Birbirimizle anlaşmamızı sağladığı kadar yaratıcılığımıza da yol açan dilimiz, çok kurcalanmış ve sorunlu hale getirilmiş. Ancak usta edebiyatçılar bunun üstesinden gelebiliyor. Diğerlerimiz ise ya çırpınıyor derdini anlatmak için yada küsüp susuyor. Çoğunlukla da kakafonik tartışmalar içinde boğulup gidiyor.
Dilin, dolayısıyla düşünmenin temel direkleri kavramlardır. Bu konuda üç çatallı bir dille düşünüp konuşmaya ve yazmaya çabalıyoruz. Dilimiz döndüğü kadarıyla, aynı kavramın Türkçesi, Osmanlıcası ve Frenkçesi arasında gidip gelirken, ya rastgele bir seçim yaparak yazıp düşünüyoruz ya birbirlerine destek olsunlar diye bazılarını bir arada kullanarak yada ideolojik formasyonumuzun bir gereği olarak, her zaman bunlardan sadece birini kullanıp diğerlerine vebalı muamelesi yaparak geçinip gidiyoruz işte.
Tecrübe ve deney kelimeleri de bunlardan ikisi. Üçüncü seçenek yabancı olanı bu kez kendini beğendirip araya girememiş, kullanıldığını duymadım çevremde. Tecrübe ve deney! Öte yandan bu iki sözcük arasında önemli bir fark var ki gözden kaçıyor. Bu ince farklılık, nüans kabul görmüş olsa çok işe yarayacak.
İktidarın seçim kampanyasına gelirsek…
Zaten konu etmeme neden olan da bu. Sayın Cumhurbaşkanı yeniden seçilmek istediğini belirtirken bu konuda tecrübeli olduğunu hatırlatıyor. Evet kendisi tecrübeli, bu doğru...
Tekrar eden benzer işler için yada aynı işin yinelenmesi için tecrübe gerekli, bu doğru. Yeni atılımlar yapmak ve yaratıcılık için ise yetersiz ve belki yanıltıcı.
Tecrübe denildiğinde hemen akla başarı gelir, halbuki tam tersidir ve tecrübe başarının sonlandığını belirtir. Artık yorgunluk ve tekrarlar başlamıştır. Bu da asabiyet yaratır, çünkü artık başarı başarılmış bitmiştir. İşte demokrasi mucizesi budur, bu noktada devreye girer ve kıymeti oradadır. Demokrasilerde çare tükenmez, denir. Değişim, yenilenme, tazelenme ve bunlar gibi daha niceleri…
Kendileri övündüğü işleri sıralarken, tecrübemiz var, diyor ve bunu ilerisi için güvence olarak ileri sürüyor. Oysa unutulmaması gerek...
Bütün bu övünülen yeni işler yapılırken kendisi tecrübesizdi, o sebeple başarıldı.
Tecrübe ise kazanılan bir şeydir, kazanılır, azalmaz ama durur. İnsanın üstüne yapışır. Eskiye, geriye çeker. Bu nedenle bence, tecrübe hemen terk edilmesi gereken bir ağırlıktır.
Deney ise zaten boyuna terk edilir, denenir, terk edilir ve yenilenir. Taa ki daha önce ortada olmayan yaratıcı bir sonuca varılana kadar. Yani başarılana kadar!
Tecrübenin ucuna eklenen tekrarlamalar, güven içinde uyuşuk oyalanma ve oyalamadan başka nedir ki? Mutlaka, daha önce olduğu gibi, başarı beklenir, ama gelse gelse bilinen ve tekarlanan bişeyler gelir.
Deney ise endişe, tedirginlik ama merak ve umut içinde sürdürülen diri bir uğraşın adıdır. İşin ucunda başarı kadar başaramamak da vardır.
Siyaset sahnesine baktığımızda yeni bir söz duymuyoruz, hem de uzunca bir süredir. Eski başarıların tekrar yeni baştan anlatılması, hatta başa kakılması, yada çok çok daha eski zamanlarda başkalarının yaptığı veya yapamadığı işlerin ne kadar yanlış ve zararlı bir tecrübe olduğu suçlamasının, biz masumlara yüklenilmesi adına, tekrar tekrar ele alınması gibi...
Muhalefetin Seçim Kampanyasına bakarsak…
Lezzetli ve keyifli bir başkanlık kampanyası izlemek bizim de hem hakkımız ve hem de özlemimizdir.
Muharrem İnce, siyasi propaganda toplantılarında köşeli köylü kasketi giyiyor. Sizden birisiyim sureti vermek için sanırım! Oysa ona hiç gitmedi, tepesinde gülünç kaldı. O tür kasketi köylüler artık kullanmıyor. Üretici köylüler ise modern kılıklarıyla tivi ekranlarında arzı endam ediyorlar. Onların dili de çok yeni ve çok başka…
Onlara sormadan, tek tük vaadlerde bulunan bir aday yerine, tüm gelecek için vaad değil toptan güven veren bir aday, daha inandırıcı olurdu. Çağdaş giyimi de eski popülist kafaya göre değil, modaya uygun bir imaj ile, gelmekte olanı yeni hayatı hayal ettirebilecek kıvamda olmalıydı.
Kudüs konusunda da hemen Cumhurbaşkanı'nın paralelinde yer alıncaya kadar, zamanın Başbakan Yardımcısı sayın Abdüllatif Şener'in 2012 de bu konuda neler söylediğine de internetten bir kulak vermeliydi. Bir de yetmişli yıllarda Filistin davasını hayatları pahasına savunan solcu gençlerin kimler tarafından acımasızca hırpalandığını hatırlamalıydı.
Kendisi ana muhalefet partisinin Cumhurbaşkanı adayı değil mi? Bizden söylemesi, dedik ya, amacımız ve hakkımız olan, keyifli ve lezzetli bir seçim kampanyası izleyebilmek. İşte bu kadarcık bir şey istediğimiz!..
Bugün, 19 Mayıs 1919 gününün yıl dönümü. O gün yapılan bu yolculuk, tecrübe edilmişin bir tekrarı mıydı, yoksa umuda atılmış yaratıcı bir deney adımı mı?..