11 Nisan 2011

Nihat Doğan'a rakip çıkmazsa...

Biliyoruz ki bir ‘şov’ bu ve tabii ki yarışmacıların doğal dünyada yaşayakalmak gibi bir problemleri yok.

‘Survivor’a aynı kıvamda bir Türkçe karşılık bulmak kolay değil. ‘Ayakta/hayatta kalan’ demek lazım ki eşdeğer etki yapmıyor. Aslında programın adı bana ‘survival of the fittest’ tabirini hatırlatmakta… Kapitalist iktisat ilkelerine aşina olanların da Darwin’in tartışmalarına kıyısından köşesinden bulaşanların da duymamış olması imkânsız bu söz, ‘uygun olanın hayatta/ayakta kalması’ demek… Acun Ilıcalı’nın ithal yarışmasının ‘konsept’ temelinin buradan beslendiği muhtemel... Dominik Adası’nda ‘en uygun olan’ ayakta ve hayatta kalacak… Bu noktadan itibaren ayakta/hayatta kalmak yerine kendi uydurduğum bir karşılığı işlerliğe sokup ‘yaşayakalmak’ diyeceğim.
Peki, neye ya da ne için yaşayakalmak? Biliyoruz ki bir ‘şov’ bu ve tabii ki yarışmacıların doğal dünyada yaşayakalmak gibi bir problemleri yok. Onlar, özellikle de ‘ünlüler’ takımı, ‘sanal dünya’da yaşayakalma derdiyle Ada’dalar. Hepsinin temel özelliği, gözden-çaptan düşmüş olmaları… Mesela Beren Saat, Ayça Bingöl, Merve Boluğur, Funda Arar, Mahsun Kırmızıgül gibi isimler acaba katılır mıydı bu yarışmaya?

O halde Dominik Adası ‘düşmüş ünlüler’ için bir bakıma ‘rehabilitasyon ünitesi’ işlevi görmekte. Söz konusu şahsiyetlerin maddi beklenti için orada olduklarını söylemiyorum. Onlar için varlıklı olmak gibi bir mesele yok. Var olma, yeniden ve her daim var olma derdinden dolayı, bunun yolu da ‘görünmek’ten geçtiği için Ada’dalar. ‘Gönüllüler’ ise ‘ünlüler’in şen gidip hüzünle döndükleri yola henüz girme derdinde. Onların, evet, ‘varlıklı olma’ sorunu da var. Bu amaçla ‘kızgın tava’ya düşecek en uygun ‘damla’ olma çabasındalar.

Meşhuriyet çağı

‘Kızgın tava’ mecazı, Amerika’da 20’nci yüzyılın başında eğlence-şov endüstrisinin sıkı eleştirisini sunan ‘Chicago’ müzikalindeki bir şarkı sözünden: “Hepimiz kızgın tavaya düşmeye can atan damlalarız”… Benim ‘meşhuriyet çağı’ dediğim şimdiki zaman ruhunu iyi aksettiren bir söz bu. Meşhurluk, ekran denilen ‘kızgın tava’ya düşmeyi istemekten ibaret aslında… ‘Survivor’daki mücadele de bunun için… ‘Kızgın tava’ya çoktan düşmüş olanlar, birkaç ‘salise’ daha geç buharlaşma, yani ‘tava’da yaşayakalma telaşında… ‘Gönüllüler’ ise ‘tavaya düşme’ çırpınışında… Aralarından yaşayakalanlar ‘kızgın tava’yı hak edecek…


Tabii izleyen açısından ne konseptinin ne de formatın önemi var. Yarışmacıların sergilediği ‘abukluklar’ üzerinden izleniyor program. O nedenle Nihat Doğan şimdilik rakipsiz bir ‘survivor’. Ama ona iyi bir ‘challenger’ (rakip) çıkmazsa programın ‘survival’ı zor görünüyor.
(T24 yazarı Tayfun Atay'ın bu yazısı televizyon eleştirisi yazdığı Radikal'in Kritik ilavesinde yayımlandı.)
"Nihatizm nedir?" izlemek için tıklayın

Yazarın Diğer Yazıları

Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım!

Yöresel ve evrensel düzlemlerde eşzamanlı yaşananları 'insan' gerçeğinde birbirine organikçe bağlamak… Daha iyi bir hayatı var etme umut ve inancıyla gelenekten geleceğe taşınmak… Bunlar, Hasan Hüseyin şiirini bu coğrafyanın en özgün ve özgül yapıtlarından biri kılar

Goebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!"

Bir okurum, siyaseten Refah Partisi - AK Parti çizgisinde yol almış olmakla birlikte bugün gelinen noktada Ak Parti'nin yapıp ettiklerine ve olup bitenlere bağlı olarak bu ideolojik 'gönül bağı'nın nasıl koptuğunu samimi bir eleştirellikle bizimle paylaşıyor

Goebbels'leşme karşısında muhalefeti sorgulamak!

Matbu medyanın hazan mevsiminin, televizüel medyanın da sonbaharının yaşandığı bir dönemde, insanları sıkan, bıktırıp usandıran karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara kimse katlanmak zorunda değil. CHP hiç değil

"
"