Henüz bir ay geçmedi, Doğu Karadeniz’de yaşanan sel felaketinden gelen acı haberlerin üzerinden.
Sadece Doğu Karadeniz’de mi geldi felaket haberleri? Elbette, hayır.
Bırakın AKP’nin iktidara geldiği yılların başlarını. Son on yılda ülkenin farklı köşelerinden onlarca sel felaketi haberi geldi. Pek çok insan evinden barkından oldu. Yüzlerce canımızı yitirdik.
Milyarlarca liralık ekonomik kayıplar oluştu.
İbret verici görüntülere tanık olduk, halen de oluyoruz. İnsanımızın nasıl tükendiğini görüyoruz hep birlikte ekran başında, sosyal medyada.
Artık, iktidara yakın medya organları da sessiz kalamıyor yaşanan felaketlere. Sel felaketlerinin faturasını ortaya koyan onlarca fotoğraf gazete sayfalarında yer buluyor.
Televizyonlardaki haber bültenlerinde “yolunu kaybeden” suyun önüne katıp götürdüklerini yansıtan olay yeri görüntülerini izliyoruz, soluksuz. İçimiz kanayarak.
Dediğim gibi; henüz Doğu Karadeniz’deki sel felaketinin yaraları sarılmamışken, bir haftadır Batı Karadeniz’deki yerleşim yerlerinde yaşananları izliyoruz ülkece.
* * *
Uzaydan çekilen uydu fotoğraflarına bakıldığında yaşanan felaketin boyutlarını ve gerekçesini yan yana görmek mümkün.
Bölgedeki akarsular üzerine yapılan HES’ler kadar dere yataklarındaki rant odaklı imarlaşmanın yarattığı durum tüm çıplaklığıyla net biçimde gözümüzün önünde.
Bu görüntüler yetmezmiş gibi, yalnızca Karadeniz hattında değil, suyun yolunu bulamadığı her sel felaketinde, devletin milyonlarca hatta milyarlarca liraya ihale ettiği duble yolların adeta yırtılmış kağıt gibi çökmüş görüntüleri hafızalarda.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, pazar günü Batı Karadeniz’deki sel felaketinin merkez üssü konumundaki Kastamonu’nun Bozkurt ilçesindeydi.
Yaraların sarılmasını yerinde takip eden CHP lideri, ilçeyi ziyareti sırasında, mesaisini son dönemde arka arkaya yaşanan afet ve felaket bölgelerinde geçiren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile karşılaştı. Kılıçdaroğlu ayrıca ilçe belediye başkanı AKP’li Muammer Yanık’tan bilgi aldı.
CHP lideri, ilçeyi ziyareti sırasında önemli bir bilgiyi kamuoyu ile paylaştı:
“Felaketten sonra önlem almak hepimizin görevi. Önemli olan felaketin geleceğini bilerek önlem almaktır. 2019 yılında bu bölge için taşkın, sel raporu hazırlanmış. Bilindiği halde ciddi bir önlemin alınmaması devletin iyi yönetilmediği anlamına gelir.
Dere kenarlarında yapılaşmaya izin vermemek lazım. Sekiz katlı bina çökmüş, yanındaki yurt binası çökmüş. Bu selin geldiği, yağmurun yağdığı belli. Karadeniz yüzyıllardır bu gerçeği yaşıyor. Nasıl dere kenarlarına yapılaşma izni verilir? Belediye başkanlarının ders çıkarması lazım!”
* * *
Siyaseten baktığımızda; 2014’teki yerel seçimlerde Bozkurt’ta belediye başkanlığını MHP’li aday, en yakın rakibi AKP’li adayın önünde neredeyse iki katı farkla kazanmıştı.
2019’daki son yerel seçimlerde ise; bu kez AKP’nin adayı, en yakın rakibi olan MHP adayının yaklaşık 12 puan önünde başkanlık koltuğuna oturdu. Cumhur İttifakı’nın yaklaşık yüzde 95 oy aldığı bir ilçe Bozkurt.
Halen AKP’li belediye görevde. Ve şimdi aynı AKP’li belediye başkanı, sel felaketinden sonra yaptığı açıklamalarda ilçenin haritadan silindiği duyurdu.
Şimdi Kılıçdaroğlu’nun “2019’da bölge için taşkın raporu hazırlandığını” yönündeki açıklaması ışığında son iki seçimde başkanlık koltuğuna oturanlara sormak lazım: “Yitirilen canların vebali kimin üzerinde?”
Batı Karadeniz’deki sel felaketiyle ilgili İnebolu Cumhuriyet Başsavcılığı adli soruşturma için düğmeye bastı. Gelen haberlere göre, aşırı yağışta yıkılan bir apartmanın müteahhidi gözaltına alındı. Belki birkaç müteahhit daha gözaltına alınır. Birkaç da alt düzeyde kamu görevlisi. O kadar!
Sonrasında muhtemel ki, üç haneli sayıya doğru giden yitirilmiş can sebebiyle yükselen tansiyonu düşürmek amacıyla 3-5 kişi yargılanır. Sonra onlar da hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam eder.
