Irak Cumhuriyeti içinde özerk siyasi hüviyete sahip Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden (yani bizde resmi olarak yaygınlaştırılmış yanlış adla “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi” değil) gelen bir turist kafilesi Trabzon-Uzungöl’de linç girişimiyle karşı karşıya kalarak ölümden döndü.
Sebep, 50 kişilik gruptaki 9 kişinin üzerinde mensubu oldukları bölgesel yönetimin adı bulunan “Kürdistan” yazılı atkıyla Uzungöl’de hatıra fotoğrafı çektirmek istemeleri…
Aslında iki eşit siyasi ünite arasında diplomatik krize dahi yol açabilecek bir gelişme bu… Evet, “iki eşit siyasi ünite” ve bunu anlamak için 23 Haziran seçimi öncesi Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi’nde karşımızdaki Tayyip Erdoğan-Neçirvan Barzani tablosuna bakmak yeter.
Ama ne oldu? Eğer gerçekten bir “demokratik hukuk devleti” olma iddiasıyla hareket ediyorsanız, bu bakımdan hayret ve esef verici bir “siyasi keyfiyet” doğrultusunda, saldıranların değil, saldırıya uğrayanların cezalandırıldığı bir “hukuki” tasarrufla, turistler sınır dışı edildi.
Valilik, ülkeye misafir gelmiş insanların tekme-tokat dövüldüğü ve canlarını zor kurtardıkları hadiseyi, “vatandaşlarla Iraklı grup arasında arbede yaşandı” şeklinde “mütalaa etti”. Ardından, Çaykara Cumhuriyet Savcılığı’na 9 Irak uyruklu şahıs hakkında gözaltı işlemi yapıldığını ve tahkikata başlandığını belirtti.
Nihayetinde de Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden gelen bu 9 kişinin, atılan dayak onların da atanların da yanına kâr kalacak şekilde sınır dışı edilmelerine karar verdi.
Sonuç?.. Kürdistan bertaraf, Türkiye de payidar... Öyle mi oldu?!..
Burada, kendi evinde, köyünde, mahallesinde, beldesinde olmanın verdiği korkak özgüven ve cahil cesaretiyle topluca, arsızca, ahlâksızca ve alçakça aralarına misafir gelmiş yabancılara saldıranlar üzerinde durmaya değmez. Kendi yer ve yurtlarının sınırları dışına adım attıkları anda kişilik ve varlık olarak hiçleşecek olanlara söylenecek en ağır söz bile, kaale almak anlamında onlara ödül olur.
Fakat devleti temsil edenlerin içinde bulundukları yüz kızartıcı çifte standardı belirtmeden geçmek, işte o da bize kendimizi acz içinde hissettirir!..
Trabzon’da “Kürdistan” diyebilir miydiniz Binali Bey?
O yüzden hatırlayalım! Binali Yıldırım bu ülkede ve bu iktidar bünyesinde başbakanlık, meclis başkanlığı yapmış ve liderinin inayetiyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı da yapmak istemiş bir “devlet adamı”.
23 Haziran seçimleri öncesi İstanbul’daki Kürt seçmeni “tavlama”nın en uygun yolunun Diyarbakır’dan geçeceği düşüncesiyle bu şehre geldi, tebessümlerle dolu bir yüzle herkesi Kürtçe selâmladı ve şunları söyledi:
“Kurtuluş Savaşı mücadelesini başlatırken, daha savaş yıllarında bile Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni toplayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün davet ettiği millet temsilcilerinin arasında Kürdistan mebusu da vardı Lazistan mebusu da vardı.”
Bu sözlerle ilgili bir eleştirel çözümlemeyi yine T24 PAZAR sayfalarında seçim-öncesi dönemde sunduğumuzu hatırlatarak şimdi başka bir dizi soru ile Yıldırım’ın o zamanki performansını tekrar gündeme taşıyalım:
Diyarbakır’da ettiğiniz sözleri Trabzon’da da edebilir miydiniz Binali Bey?
Trabzon’da “Kürdistan”dan dem vurabilir miydiniz Binali Bey?
Bırakın “Kürdistan”ı, “Lazistan”ı dahi Trabzon’da telaffuz edebilir miydiniz Binali Bey?..
“Lazistan”ı bile zor telaffuz ederdiniz!
