyla.

Sıkça sorulan sorular ve cheap shots

Tabii ki 3. Dünya değiliz. Baştan söyleyeyim. Cem Yılmaz, çocukluğumun temiz günlerinden sonra (İsmail Dümbüllü, Halide Pişkin) beni güldürürken utandırmayan belki de tek mizah insanı. Yaptığı en az iyi iş bile belli bir düzeyin üstünde. Hiç tanımadım kendisini. Ne yalan söyleyim.

"Karakomik" filminin Netflix'te duyurulmadan gösterilmesine kızmış ve "Buranın üçüncü dünya olmadığını anlayacaksınız" deyivermiş. Netflix'im, Blu, Puhu TV'lerim yok. Belki de haklıdır kızmakta. Benim derdim başka.

Komedi olarak ŞG, AD, YE'ye mahkûm; dizilerinde öpüşmeden, yatak yüzü görmeden üreme yetenekleri olan kahramanlara, ergen mafya şeflerine, yaş ortalaması 30 olmayan yakışıklı CEO'ların fink attığı dizilere mecbur bırakılmış seyircileriz biz. Bakın tartışma programlarına ve Dominik'e girmedim bile. Bence bir daha düşünün.

Sizi bilmem ama biz izleyicilere kaçıncı sınıf, pardon dünyalı, muamelesi layık görülüyor. Bu arada "Karakomik" filmini sinema salonunda seyrettim, hiç ama hiç fena değildi. O yüzden, biraz da magazinci olarak haddimi bildiğimden barolar, ifade özgürlüğü gibi konulara hiç girmedim. 1965'te Mülkiye birinci sınıftayken Türkiye 'gelişmekte olan ülke' sınıfındaydı. 2020 oldu hâlâ dünyamız değişmedi.

Netflix'teki Karakomik, Cem Yılmaz'ı kızdırdı 

* Boğaziçi Üniversitesi'nin Güney Kampüsü'ne (Aşiyan'ın yanı) ilk kez gittim. Mohan ve Nurcan'ın davetlisiydim. Heykel gibi ağaçlarla kaplı, yemyeşil cennet gibi bir yer. Benden başka İHD'den Leman Yurtsever, Eren Keskin ve YT vardı. Avukat Keskin, geçenlerde evine girilmesiyle ilgili bir hikâye anlattı: Ev darmadağınıktı. Evdeki tek değerli şey olan annemin alyansını beyaz bir kâğıdın üstünde masada bırakmışlar, göreyim diye herhalde...

Hindu, Kürdi, Türki yemekleri lop lop atıştırırken yine kötü ruhlara esir düştüm. Avukat Keskin gibi "ufacık" bir kadının benden daha akıllı ve daha büyük kalpli olması biraz sinirime dokundu. Yemek biter bitmez kalktım. Zaten Mohan ve Nurcan'ın magazin değerleri fazla değildi.

Boğaziçi yemeği. Leman Yurtsever, ben, YT., Eren Keskin ve ünlü olmayan Nurcan

Advertorial 

360 derecelik bakış

İyi gazeteciden iyi yazar olmaz ya da tersi. İşte Ahmet Tulgar bunun pek fazla olmayan istisnalarından. Son kitabı "Bakışın Ritmi"nde tam 50 portre var. Güler Sabancı'dan Aydın Doğan'a, Türkan Şoray'dan Ali Babacan'a, Nesrin Topkapı'dan Can Yücel'e, futbolcular ve hatta Bruce Springsteen var. Tulgar yine iğneli ve eğlenceli.

Övünmek gibi olmasın ben de varım. Bir tek kendimi okumadım. Beğenirsem övgünün, sevmezsem yerginin dozunu kaçırırım diye. Kendimi hafta sonu okuyacağım. Kitap tabii ki İletişim'den.

Müzik önerisi

Bu haftaki şarkımızı ABD Başkanı Donald Trump ve The Rolling Stones seçti. Güzelim "You can't always get what you want" şarkısının Trump kampanyasında kullanılması Mick Jagger'ı çıldırttı. Trump'ı yasal süreç başlatmakla tehdit etti. Ona da bu yakışırdı.
 

Yazarın Diğer Yazıları

Magazin noir girişimlerine yavaş yavaş başlıyorum

Gonzo gazeteciliğimin bu aşaması en fazla 6-7 ay sürecek, çünkü sizlere veda etmeyi düşünüyorum...

Happy bayrams!

Bayram seyran demeyip Cihangir kafelerini gezerek yazımı yazdırmayı becerdim, etraf pek boş...

Seçimlerle gelen rahatlama...

Yeniden, hafif çekinerek de olsa gülmeye başlamak ne kadar güzel bir şey, değil mi?