10 Temmuz 2020

15 Temmuz’un yıldönümünde…

Keşke; bu raporun da günışığına çıkıp, içindekilerin doğruluğunun anlaşılmasına 15 Temmuz gibi bir süreç neden olmasaydı

Cumhuriyet tarihimizin en karanlık günlerinden birisi olarak hatırlanacak Fethullah Gülen cemaatinin (FETÖ) organize ettiği darbe girişiminin üzerinden dört yıl geçti.

Sakarya Üniversitesi akademisyenlerinden Adil Öksüz’ün organize ettiği ve "altın nesil" olarak adlandırılan Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) yuvalanan Gülen cemaati mensubu askerlerin katılımıyla gerçekleştirilmek istenilen darbe girişimi ülkenin başka bir istikamete girmesine neden oldu kuşkusuz.

15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan vahim olaydan bugüne kadar önemli gelişmeler yaşandı kuşkusuz.

Hava Kuvvetleri’ne ait jetlerin Ankara semalarında alçak uçuş yapmasıyla başlayan "karanlık gece"de emniyet ve yargıda görev yapan bir grup vatansever devlet görevlisinin reaksiyonuyla bertaraf edilen FETÖ darbe girişimin yansımaları aradan geçen dört yıla rağmen kısmen de olsa bu topraklarda nefes almaya devam ediyor.

Bu çerçevede, FETÖ’yle mücadelede son bir yıllık gelişmelere baktığımızda darbe girişimiyle ilgili yürütülen adli soruşturmalardan bazıları sonuçlandırıldı. Bu davalarda yargılanan pek çok eski TSK mensubuna ağır hapis cezaları verildi.

Milli Savunma Bakanlığı, geçen nisandaki açıklamasında, FETÖ ile mücadele kapsamında 15 Temmuz 2016'dan bugüne TSK'dan 19 bin 203 personelin ihraç edildiğini, 5 bin 35 personel hakkında adli/idari sürecin devam ettiğini kamuoyuyla paylaştı.

Aradan dört yıl geçmesine karşın, özellikle TSK’da FETÖ’nün kripto elemanları yakalanıyor halen. İlk kez 2017’de Tekirdağ Emniyeti’nce başlatılan ve TSK’da gizlenen FETÖ’cülerin ortaya çıkarılmasını sağlayan ankesör soruşturmalarının ne kadar etkili olduğu bugün bile görülüyor. Son olarak Ege Ordusu Komutanı Korgeneral Ali Sivri’nin sağ kolu emir subayı Binbaşı F.Ö. ile TSK’nın en önemli birimlerinden Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Başkanı Tümgeneral Ali Serin’in emir astsubayı M.K.’nın FETÖ’nün ankesör sistemi içinde yer aldığı belirlendi.

Bu noktada, Türk Ordusu’nu yöneten Genelkurmay karargâhının komuta katındaki FETÖ’cü astsubayın ve TSK’nın dördüncü büyük gücü Ege Ordusu’ndaki subayın kendi komutanlarınca bugüne kadar nasıl tespit edilemediği sorusunun yanıtı elbette çok önemli.

Yanı sıra, yaşanan ilginç olaylardan birisi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümgeneral Cihat Yaycı’nın görevden alınmasıydı. Görev yaptığı süre içinde FETÖMETRE adıyla oluşturduğu veri tabanıyla Deniz Kuvvetleri’ndeki FETÖ’cüleri tek tek tespit eden Yaycı, kısa süre önce TSK’dan istifa ederek emekli oldu. 

15 Temmuz’un sıcaklığının ortadan kalkmasıyla birlikte özellikle FETÖ’nün sivil kanadına yönelik ortaya atılan "FETÖ Borsası" iddiaları yavaş yavaş doğrulanmaya başladı. İddialara yönelik İstanbul, İzmir ve Kütahya’da başlatılan adli soruşturmalarda, polis ve MİT’çilerin aralarında bulunduğu ve yönettiği kimi devlet görevlilerinin, maddi menfaat karşılığında FETÖ’cüleri kurtarmaya çalıştığı devletin resmi kayıtlarına girmiş durumda.

FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılıp çıkarılmadığı konusundaki iddialar ve tartışmalar sıcaklığını koruyor. İktidar ve muhalefet arasında yoğunlaşan bu tartışmalarla ilgili henüz bir gelişme yok.

Bugün ortaya çıkan tabloda, devletten büyük ölçüde tasfiye edilen -zira halen bazı FETÖ’cülerin "renklendirmeyle" farklı siyasi ve dini yapılar altında devlette göreve devam ettikleri biliniyor- FETÖ’nün boşalttığı kadrolara başka dini grupların yerleştiği görülüyor. Menzilciler, Kurtoğlu, İskenderpaşa, Erzincan grubu gibi cemaat ve oluşumların geçmişte olduğu gibi önceliği üniformaları devlet kurumlarına verip, buralarda yoğunlaştığı artık hemen herkesçe biliniyor. 

* * *

Bu arada söz 15 Temmuz’dan açılmışken, AKP’nin önemli isimlerinden eski bakan ve halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olan Bülent Arınç, geçtiğimiz günlerde katıldığı bir televizyon programında yöneltilen soruları yanıtlarken, "Hiçbir istihbarat raporunun, hiçbir emniyetin askeriyenin istihbaratlarında 'Bunlar 15 Temmuz gibi bir kalkışmayı yapabilirler' diye bir notun gelmediğini MGK toplantılarına katılmış bir insan olarak söylüyorum" değerlendirmesini yaptı.

Arınç, Fethullah Gülen cemaatini kastederken şöyle dedi:

"Eğer bizi aldatmışlarsa, bizi yanıltmışlarsa, bu suç bizim değil. Biz bu faaliyetleri sezememişiz, sezseydik kafalarını ezerdik. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Bu facianın yaşanabilir olduğunu şu ana kadar kimse önceden söylemedi. Herkes, 'şöyle oldu, böyle oldu' diyor. Evet emniyet içindeki, bir yapılanmadan, askerin içindeki bir yapılanmadan zaman zaman bahsedildi, ama kimse 15 Temmuz hain kalkışma planından kimse söz etmedi. 15 Temmuz’u bilseydik kafalarını ezerdik ama 15 Temmuz’u kimse bilemedi."

2002’de iktidara gelen ve tek başına 18 yıldır ülkeyi yöneten AKP’nin siyasetindeki söz sahibi isimlerinden Arınç’ın 15 Temmuz hakkındaki bu değerlendirmesini okuduktan sonra biraz eskiye 1999’a dönmekte fayda var.

Şöyle ki, bu işlerle ilgilenenlerin artık yakından bildiği bir rapor var devletin elinde.

Dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibince 1999’da hazırlanan belki de Fethullah Gülen cemaati hakkındaki devletin elindeki ilk resmi raporlardan.

Bu rapor, 17-25 Aralık süreci sonrasında devletin FETÖ’ye karşı kullandığı en önemli argümanlardan oldu.

Bu rapor, "Fethullah Gülen ve Işık Tarikatı" başlığı altında cemaatin örgütlenmesinin anlatıldığı bölümlerdeki bazı değerlendirmeleriyle dikkat çekiyor:

"(…) Işık tarikatının, 3713 sayılı 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde, tarifi yapılan "TERÖR" suçunun muhtevasındaki korkutma, yıldırma ve sindirme yoluyla toplumu nasıl "tehdit" ettiği Fetullah Gülen’in kendi söylemleri ile netleşmiş durumdadır.

Öncelikle, örgüt deyimine uygun bir yapılanmanın oluştuğu ve kanunun 1. maddesindeki örgüt tarifini kapsayan bir faaliyetin ortada olduğu kesindir.

