Kısılmış sesiyle ona bağırdı, durumlar nedir, diye. Tek güvendiği ama hiç sevmediği en değerli elemanı onun ta kendisiydi. Neden derseniz, olan biteni sahibinin yüzüne karşı müdanasız fısıldayan da onun ta kendisiydi ve tek idi.
Şaklaban soru üzerine, elini ağzına siper etti, durumu aktardı, tebaanız birer birer hastalanıp ölüyor, dedi. Hepsi kendi koronavirüslerini diğerine bulaştırıyor, sanki bitince rahatlayacak, hastalanmayacaklarmış gibi. Yakında hükmedeceğiniz kimse kalmayacak, bu gidişle.
Yüce İmparator dehşet içinde kaldı. Cüce ile Yüce baş başa kimsesiz bir dünyada kukumav kuşuna dönerlerdi. Birden irkildi, cüceden ilk defa tırstı.
İletici uzmanına emretti, herkes kendi evinde tecrit edilecek, maske, mesafe, temizlik, o kadar!.. Yani sokağa çıkılmayacak, işe gidilmeyecek, kalabalık oluşturulmayacak, halay çekilmeyecek, tabanca atılmayacak, herkes evde beslenecek, kimse ölmeyecek. Yasak!.. Dedi. Çıt çıkmadı, evlere çekildi herkes.
Çıt çıkmadı, kimse evlerinden de çıkmadı, firar eden de olmadı. Ama kısa bir süre sonra her evden taburuyla mevtalar sökün etti.
Yüce kişi, haberi Cüce'den aldı, herkes işsizlikten, hareketsizlikten, açlıktan ölüyordu. Fitil de ateşlenmiş oldu.
Ateş önce ileticiyi yaktı, ama biraz. Daha onunla işi vardı. Yüce emretti, uzman iletti, herkes biat etti.
Evlerden çıkış serbest, herkes çalışacak, sütler sağılacak, fırınlar yakılacak, kuzular kesilecek, yoğurtlu kebaplar yapılacak. Üstüne kahve içilecek, yukarıdan atılan paketlerden çaylar demlenecek, işte o kadar!.. Yani kimse aç kalmayacak, yasak!.. Denildi. Çıt çıkmadı, gürültü çıktı.
Sokaklara, dükkânlara, lokantalara, kahvelere, kırlara koşuldu, tatillere çıkıldı, su kenarlarına, dost sohbetlerine gidildi. Randevulaşalım, toplaşalım, görüşelim, denildi. Normalleşelim artık, tamam normalleştik denildi.
Çok doğru, yeter artık, anormallik normal olarak sona ermeliydi ve erdi, normale dönüldü.
Yüce şahıs, bir buçuk yoğurtlu kebabın içinden köftelere öncelik verirken, en yeni haberleri yine Cüce soytarıdan aldı. Cüce elini ağzına siper etmeden, durumu aktardı, tebaanız gayet normal biçimde, normal olarak birer birer, bu kere tok karnına hastalanıp ölüyor, dedi.
Devam etti. Sağlıkçılar bu çok normal, bizler de benzer durumdayız, diyor. Aslında bizim gibi aç karnına gidenlerin yanı sıra, bu kez pisboğazlıktan ve sahte içkiden bile ölünüyor. Koronavirüs de iyice semirmiş, önüne geleni de kemiriyormuş!..
Cüce, Yüce'ye doğru yaklaştı eğildi, şöyle dedi, hepsi kendi koronasını hâlâ ötekilere bulaştırıyor. Yakında hükmedebileceğimiz kimse kalmayacak, bu gidişle. Yüce adam hemen maskesini taktı, kebabı eliyle öteye itti, iletici Cüce'yi de.
Yüce İmparator, saray kapısının önüne, sonra da tiviye çıktı, maske, mesafe, temizlik, dedi yoruldu, nefesi kesildi, içeri girdi.
Ardından sağlıkçıbaşı tiviye çıktı, nefesi açıldı, bir konuştu pir konuştu. İzolasyon dedi, hygien dedi, semptom, entübe, kontamine, filyasyon, influenza dedi, daha ne desin? Grip diyecek oldu, dili dönmedi, diyemedi. Sağlık olsun, dedi.
Susmadı, aşı diyecek oldu, onu da diyemedi. "Ayran aşı" deyiverdi, o çıktı ağzından. Sustu sonra, teşekkür etti.
Üstüne üstlük, grip de geliyor yola çıkmış, siz yine de bana bakmayın, öksürük olmamaya bakın!..
Kıssadan hisse; evlere kapanınca olmuyor! Sokaklara çıkıp işe gidilince olmuyor! İkisi birden hiç olmuyor! Aşı, mutasyon, ilaç hayalleri virüsleri ırgalamıyor. Dünyanın sonu bu değilse, bundan sonrası böyle demek, kimseyi inandırmıyor.
Cüce bana dedi ki, ben küçüğüm, inanırım. Dinazorlar ise hiç inanmamışlardı, çok büyüktüler.