Yanı başımızdaki Ukrayna'da, önce savaş tamtamları duyuldu ve ardından da askeri müdahale başladı. Yaşananların nedeni tabii ki tek değil. Çarlık Rusyası'na dönük gerici ve irredantist[*] özlemlerini dile getirmekten kaçınmayan Vladimir Putin'in bu hamlesi, uluslararası hukuku açık seçik ihlal ediyor. Söz konusu eylemler, zaman ve koşullar el verdiğinde "insanlığa karşı suç" bakımından soruşturulmayı ve cezalandırılmayı gerektiriyor. Dahası, ortada bir "saldırı fiili" söz konusu olduğu için Ukrayna açısından "meşru müdafaa" koşulları da bulunuyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin takınacağı konuma göre işler daha da sarpa sarabilir.
Madalyonun bu yüzü, TV'de canlı kanlı izlenebildiği için gayet açık. Fakat madalyonun daha az görünen bir de diğer yüzü var. Ona bakmamak olmaz.
Batılı devletlerin kışkırtıcılığı
Bu gelişme kendiliğinden patlak vermedi. Yaşananlarda batılı devletlerin de payı büyük. Konuyla ilgilenenlere, özellikle Chicago Üniversitesi profesörü John J. Mearsheimer'in Rusya'nın Kırım'ı ilhak ettiği 2014 yılında Foreign Affairs dergisinde yayımlanan "Ukrayna Krizi Neden Batı'nın Suçu? Putin'i Kışkırtan Liberal Sanrılar" başlıklı makalesini ve sonrasında bu metni açtığı konuşmasını; keza Profesör Noam Chomsky'nin, Britanya Akademi'sinde yaptığı aynı doğrultudaki konuşmayı öneririm. Hâlâ güncel olan bu kaynaklar söz konusu payı yerli yerince ortaya koyuyor.
Üşenenler veya çeviri sorunu yaşayanlar için ise bu yaklaşımı özetleyim:
Batı, Ukrayna ve Gürcistan'ı askerî (NATO), ekonomik (AB) ve siyasi (renkli devrimler) yönden yanına çekmek için aktif bir tutum içinde. Soğuk savaş boyunca varlığını komünizm tehdidine karşı meşrulaştırmaya çalışan NATO'nun misyonu, sistemin çöktüğü 1990'lardan itibaren daha farklı biçimde konuşulmaya başlandı. "Küresel enerji sistemini kontrol etmek" ve buna bağlı olarak "ABD'nin bu amaçla gerçekleştirdiği müdahalelere hizmet sunmak" biçimindeki bu misyonlar artık apaçık görünür durumda.
Sovyetler Birliği'ne karşı Avrupa'yı "koruma" iddiasıyla kurulmuş olan bu örgüt, Berlin Duvarı'ndan daha doğuya geçmeme sözü vermiş olmasına rağmen beş koldan genişlemeye devam ediyor. Üye sayısı, 1989'da Berlin Duvarı yıkıldığında on altı olan teşkilat, bugün otuz üyeye ulaşmış bulunuyor.
Bu genişlemenin son önemli halkasını ise, Ukrayna ve Gürcistan'ın üyeliğine sıcak baktıklarını açıkladıkları Şubat 2008'deki Bükreş Zirvesi oluşturuyor.
Zirve'den sonra Putin, anılan kararın kendileri için bir güvenlik sorunu olduğunu söyledi ve açıkça uyarıda bulundu. Bu durum karşısında batılı güçler geri adım atmadı, hatta süreci tırmandırmaya devam etti.
İşte Mearsheimer, bu bağlamda şu savları ileri sürüyor:
- Rusya'nın proaktif bir tutum takınması sürpriz değildi. Batılılardaki XXI. yüzyılın hukuksal/diplomatik dilinin arkasına gizlenen liberal kibir, politik empatiye engel oluyor. Bu engeli aşmak için örneğin Çin'in Kanada ve Meksika ile anlaşma yapıp askeri güçlerini bu ülkelerin sınır bölgelerine yığmasına ABD'nin nasıl tepki vereceğini düşünmekle işe başlanabilir.
- Bu iki devlet, batı güçleri için yaşamsal bir stratejik önem taşımıyor. Buna karşılık Rusya'nın bu ülkelerle olan tarihsel, kültürel ve ekonomik bağları hayli yüksek. Dolayısıyla batı devletleri, stratejik olarak da hayli açgözlü bir tutum içinde.
- Vladimir Putin, imparatorluk özlemleri olan, Hitlervari, sosyopat bir lider. Üstelik, oldukça önemli bir nükleer silah gücünü elinde bulunduruyor. Bu gerçek dahi (beğenin veya beğenmeyin) dünya barışı için daha temkinli bir tutum takınmayı gerektiriyor. Bu nedenle kışkırtma yerine "denge siyaseti"ni devreye sokmak gerekiyor.
- Batı güçleri Ukrayna'yı tarafsız bir tampon ülke kılmaya çalışmalı. Çünkü bu ülkeyi kendi safına katmaya çalışmanın antitezi, Rusya'nın da bu ülkeyi tamamen ilhak etmek istemesi olacaktır. Bu iki tezin sentezi, savaştır.
Bu savlar, bir ölçüde doğrulandığı için hayli dikkate değer.
Kabaca iki yol var
Buradan hareketle şunu söyleyerek tamamlayalım: Batılı devletlerin önünde iki yol duruyor. Rusya'yı ekonomik olarak çökertme, silah sermayesini tatmin etme ve enerji kaynaklarında monopol kurma davasına Ukrayna halkını ateşe atmak bir tercih. Sonunda en iyi ihtimalle Ukrayna'nın ikiye bölünmesine (seçim sonuçları bile bu bölünmenin sınırlarını net biçimde gösteriyor) neden olacak bu tercihin gezegeni daha sert bir savaşın eşiğine taşıyacağı söylenebilir.
Bunun alternatifi ise bir ateşkes ilan edip süratle barış masasına oturulması, geçmişte özellikle Rusya, AGİT ve Ukrayna tarafından hazırlanan protokollerin uzun erimli biçimde yeniden gözden geçirilmesi ve tarafların kaygılarını temin edecek -Ukrayna'yı tarafsız kılacak- spesifik taahhütleri açıkça içeren dengeli bir metin üretilmesi.
Bize düşen bu iki yoldan, sonu barışa çıkan kendi muktedir tarafımızdan ikincisini talep etmek.
[*] İrredantizm: Bir devletin, kendi egemenlik alanının dışında kalan topraklarda dil, din, soy, kültür vb. bağı olduğu topluluklara atıfla yayılmacı hedefler gütmesini anlatan bir politika kavramı. Hitler'in "doğal yaşam alanı" saydığı eski Prusya topraklarına; Musollini'nin kuzeydoğu sınırından öteye, Dalmaçya kıyılarına; Yunanistan sağının Batı Anadolu'ya (megeli idea) dönük yayılmacı talepleri bunun örneklerinden. Türkiye'de anayasal olarak yasaklanan irredantizm, Osmanlı'yı yeniden diriltmeye dönük İslamcı söylemde veya Türk birliğini kurmaya dönük pan-Turancı söylemde cisimleşir.