16 Temmuz 2019

Üçüncü yılı biterken TSK’da FETÖ operasyonlarının bilançosu-2

İlk anda “birkaç general” denilen darbeci generallerin aslında TSK’daki general ve amirallerin üçte ikisini oluşturduğunun anlaşılması dikkat çekiciydi

15 Temmuz 2016 gecesi, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personeli bir grup FETÖ üyesi askerin gerçekleştirmek istediği darbe girişiminin başarısızla sonuçlanması, Türkiye’nin hem siyasi, hem de toplumsal açıdan istikamet değiştirmesine neden oldu.

Gece yarısına yakın saatlerde yapılan açıklamalarla, FETÖ’nün ABD destekli karşı devrim hareketi kesintiye uğrarken, ertesi günden itibaren Türkiye bambaşka bir yola girdi. 

FETÖ, KHK’lar, ihraçlar, siyaset ve bürokrasi içindeki FETÖ’cüler ve uzantılarının temizlenmesi gibi konular toplumsal değişimin merkezinde yer aldı. 

Bireyler, karar vericilerce “FETÖ’cü ya da anti FETÖ’cü” olarak iki ayrı düzlemde değerlendirilmeye başlandı.

Hâl böyle olunca, herhangi bir konuda rakibinden kurtulmak veya yenmeyi hedefleyen bireyler, karşısında FETÖ’cülükle yaftalamaya başladı, maalesef.

***

17-25 Aralık süreciyle başlayan “Gülen Cemaati’nin devletten tasfiye dönemi”nin en önemli bölümünü yargı, emniyet ve ordudaki tasfiyeler oluşturdu.

16 Temmuz’a kadar olan dönemde sivil bürokrasi ve emniyette başlatılan FETÖ tasfiyesinin hızı, TSK’da istenilen sürate ve sonuca ulaşamadı.  

Bu dönemde, Ankara ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılıkları’nın Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi (KOM) başta olmak üzere ilgili birimleri FETÖ’nün TSK’daki yapılanmasında çok önemli bilgilere ve belgelere ulaşmıştı. 

Özellikle KPSS sınav yolsuzluğu soruşturmasından çıkan TSK mensuplarının durumu, Kozmik Oda ve siyasilerin yatak odalarının ortaya saçıldığı kaset soruşturmasında elde edilen bilgilerle FETÖ’nün var olan sistemi değiştirmek için giriştiği hamleler ortaya çıkarıldı. 

Savcılık ve emniyetin bu konularda hazırladığı bazı raporlar, FETÖ’nün darbe hazırlığının ayak seslerini ortaya koydu. Ancak bu süreçte TSK komuta kademesi, gelen bilgilere deyim yerindeyse kulak tıkadı. 

Hatta dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’e bizzat elden teslim edilen ve işlem yapılması istenilen “TSK içindeki FETÖ’cü askerlerin listesi” darbe girişimi sonrasında Genelkurmay’da yapılan aramalarda FETÖ’cü olduğu mahkeme kararıyla onaylanan dönemin Genelkurmay Personel Başkanı eski korgeneral İlhan Talu’nun masasındaki çekmeceden çıktı.

Dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi’nin, 8 yıldır yanında çalışan ve sağ kolu olan emir subayının FETÖ’nün içinde yer aldığı bilmediğini açıklaması da dikkat çeken bir başka bir detay olarak akıllarda kaldı.

Buna benzer pek çok anektod yaşanırken, FETÖ yapılanması devletin kendisine yönelik hareket kabiliyetini sonlandırmak ve kendisinin kontrolünde yeniden bir yönetim modelini hayata geçirme hayaliyle 15 Temmuz akşamı “beklenen darbe girişimi”ni başlattı. 

***

Darbe girişiminin başarısızlığa ulaşmasıyla birlikte başlatılan soruşturmalar çerçevesinde görüldü ki, bu girişim FETÖ mücadelesini yürüten devlet görevlilerince sürpriz olmadı. 

15 Temmuz gecesi, FETÖ’nün darbe girişiminin hemen ardından devlet hiç beklenmedik biçimde reaksiyon gösterdi.        

                     

Bu fotoğraf, işte bu reaksiyonun göstergesi. 15 Temmuz gecesi, dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Harun Kodalak, dönemin Anayasal Suçlar Bürosu’ndan sorumlu başsavcı vekili Necip İşçimen, HSK Başkan vekili Mehmet Yılmaz, dönemin Adalet Bakanlığı müsteşarı Kenan İpek ve diğer yetkililer, Ankara Dikmen’deki Hakimevi’nde bir araya gelmişti. 

Oluşan çalışma grubu ilk iş olarak darbe girişiminde yer alan TSK mensuplarının rütbesi ve konumuna bakılmaksızın gözaltına alınması kararlarını aldı. Ve 16 Temmuz’un ilk saatlerinden itibaren TSK’nın yönetim kademesindeki subaylar tek tek yakalanıp gözaltına alınmaya başlandı.

