27 Ocak 2021

"Eşitsizlik politik bir tercihtir"

"Dünyanın hâli raporu"na göre, Covid-19 salgınının ilk dokuz ayında dünyanın en zengin 10 kişisi servetlerini 540 milyar dolar daha arttırmış!..

Bir süredir insanlık adına mevcut sorunların aslında ülkesel-bireysel çözümü olmadığını konuşur olduk...
Büyük bir insanlık sorunu yaşanıyorsa dünyada...
Bunun sadece Türkü, Kürdü, Almanı, Japonu olmadığına ikna olur gibiyiz.
Sanki "kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganının sadece kendi memleket meselelerine duyarsız kalan toplum için değil, aslında tüm dünyayı kapsadığını daha yeni yeni fark eder olduk.
Yani sorun kapitalizimse...
Sorun açlıksa...
Sorun ırkçılıksa...
Sorun ekonomik kriz...
Sorun istihdamsa...
Sorun fırsat eşitsizliği...
Sorun kadın düşmanlığıysa...
Sorun homofobiyse...

Yani sorun belki de görünenin aksine gerçekliği olmayan demokrasiler ise -bazı ülkelerde bizde olduğu gibi "göstermelik demokrasi" dahi olmadığını buraya not olarak düşmem gerekir-.
Çözüm asla ama asla sadece kendi içimizde değil, buna uyanıyoruz ufak ufak.
Milliyetçilik, memleketçilik, sınır siyasetleri sadece işin afyonu.
Ne sorun ne de çözüm sadece "biz"le alakalı...
Evet tüm insanlığı tehdit eden sorunlar var, hepimize yansıyor. Yükseği yüksekten, alçağı alçaktan yaşıyor sadece!
Ama tek bir ortak sorun altında yaşamaya çalışıyor insanlık, o da sistem sorunu!
Sistem; sömürü üzerine, tek adamlıklar üzerine, birilerinin çok doyması ve geri kalanın aç kalması üzerine kurulu özetle.
Ve tabii her ülke özelinde değişim gösteren bazı temel taktikleri var bu sistemin.
Ben Türkiye'de o taktiğin efektlerini yaşıyorum sen Amerika'da, öbürü Fransa'da...
Detaylarda ve görünümde farklılık olsa da işin özü hep aynı.
Böyle bakınca da politik fanatizmlerin, ateşli milli söylemlerin, tek adama düşman olma siyasetinin, kişisel savaşlar verir gibi siyaset yapanların, durmaksızın milli varlığımızı tehdit eden düşmanlar yaratanların, ırk üzerinden kitle körükleyenlerin aslında yaptığı tek şeyin toplumları kandırmak olduğunu daha net görür oluyor insan.

Neyse, sözü yine çok uzattım!
Uluslararası insani yardım örgütü Oxfam Davos, Dünya Ekonomik Forumu açılışında paylaşmak üzere bir rapor hazırladı.
Rapor özetle "Eşitsizlik bir politik tercihtir" diyor. Beni etkileyen bir tanım, o yüzden başlığa da taşıdım.
Oxfam'ın söz konusu raporuna bakarken insan tabii çok utanıyor, sadece utansa iyi, aynı zamanda insanlık için gelecek diye bir zaman diliminin dahi tehlikede olduğuna iyice ikna oluyor.
Ve insanın tüm ırksal düşmanlıklarından, dünyaya ve doğaya düşmanlığından da önce esas kendi türüne düşman oluşu karşısında da hayrete düşürüyor.

"Eşitsizlik virüsü" adlı bu fazlasıyla yakından bildiğimiz ama önümüze madde madde koyulduğunda da iliklerimize kadar sarsıldığımız "dünyanın hâli raporu"na göre Covid-19 salgınının ilk dokuz ayında dünyanın en zengin 10 kişisi servetlerini 540 milyar dolar daha arttırmış. Bu rakam aynı zamanda tüm dünya insanlarının da aşıya ulaşması ve salgın nedeniyle aç kalmamasını sağlamaya yeter hatta yetmekle de kalmaz, artar bir rakammış.
Ama işte o on kişinin cebine sıkışmış kalmış!
Dünya aşısızlık, imkânsızlık, açlık ve salgın mağduriyetleriyle kıvrana dursun.
Aslında sırf bu konu bile dünyanın çöküşünün, bugünlere nasıl gelindiğinin özeti niteliğinde.
Yiye yiye doyamayan bir avuç insan ve açlıkla burun buruna olan milyarlarca insan!
İşte günümüz dünyası…

Küçücük bir çocuğa paylaşmayı öğretmesi için çizilen basit masal karakterleri kadar belirgin "açgözlülük", koca dünyayı yedi bitirdi ama yine de kimse kalkıp sistemi değiştirmeye yeltenemedi!
Herhalde bizden sonraki türler arkamızdan bunları yazacak kendi tarih kitaplarında.
Bari onlara ibret olur umarım!

Dünyanın bir türlü doymak bilmeyen o en zengin 10 kişisinin erkek olması da tesadüfî değil elbette.
Her konuda olduğu gibi salgından da dünya genelinde kadınlar daha çok yara almış, şaşırdınız mı? Sanmam! Düşük ücretli ve güvencesiz işlerde erkeklere oranla daha fazla kadın işçi çalıştırıldığını düşünürsek bu sonuca şaşırmak için biraz saf olmak lazım.
Ama zaten mesele şaşırmamız da değil artık, o eşikler aşıldı!
Mesele sadece 10 beyaz erkek ve tiksinmedikleri diğer zengin arkadaşları ve onların da arkadaşları gibi abuk subuk, Hollywood senaryosuvari bir çemberle yönetilen dünya ve bu düzenin dışında kalan bireylerin yaşam şansının çok düşük olmasında!

Değişmeyen bir denklemi var sistemin.
Dünyayı sarsan salgın bir hastalık da olsa, ekonomik bir kriz de olsa önce ihtiyacı olana kaybettiriyor.
Dünyayı sarsan bir hastalık da olsa, bir kriz de olsa önce ihtiyacı olmayana kazandırıyor.
Nasıl ama? Muazzam bir adalet anlayışı var bu sistemin ve inanın dünyanın neredeyse tamamında şaşmadan işliyor!

Oysa salgının dünyayı kilitlediği ilk günlerde ne konuşuluyordu; "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, dünya düzeni değişecek" deniyordu. "Bu hastalık insanoğlunun maddeye verdiği değeri sorgulattı, kapitalizm dev bir yara aldı, artık sol politikalar üretilecek" deniyordu.
Hani?
Üstelik daha salgından da tam olarak kurtulabilmiş değil insanlık.
Evet "devler ligi' ekonomik sebeplerle çökecek ve devler ligi kadroları ülkeler bazında değişecek, o besbelli.
Ama bir düzen değişikliğinden, bir insanlık sıçramasından söz etmek maalesef imkânsız görünüyor.
Ve evet anlaşılan sadece bizim gibi "ilerleyemeyen" ülkeler değil, tüm dünya, tüm insanlık eş zamanlı çökecek!
Hani -ruhu şad olsun, son dahi Stephen Hawking dahil- diyorlar ya, insanlığın sonu geldi diye.
Eh gayet mümkün görünüyor…

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!