11 Mart 2020

Seyircisiz zulüm olmazmış, haberin var mı?

Tarihin sadece tanığı değil 'kanıksayarak seyreden sanığı' da oluyoruz, benden hatırlatması! 

Geçen gün yurt içi bir seyahat için havaalanındaydım.

Ağızlarda maske, sağa sola tiksinerek bakan gözlerle dolu bir havaalanı tecrübesi yaşadım.

Zaten ayrışmış, birbirinden kopmuş insanların arasındaki uçurumu, uçurumun ne denli yüksek ve sarp olduğunu çıplak gözle gördüm.

Birinin diğerine değmesi ihtimalinde, birinin hafif bir öksürmesi durumunda patlayacak gerginliği soludum.

Felaket filmlerini tercih etmem, bayılarak izleyenleri de anlayamam. O çaresizlik hissinden zevk alınması, acıyı uzata uzata ve defalarca izleme hali bana uzak.

İyi de uzak olsa ne olur, iş artık filmlerde değil yaşamın tam ortasında. Felaketlerin arasında yaşamda kalma mücadelesi veriyoruz, ama öyle ama böyle. 

Havaalanında bu yeni durumu kanıksamamızın, içselleştirmemizin ne kadar süreceğini düşündüm.

Mutlaka buna da çok kısa sürede alışacak ve hayatımızın olağan akışına dâhil edeceğiz.

Aklıma takıldı, sanırım çağın en büyük salgını "kanıksamak" olmalı.

İnsanlığı "kanıksamak" yok edecek olmalı.

Fiziken yok etmese de tüm yaşam belirtilerini elinden alacak ve onu yeniden dizayn edecek şey şu kanıksama belası olacak.

Uçağa biraz erken alındık, çantamdan kalemi kâğıdı çıkarttım.

Yıllar içinde toplumca kanıksadığımız, daha önceden söylense 'yer yerinden oynar' sanacağımız konuları çalakalem not aldım.

Notlarımı düzeltmeden sırasıyla paylaşmak isterim, belki sizin de böyle bir liste yapmanızın zamanı gelmiştir hatta geçiyordur bile.

İnanın bana yazmak çoğu zaman fark etmektir.

Yazının şifası fark ettirmesinde gizlidir.

Buyurun benim listeme bir göz atın. (Şayet paylaşırsanız ben de sizin listenizi görmek isterim).

- Mesela; yakın bir tarihte büyük bir deprem olacağını ve büyük ihtimalle çoğumuzun bundan büyük zarar göreceği fikrini kanıksamışız. Hatta onla da kalmayıp devletin bu hususta pek bir şey yapmamasını da kanıksamışız. Başka şehirlerde olan depremlerde yaşanan üzücü tabloları da kanıksamış, bu konuda 'peki deprem vergileri ne oldu' sorusunu sormanın yersiz olduğunu bile kanıksamışız. Üzülmeyi bile öyle bir kanıksamışız ki çok kısa sürüyor, depremzedelerin üzüntüsünün arasına iki kedi, iki çiçek postu sıkıştırıp hemen arkasından bir başka zedeye üzülebiliyoruz!

- Fikir ve düşünce özgürlüğünün olmadığını tüm memleket kanıksamış. Baksanıza aynı filmi ikinci defa izliyor olmamıza rağmen Barış TerkoğluBarış Pehlivan, Hülya KılınçMurat AğırelFerhat ÇelikAydın Keser'in tutuklanması ve Odatv'nin kapatılması meselesinin 'devlet sırrını ifşa ettiler'e bağlanmasını dahi normal bulur hale gelmişiz. Vatandaş 'kardeşim bu devirde bu işi yaparsan hapishaneyi de boylarsın' diye düşünüyor, kanıksaması o derece ileri. 

Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş gibi onlarca dosya konusu da bir benzer kanıksama örneği. "Onları orada çürütecekler, bırakmayacaklar" deniyor. Siyasi otoritenin şahısları hedef alan tavrı insanlara normal geliyor artık. Bu durum 'yeri yerinden' oynatmıyor. Üzülüyoruz ama normal yani, burası da Türkiye, diyoruz.

- Kadın cinayetleri mesela. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu 8 Mart'ta bir rapor açıkladı.

Bu rapora göre 2020'nin Ocak ayında 27, Şubat ayında 22 kadın öldürülmüş. 18 yılda öldürülen kadın sayısı 15 bin 557. Çok felaket bir tablo. Ama kanıksanmış. Toplumda bir şok, önlem alınması için ortaya konan bir ortak irade, hükümete bir baskı filan yok.

- Madem kadın konusu; 8 Mart gecesi geleneksel 'gece yürüyüşü' sırasında polis kadınlara şiddet uyguladı ve birçok eylemciyi gözaltına aldı. Neredeyse her gün bir kadının öldürüldüğü ülkede, hak ve özgürlükleri için yürüyen kadınları dövdüler!

İnanılır gibi değil evet ama oldu.

Peki oldu da ne oldu? Koca bir hiç. Çünkü biz bunu da kanıksadık. Vatandaşa bu görüntüler ilk değildi, son da olmayacaklardı. Hatta 'bu devirde sokağa çıkan dayağı da yer'di ona göre. Yani en demokratik hakkımız olan sokağın yasak olması dahi kanıksanmıştı.