TSK’dan ilk saatlerde yapılan açıklamada “birkaç general” olarak tanımlanan darbeci generallerin aslında TSK’daki general ve amirallerin üçte ikisini oluşturduğunun anlaşılması dikkat çekiciydi. 

Ve bu aşamada bir dramatik durum daha vardı: 

Darbe girişime katılan general ve amiraller ile alt rütbedeki subayların büyük bölümünün ismi, 15 Temmuz’dan önce savcılık ve emniyet tarafından Genelkurmay’a teslim edilip işlem yapılması istenilen listede yer alıyordu.

TSK içinde yuvalanmış olan asker görünümlü FETÖ mensupları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana yaşanan en karanlık gecelerden birinin sorumlusu oldular.

Şimdi bu noktada kritik soruları sormak gerekiyor.

FETÖ’nün TSK içine sızdırdığı anlaşılan ve “altın nesil” olarak adlandırdığı askerlerin ordu içinden tasfiye edilmemesinin gayesi nedir? Bundan kim ya da kimler sorumludur? Savcılık ve emniyet raporlarına rağmen FETÖ kadroları neden TSK içinde barındırılmıştır? 

***

15 Temmuz’un üçüncü yıldönümü öncesinde son durumu anlamak amacıyla Ankara’da FETÖ’yle mücadele çalışmalarında görev yapan bazı üst düzey isimlerle görüştüm. 

Kendilerinin talebi doğrultusunda isimlerini veremeyeceğim. Ancak, bu isimlerin halen örgütle mücadelede sahada yer alan isimler olduğunu söyleyebilirim.

Yaptığım görüşmelerden ortaya çıkan sonuçları şöyle toparlamak mümkün:

* Yürütülen ankesör soruşturmalarında kimliği daha önce bilinmeyen pek çok FETÖ üyesi tespit edildi. Halen bir bu kadar FETÖ üyesinin TSK’da bulunduğu yönünde tespitler var. 

* Ankesör soruşturmalarında özellikle Jandarma’dan gözaltına alınanlar olmak üzere 538 itirafçı subay var. En çok itirafçı Jandarma’dan. Jandarma’daki her operasyonda gözaltına alınan şüphelilerden yarıya yakını itirafçı oluyor. 

* İtirafçılıkta 12 ana kriter uygulanıyor. Bu kriterler, askeri personelin yaşamındaki Gülen cemaatinin abilerini vermesi. 

Bu süreç, askeri okula girmekle başlıyor. Askeri okula yönlendiren abi/abiler, askeri lise sırasındaki abi/abiler, harp okulu sırasındaki FETÖ abisi / abiler, mezun olduktan sonra örgütün bekar evinde “pişirilmek” için tutulduğu sıradaki FETÖ abi/abileri, mahrem imamlar, görev yaptığı yerler ve bu terlerde temasta olduğu “hususiler”, örgüte verdiği himmetler, yaptığı evlilik süreci (katalog evliliği FETÖ’nün uyguladığı bir sistem), Ankara’da görev yaptığı sırada bağlantılı olduğu mahrem imamın kimliği, hususi yani mahremle buluştuğu örgüt evleri, bu evlerde kimlerle buluştuğu, yer gösterme ve teşhisler, 15 Temmuz’dan öncesinde ve sırasında nerde bulunduğu, kimlerle temas kurduğu gibi soruların yanıtlarını tam olarak veren TSK mensupları “itirafçı” olarak değerlendirmeye alınıyor.

* TSK’nın lojman sisteminde düzenleme yapması gerekiyor. Zira itirafçı olarak örgüt üyeliği netleşen TSK personeli, orduyla ilişiği kesildikten sonra oturduğu lojmandan çıkartılıyor. Oysa itirafçı olmadan yargılanan FETÖ’cü TSK üyesi, hakkında kesinleşmiş karar olmadığı için idari işlem yapılamadığından dolayı lojmanda oturmaya devam ediyor. Lojmandan çıkartılma işi zaman zaman etkin pişmanlığın yani itirafçılığın önünü kesiyor.

* Askeri personeli kontrol edip talimatlandıran bir mahrem imam, FETÖ’cü bir generalden daha önemli olarak değerlendiriliyor.

* 15 Temmuz gecesi olmasaydı, TSK içinde yuvalanan FETÖ’cülerin varlığı bu kadar net anlaşılmayacaktı. 15 Temmuz adeta bir Turnusol kağıdı oldu. 

* FETÖ’yü temizlemek şu anda devlet için en mühim konu. TSK’daki temizlik neredeyse yarıyı geçti. Hava Kuvvetleri’nde temizlik yüzde 95’e ulaştı. Ancak halen TSK içinde FETÖ’cüler var. Bunların kimlikleri de tespit ediliyor. Darbeye yaklaşık 5 bin askerin katılmasına karşın hakkında işlem yapılan, ordudan atılan askeri personelin sayısı 17 bini geçti. Operasyonlar sürecek.

