07 Ocak 2014

İsmet ve Çetin’in hayattan silinme hikâyesi

Birazdan okuyacağınız tamamen gerçek bir hayat hikâyesidir. Hani belki inanmakta zorlanabilirsiniz diye belirtmek istedim…

17 Aralık yolsuzluk operasyonundan iki gün önce İrfan Aktan’ın Radikal iki’de yayınlanan yazısını okuduğumda bu konunun gündeme gelmesi için çaba sarf etmek gerektiğini düşündüm.

Ancak ‘dev’ gündemlerin arasında kaybolmaması gereken, önemli bir konu olduğu için de biraz beklemek istedim.

Birazdan okuyacağınız tamamen gerçek bir hayat hikâyesidir.

Hani belki inanmakta zorlanabilirsiniz diye belirtmek istedim…

                                                    * * *

İsmet ve Çetin Çakır.

Bir amca ve yeğen.

Yoksullar ve Kürtler.

Yüksekova’da yaşıyorlar.

Çetin’in erkek kardeşinin dağa çıkması, PKK’ya katılması ile hayatları allak bullak oluyor.

Daha doğrusu ortada bir hayat kalmıyor.

Yok ediliyorlar!

Aslında onların başına gelen sadece bizler için sıradışı.

Çünkü özellikle 90’lı yıllarda...

Siyasete bulaşmış, hele bir de ailesinden dağa çıkanlar olduysa Kürtlerin karşılaştıkları seçenekler belli; ya o da dağa çıkacak, ya kaçacak ve izini kaybettirecek ya da  üzerine yıkılabilecek tüm suçları, pek tabii ağır işkenceleri de  kabul edip ömür boyu cezaevinde yaşayacak.  

                                          * * *

Metin Çakır, İsmet’in kardeşi. Gazeteci İrfan Aktan’ın da çocukluk arkadaşı, komşusu.

Metin 13 yaşında koyun gütmeye gidip bir daha dönmüyor.

Çünkü koyunlarını bırakıp dağa çıkıyor.

İki sene sonra yine aynı köye düzenlenen belki de sayısız baskınlardan birinde 20 yaşındaki Çetin ve Amcası İsmet gözaltına alınıyor.

Sebep belli; artık mimliler. Bir akrabaları PKK militanı olduğuna göre onlar da öyle!

Her şeyden önce akrabalarının seçiminden dolayı suçlular.

Bu seçimin bedelini ödemek zorundalar.

Herhangi bir suçtan yargılanan bir sanığın tüm ailesini tutuklu yargılamak, kişinin o suçu işlediğine karar verildiğinde ise kanbağı dolayısıyla suça ortak sayıp tüm aileye hüküm vermekle aynı şey.

Mantıken, hukuken, ahlaken kabul edilemeyecek, insanlıktan nasibini almamış bir uygulama, ama onlar Kürt ve ailelerinden biri savaşın diğer tarafı olmayı seçmiş.

Yani bu koşullarda insanlık, ahlak, hukuk ve pek tabii haklardan söz etme şansınız yok.

                                           * * *

O yıllarda köyü basılıp gözaltına alınanların çoğunun ölüsünün bile bulunamadığından olsa gerek, insanlar neredeyse işlenmemiş suçlar yüzünden müebbet hapise mahkûm olmuş olanlara bile şükredecek durumda.

Tıpkı diğerlerine yaptıkları gibi Çetin ve İsmet Çakır’a da ağır işkence yapıyorlar.

Bir hafta sonra Çetin yürüyemez halde kolundan tutan özel tim polisi ile evinin kapısının önüne getiriliyor.

Polis, baba Osman’a "Silahları çıkartın ortaya lan" diye bağırırken Çetin de babasına yalvarıyor "Lütfen bunlara bir silah ver" diye.

Evden silah çıkmayınca hayatında tek bir eyleme dahi katılmamış, ama işkencede, bebek olduğu yıllarda yaşanmış silahlı olayları bile ‘kabul eden’ Çetin’i sürükleyerek geri götürürler.

İsmet ise bir hafta sonra serbest bırakılıyor. İrfan Aktan onu gördüğü o günü "Gözlerinin feri sönmüş, ölümden kıl payı kurtulmuştu" diye anlatıyor yazısında.

Birkaç gün sonra İsmet "Resmi ifadeni vermeye gel, sonra serbest bırakacağız. Gelmezsen örgüte katılmış sayarız" çağrısına uyduğu için bir daha hiç gün yüzü göremiyor, müebbet hapse mahkûm ediliyor.

Amca-yeğen, bir süre farklı cezaevlerinde yattıktan sonra 12 yıldır Bitlis cezaevinde ve aynı koğuşta yatıyorlar.

Tüm aile fertlerinin ve özellikle Çetin ve Metin’in babası olan Osman’ın ise iki sene öncesine kadar sık sık evi basılıyor ve gözaltına alınıyor.

                                        * * *

İsmet ve Çetin’lerle dolu Türkiye hapishaneleri.

Bizler ise çok azından haberdarız.

İsmet ve Çetin de tıpkı diğerleri gibi silinmişler yaşamdan.

OHAL savcıları, OHAL mahkemelerinin verdiği kararlarla  yok edilmişler. Oysa işkence altında verdikleri, mahkemede kabul etmedikleri ifadeler ve aniden ortaya çıkan itirafçı dışında aleyhlerinde bir delil bulunamamış.

Biliyorum, bu ülkede hak aramak, adalet aramak, bu insanları yeniden yargılayın,çalınan hayatlarını geri verin, demek ne söyleyeni, ne dinleyeni umutlandırıyor.

Ama ne olursa olsun, doğruyu istemekten de vazgeçmemek gerekiyor.

En azından şunu da unutmamak lazım; İsmet ve Çetin’in adlarını, silindikleri hayata yeniden yazmak, onlara yaşatılanların hesabını sormak bizelere düşüyor.

 

Twitter: @ttatari

Yazarın Diğer Yazıları

Nerede o eski savaş muhabirleri!

Suriye’de yaşanan savaşta Türkiye ilk günden beri aktif rol oynuyor. Ve bizim neredeyse hemen hiç savaş muhabirimiz yok!

Olası barış sürecine nasıl destek olabiliriz?

Bilmediğimiz, anlamadığımız, doğrulatamadığımız, muhatapların da anlamaya çalıştığı, belirsiz, ‘ağır çekim’ bir süreçteyiz. Evet barıştan yanayız, aksi düşünülemez bile. Ancak bu koşullarda ve bu aşamada barış için verebileceğimiz tek destek, sadece sessizce izlemek olacaktır…

Yoksa sen de bir kadın düşmanı mısın?

Kadına şiddeti kınamak için eylem yapan kadınlara devlet eliyle yine şiddet uygulandı. Bunlar yaşanırken sokaklarda eyleme katılan kadınlara hırsla saldıran sivil erkekler de vardı… Soruna “ama’lı, fakat’lı” yaklaşan her kim olursa olsun, onu derhal yaptığı kadın düşmanlığıyla yüzleştirmeniz gerekir

"
"