Kanaatim odur ki edemezdiniz Binali Bey…
Trabzon’da “Lazistan”ı dahi ağzınıza zor alırdınız Binali Bey!..
Hayır, ben Trabzon Laz’dır ya da Lazistan’dır demiyorum. Trabzon’a komşu sancağa verilen addı o Osmanlı’da…
İki değerli antropoloğun Doğu Karadeniz’de çay tarımının devlet ve piyasayla ilişkisi üzerine araştırmaları sonucunda ortaya çıkmış çok değerli etnografik çalışmada belirttikleri üzere:
“Lazistan, Karadeniz’deki Pontus Rum topluluklarının eski merkezi olan Trabzon’un (Trebizond) doğu sınırından bugünkü Gürcistan’ın iç kesimlerine dek uzanan Osmanlı sancağına verilen addı”(İldiko Beller-Hann ve Chris Hann, İki Buçuk Yaprak Çay: Doğu Karadeniz’de Devlet, Piyasa, Kimlik, İletişim Yayınları, 2003, s. 9-10).
Ancak dediğim gibi, Binali Bey’in Trabzon’un ortasında Kürdistan’ın yanı sıra Lazistan’dan söz açabilmesi de zordur.
Türkçü duyarlılığın had safhada olduğu bir coğrafyada, “Laz” atfını sürekli reddettiği hâlde bunun hâlâ üzerinde kalmasından rahatsız insanlara böyle seslenmek de kolay değildir.
Uyy Trebizond, Trebizond!
Ayrıca mazinin hayaleti, yukarıdaki alıntıda da parantez içerisinde (“Trebizond”) karşımızda olduğu üzere hep dolanır durur Trabzon’un, Trabzonlunun üzerinde. Kadim ve eski çağların kimlikleri, yakın ve yeni zamanların kimlikleri üzerine kâbus olup çökmüş gibidir adeta orada.
Mesela bakarsınız, şehre hâkim, daha doğrusu baskın olandan farklı bir “insanlık hâli”nin, dünya görüşünün, siyasi anlayışın temsilciliği, telkini ve teşvikiyle Trabzon’dan çıkan birileri oldu mu, Ekrem İmamoğlu gibi, orada işte coğrafyanın üzerinde kâbus gibi dolaşan kadim “kimlik ruhları”nı çağırma seansına girişenler olur.
Ve “Rum-Pontus” yaftası, “İmam’ın oğlu”na yapıştırılır!..
Bu kadar unutulmak, derinlere gömülmek istenenin, bu kadar hatırda ve yakında olmasının yol açtığı kültürel travma…
Kim bilir, belki Trabzon’da “Kürdistan” duyulduğunda ya da görüldüğünde verilen tepkinin şiddeti, sözcüğün kimlik bağlamında böylesi travmatik çerçevede çağrıştırdıkları ve tetiklediklerinden dolayı da olabilir.
Ya Neçirvan, Uzungöl’e gitmek isteseydi?..
Her neyse!.. Uzatmaya gerek yok. Benim merak ettiğim, topraklarının bir kıyısında kurabildiğiniz cümleyi diğer kıyısında kuramadığınız, kurmakta zorlandığınız bir coğrafyanın size ne kadar memleket olabildiği…
Benim merak ettiğim, topraklarının bir kıyısında insanları selâmladığınız dilde, topraklarının başka bir kıyısındaki insanları selâmlayamayacağınız bir coğrafyanın size ne kadar vatan olabildiği...
Nihayet benim merak ettiğim, topraklarının bir kıyısında, kendi ait oldukları yerin bayrağıyla ve adıyla dolaşabilecek misafirlerinizi, topraklarının bir başka kıyısında linçten zor almaktan öte sınır dışı da ettiğiniz bir coğrafyanın size ne kadar ülke olabildiği...
Sahi hiç giremedik, konu edemedik, üzerinde duramadık ve yazımız bir başka mecrada aktı gitti, ama hiç olmazsa bir soru ile mevzubahis etmiş olalım:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani’yi 23 Haziran öncesi İstanbul Dolmabahçe’de misafir ettiği gibi, Trabzon Uzungöl’de de ağırlayabilir ve her ikisi, ellerinde her iki tarafın bayraklarıyla, o bayrakları sallaya salllaya dolaşır mıydı, dolaşabilir miydi, ne dersiniz?..