* Darbenin merkezi Akıncı Üssü ve Jandarma Genel Komutanlığı karârgahı ve bağlı bazı birlikleriydi. Kara Kuvvetleri, genel kalkışma içinde diğer iki kuvvetteki hareketi tamamlayıcı yani destek kuvvetti. 

Bu tespitlerin yanında bazı önemli sorular ve yanıtları ise şöyle aktarabilirim:

Neden TSK içindeki tüm FETÖ’cüler darbeye katılmadı?

- Hava Kuvvetleri ile Jandarma’nın katılım yeterli görüldü. Olası bir terslik halinde daha sonra 2. veya 3. Hareketin yapılması için taze güce ihtiyaç vardı. 

FETÖ merkezli darbe tehlikesi geçti mi?

- Bugün itibarıyla FETÖ’de ciddi bir zayıflama hali mevcut. Ancak, kısa sürede örgüt toparlanabilir. Zehirli yılan örneğinde olduğu gibi, yılan öldürülmediği her süreçte zehir üretmeye ve bu zehiri kullanmaya çalışır. FETÖ, tamamen bitirilmeden bu sürecin tamamlandığı söylemek sağlıklı sonuç vermeyecektir.

Bitirilme sürecinin takvimi nedir?

- 2016’ya göre devlet daha iyi durumda. FETÖ ayrımı daha sağlıklı yürütülüyor. Önümüzdeki bir yıl önemli. İki yıl sonra örgütün küçülmesi başlayacak ve aşamalı olarak bitmiş hale gelecek. Cezaevlerindeki örgüt üyelerinin iç sorgulamaları başlayacak, çözülmeler hızlanacak. Ardından normalleşme başlayacak.

Bu noktada yetkililerin dikkat çektiği bir konu daha var ki, diğerleri kadar önemli. 

“FETÖ’yle mücadelenin sağlıklı yürütülmesi şart. Mücadele sırasında kimi zaman mağduriyetler oluşuyor. Mağduriyet hikâyeleri örgüte yarayacak duruma geliyor. Bu mağduriyetlerin önüne geçilememesi halinde kazanımlar kaybedilebilir.”

Özellikle KHK’larla ihraç edilen kamu görevlilerinin durumunun bu uyarı çerçevesinde daha iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Bireyin mağduriyetinin önüne geçilmesini sağlamak aynı zamanda devletin en önemli vasıflarından. 

***

FETÖ’yle mücadele çerçevesinde devletin kazanımları için bir bölüm devlet görevlisi canla başla çalışırken, kimi zaman olumsuz süreçler de yaşanıyor. 

FETÖ borsası iddiaları, torpil ve tavassutla soruşturmalardan kurtulmak, FETÖ’yle mücadele eden kadroların zaman içinde tasfiye edilmesi, FETÖ’den boşalan alanlara, makamlara başka cemaat yapılarının yerleşmesi, FETÖ’nün devletten temizlenmeye başlanmasına karşın henüz siyasette böyle bir temizlik hareketinin başlamaması gibi konular bunlardan bazıları.

Bu konuların her biri aslında ayrı bir yazı konusu. Bu konularda yaşanmış ve halen yaşanan pek çok örnek ve iddialar mevcut. 

Birilerinin mağduriyetinden başka birilerinin zengin olması, makam – mevki sahibi olmak ve kişisel ikbal ile beklentilerin karşılanması için görülmesi gerekenlerin görmezden gelinmesi FETÖ’yle mücadele sürecindeki en büyük handikap olarak görülüyor.

Sonuç olarak, gelecek nesillere daha iyi, güvenli ve yaşanabilir bir ülke bırakmak bugün işbaşında olan herkesin kaçamayacağı bir görev. 

Bu görevin yerine getirilmesinde liyakat ile hukuk ve demokrasi kurallarının Atatürk ilkeleriyle harmanlanması önemli. Buna dikkat edilmesi halinde gelecek kuşaklar bu topraklarda nefes alabilecektir. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Seçime iki hafta kala kafedeki misafirin ortama bakışı ve Trabzon'da yaşanan saha olayları

İstanbul'un yeni belediye başkanının kim olacağı ülkenin önündeki en önemli gündem. Ekonomik kriz, dış siyasi gelişmeler hep arkadan geliyor

Emniyet'te Dallasvari olaylar...

Merkez teşkilatında bir daire başkanı ile bir avukatın arasında başlayan "elektriklenme"nin savcılıkta biten süreci...

Emniyet'te sular neden durulmuyor, Garson'dan elde edilen veriler ne olacak, yargı kararıyla teşkilata dönenlere düşük sicil mi veriliyor? 

Son verilerin, eldeki verilerden daha eski tarihteki fişlemelerle örtüştüğünde ortaya çıkan tablo, mevcut görev başındaki kimi üst düzey yöneticiler için "çanların çalınması" anlamına gelebilir