Tarikat yapılanması bu haliyle, yine aynı kanunun 1. maddesi son fıkrasındaki teşekkül ve cemiyet tarifine uymaktadır.

Belki silahlı bir cemiyetten söz etmek "şimdilik" mümkün değildir. Ancak, ele geçirmeyi hedeflediği devlet kurumlarından bazıları dikkate alındığında, hedefi topyekûn ele geçirme şeklinde ve bu kurumların yöneticilerinin ışık evlerinde yetişen mensupları tarafından işgal edilmesiyle mümkün olacağı gerçeği kendi deyimleri ile itiraf edilmiş bir suç olarak karşımızdadır.

(…) İçinde bulunduğu ve bütün bu olumsuz düşüncelerini rahatlıkla gündeme getirebildiği demokratik rejim içerisinde, "hoşgörü beklentisi"  içerisinde siyasi ve entelektüel birçok kesimi etkileyebiliyor; demokratik haklarına dokunulduğunda rejimle savaş yapmaktan çekinmeyeceğini de beyan edebiliyor.

Önlem alınmakta gecikildiği takdirde, tarih sayfaları arasında kalan Babailer isyanından, Şeyh Bedrettin ve Şeyh Said’e kadar uzanan din görünümlü isyanların belki de en ciddi, en sinsi, en kapsamlı ve en tehlikelisi olabileceğine işaret etmek yanıltıcı bir tahmin olmayacaktır."

* * *

O dönemde kaleme alanların başına bela olan bu raporda anlatılanlar, belki spesifik (özgül) biçimde tarih olarak 15 Temmuz’u vermiyor.

Ancak rapor, Gülen cemaatinin faaliyetlerinin önlemediği takdirde gelecek yıllarda nasıl bir tablo ile karşılaşılacağını net biçimde ortaya koyuyor. Yıllar öncesinden ileride yaşanabilecek bir kalkışmanın istihbaratını veriyor.

Amacım Arınç’la bir polemik yaratmak değil.

Belki Arınç’ın dediği gibi, süreç içinde MGK’ya ya da siyasi idareye herhangi bir istihbarat, bilgi, belge gelmemiş olabilir.

Ama bu rapor, 1999’dan beri devletin elindeydi, kaydı altındaydı. Devletteki kayıtlar, bilgiler, belgeler hiçbir zaman kaybolmaz, sadece "zamanı geldiğinde" gün ışığıyla buluşmayı bekler!

Keşke; bu raporun da günışığına çıkıp, içindekilerin doğruluğunun anlaşılmasına 15 Temmuz gibi bir süreç neden olmasaydı.

Yazarın Diğer Yazıları

Burdur'daki taciz skandalında ikinci perde: Tacizi tespit eden müdür vekili görevden alındı!

Yönetimindeki kurumda olanı biteni tespit ederek raporlayan ve devletin önlem almasının önünü açan Kılınç, sonuçta sisteme yenik düştü!

Burdur'da taciz skandalı: Skandalın adresi Burdur Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü!

İşin içinde taciz var, mahkemeden alınan uzaklaştırma kararı var, il müdürlüğünde görevli kamu personeli var, şüpheli, tanık ve mağdura ait adliye yansıyan ifadeler var, adı tacize karışan personelin görevden uzaklaştırılması amacıyla bakanlığa ve valiliğe yazılan yazılar var. Yetmedi, benzerlerinde olduğu üzere dini cemaat iddiası var. Yetmedi, siyaset var

Ayhan Bora Kaplan, polis muhbiri oldu mu?

17 - 25 Aralık 2013'te Gülen cemaatinin emniyetten tasfiyeye başlanması sonrasındaki personel değişimi sırasında yeni göreve gelen ekipler, Ankara'yı kasıp kavuran Aramaz'ı bir türlü yakalayamazken, muhbir olmak amacıyla şubeye gelen genç, Aranmaz'la ilgili önemli bir bilgiyi polise aktardı...