Biliyorsunuz sosyal medyada paylaşımda bulunmak gözaltı nedeni, hatta kimi zaman hapis sebebi mesela. Ve biz bunu öyle bir kanıksamışız ki, komşumuz bilmem kim teyze hakkında Facebook'unda paylaştığı düşünceleri yüzünden soruşturma başlatıldığında normal karşılıyor, kanıksadığımız bu durum karşısında sadece izleyici oluyoruz. "Kaç tane çocuğu var canım, o da neden yazmış oraya onları" deyiveriyoruz arkasından.

- Hukuk elden gitti. Bunu hepimiz biliyoruz, konuşuyoruz. Kimimizin dava dosyaları var görülmekte olan, haliyle daha da yakından vakıfız. Bir vatandaşın belki de en önemli yaşam garantörü olan yargı sisteminin bu halde olmasını dahi kanıksamış durumdayız. Oturup 'yargıda pelikan mı, İstanbul mu yoksa falanca grup mu daha güçlü' diye konuşuyor, fakat kendi kaderimizin geldiği durum için tek bir hamle bile yapmıyoruz. Çünkü bir şekilde normalleştirmişiz içimizde bu durumu. "Aman kimseyi Allah adliyelere düşürmesin" deyip geçiyoruz.

- Paralel yapılar, cemaatler, oluşumlar artık her ne derseniz adına, devletle yan yana çalışan 'gözle görülmez varlıklar'ın olmasını da feci kanıksamışız mesela.

Sağlıkta, emniyette, yargıda, eğitimde falanca yapılanma tüm idareyi elinde tutuyor diye konuşuluyor, yazılıyor ama bu konu vatandaşı çileden çıkartmıyor. Çünkü kanıksamışız. "Aman aman dokunan yanar" deyip geçiveriyoruz işte.

- Kayyım meselesini mesela ne biçim kanıksadık farkında mısınız? Oysa böyle bir yöntemin sonuçları siyasi ve hukuki boyutta çok ağır olur, yorumları havalarda uçuşuyordu, dün gibi. Sadece kayyım atamakla kalmadılar, seçilmiş başkanları da hapse attılar. Uydurmasyon dosyalarla insanları hapiste tutuyorlar ve tüm ülke bunun böyle olduğunu biliyor. Ama kimse bir şey demiyor. Önlerine konan uyduruk gerekçelere inanmayarak kabullenmek belki de kanıksamanın yarattığı en belirgin yıkımlardan biri.

- Kayyım demişken bahsetmeden olmaz; görevden alınan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı'ya 9 yıl 4 ay hapis cezası verildi. Mızraklı daha önce kayyımla el konan belediyeyi tekrar bir seçimle kazanmış ve kayyımın belediye binasındaki odasında nasıl bir israf ve nasıl bir görgüsüz saltanat kurduğunu, çektiği videoyu sosyal medyada yayınlayarak ifşa etmişti. Mızraklı'ya neden kızgın olduklarını biliyoruz, neyin bedelini ödettiklerini de biliyoruz ama bu yaptıklarını öyle bir kanıksamışız ki olağan buluyoruz! Vatandaş 'Onlar da ateşten gömlek giydi' deyip geçiveriyor… Seçilmenin bir bedeli var bu ülkede artık ve bu bedel bizlerce kanıksanmış durumda, ne acı! 

- Sadece politik konular da değil üstelik. Gerçi ben hayatta her şeyin politikayla/siyasetle ilintili olduğunu düşünenlerdenim. Yani hayat politik bir serüvendir bana göre. Ama hani kimisi de "Benim hiç alakam yok kardeşim bu işlerle" diyor ya, onları da kapsayan konular var ama aslında. Mesela meyve sebze fiyatları. Domatesin kilosunun 7 lira, bir file soğanın 5 lira, sivri biberin 13 lira olmasını da kanıksadık biz sonuçta! 

- Yahu doların 6 ila 7 lira arasında oynamasını kanıksadık. Sadece onu kanıksamakla da kalmadık, bu konuyu sessizce konuşmamız gerektiğini de kanıksadık. "Ekonomi kötü", demek 'çok büyük bir suç' dediler, onu da kanıksadık.

- Bazı öğrenci yurtları, Kuran kursları ve imam-hatiplerde taciz vakaları olması ve üzerlerinin yetkili makamlarca örtülmesini bile kanıksadık.

- Kızılay gibi tüm vatandaşlar için yaşamsal önem taşıyan kurumlara asla güvenmememiz gerektiği gerçeğini kanıksadık.

- Son olarak mesela mültecilerin gördükleri berbat, insanlık dışı muameleyi de kanıksadık. Biz de olabiliriz o botlarda evet ama "dünya böyle ne yapalım yani" dedik ve sırtımızı döndük o can pazarına.

Daha çok sayarım da burada keseyim, yine insanlık adına karanlık bir tablo çizdim, affedin lütfen ama kendimizle yüzleşmezsek uyanma ihtimalimiz de olmaz. Biraz özeleştiri yapalım, kanıksamakla eleştirmek yan yana yürümez. Kanıksamak teslimiyettir!

Derler ki, seyircisiz zulüm olmazmış, doğrudur.

Hani herkesin ağzında bir "Tarihe tanıklık ediyoruz" lafı var ya devrede, kanıksama olduğu sürece onun adı sadece teslimiyet oluyor maalesef. "Tarihin sadece tanığı değil seyreden sanığı" da oluyoruz, benden hatırlatması!

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!