Bir soru daha ekliyorum: “CHP liderinin açıkladığı 2019 tarihli rapora karşın ilçenin ortasından geçen su yolunu ıslah etmeyen ve dere yatağında imarlaşmaya izin veren geçmişten bugüne yerel yöneticiler adli soruşturmaya dâhil edilecek mi?
* * *
Sel felaketleri çerçevesinde İçişleri Bakanı Soylu’ya hitaben – her ne kadar kendisi böyle soruları dikkate almasa da - birkaç soruyu buraya bırakayım:
* Soylu, hakkındaki iddiaların kamuoyuna yansımasına kadar olan süreçte kudretli biçimde koltuğundaydı. Suç örgütü liderinin açıklamalarına kadar olan dönemde acaba bölgeyi emrindeki müfettişler aracılığıyla özellikle dere yataklarındaki imarlaşma konusunda “özel denetleme” yaptırdı mı?
* Soylu, “Belediyelere yönelik denetlemelerde imar konularına da bakılıyor” savunmasını getirebilir. Ancak burada asıl olan “özel denetleme”dir. Yani sadece bu konunun incelenmesidir. Özel denetleme yaptırıldıysa ne sonuçlar çıktı? AKP’li hangi belediye başkanları için soruşturma izni istendi? Kaç tanesine soruşturma onayı verildi? Görevden almayı düşündüğü belediye başkanları var mıydı? Görevden alınmasına kimler engel oldu?
* Bozkurt ilçesi özelinde 2019 tarihli raporun dikkate alınmamasıyla bağlantılı olarak göz göre göre gelen sel felaketiyle ilgili İçişleri Bakanlığı olarak AKP’li ilçe belediye başkanı ya da yönetimi hakkında herhangi bir işlem yapacak mısınız?
* * *
Madalyonun diğer yüzüne bakalım.
Günümüzde birbiriyle iç içe geçmiş ve gerek kurumların, gerekse bireylerin tanımlanmasında kullanılan iki önemli kelime: Vizyon ve misyon.
Bu iki kelimenin işletme biliminde çok önemli yeri vardır.
En basit anlatımla, misyon halihazırdaki durum ve amacı; vizyon ise, gelecek için belirlenmiş olan hedefi tarif eder.
Fakültede işletme bilimini öğrenirken, - Allah uzun ömür versin kendisine - Prof. Öznur Yüksel Hocamız sürekli bu iki kelimenin önemini vurgulardı öğrencilerine. Hakkı varmış doğrusu.
Misyon ve vizyon sadece kurumlar ve bireyler için değil, ülkeleri idare eden iktidarlar için de fazlasıyla önemli.
Ülke idarelerinin misyonları güçlü, vizyonları geniş olmalı.
Şimdi mevcut AKP iktidarını bu açıdan değerlendirelim.
Misyonu rant ve inşaat fetişizmi üzerine kurulu iktidarın vizyonu ise, “gelecek zaman” kipini tekil ya da çoğul kullanmak.
İşte son yıllarda ülke genelinde yaşanan afet ve felaketleri hatırlayalım. Hemen hepsinde ana gerekçe rant ve inşaat – imarlaşma üzerine kurulu ekonominin yansıması olan felaketler. Misyon bu.
Ya, ülkeyi yönetenlerin yine hemen her felaketten sonra “yap-acağız, ed-eceğiz, planlay-acağız, çöz-eceğiz, hazırlay-acağız, uygulay-acağız” gibi gelecek zaman kipini taşıyan hamaset kokan söylemlerine ne demeli? Vizyon da bu.
Dolayısıyla yitirdiğimiz canlar, bu gelecek zaman kipli siyasete kurban gidiyor hep!
Yirmi yıldır ülkeyi yöneten iktidar; yönetime gelmesinin üzerinden o kadar zaman geçmesine ve kimi olaylarda sorumluluğu olmasına karşın halen gelecek zaman kipli açıklamalar yapmaya devam ediyor. Sanki yönetimi yeni devralmış iktidar havasında.
En basitinden son sel felaketlerine neden olan dere yataklarına imarlaşmayı önlemeliydi. Yıllardır aynı bölgelerde benzerleri yaşanan felaketlerde yerleşim yerlerinden tahliyeleri planlamalıydı.
Orman yangınlarına zamanında müdahale edecek sistemi kurmalıydı.
Gelinen noktada askerin çıkarma gemileri, sel felaketlerinde ve orman yangınlarında tahliye amacıyla kullanılmaya başlanması iktidar için önemli bir adım oldu!
Devlet adı verilen mekanizmanın en önemli özelliklerinden birisi; toplumu doğrudan ilgilendiren olayların, yaşandığı sırada veya sonrasında değil, bilakis yaşanacakların öncesinde öngörüyle reaksiyon göstermesidir.
Kısacası, yaşananlardan ders alınmasıdır.
İşin özü iktidar, gelecek zamanlı kipleri bir kenara koymalı, geçmiş zaman kiplerini taşıyan ve aynı zamanda yurttaşının can ve mal güvenliğini koruyan politikaları geliştirmeliydi.