Tesisat onarımında tahrip olan banyomuza yeni yer fayansları seçerken, sütbeyaz olanı değil de üstünde rastgele aykırı lekeler olanı tercih ettik, olanları beğendik, onları daha estetik ve güzel bulduk!... Nedense?
Kendimi bildiğim bileli, sabahları önce bir gazeteye göz atarak güne başlardım. Uyanır uyanmaz, yaz kış demeden evden fırlar, gazete bayiine giderdim. Sonra eve yani işime döner, kahvaltıdan sonra masamda çalışmaya başlardım.
Bayiden aldığım ise genel olarak o günlerde en az yalan söylediğine kanaat getirdiğim bir gazete oluyordu. Ama şimdi biliyorum ki bu benim bir önyargımdı.
Çünkü yöneldiğim ve izlediklerim, hep benimle aynı politik eğilimleri savunan, onun mücadelesini veren, o yönde yayın yapan gazeteler oluyordu.
Karşı görüşleri ise kendi gazetemin takındığı tavırdan çıkarabiliyordum ne de olsa. Çevremdeki çok kişi de böyle idi, diğerlerini pek incelemezdi. Merak da etmezlerdi, biliyorlar ya...
Diğer görüşü savunanların çoğu da sanırım karşı oldukları yayınları ancak göz ucuyla bayi tezgâhından izliyorlardı.
Para verip alacak değillerdi her halde, bizim de öyle. Herkes kendi kuytusunda yani.
Sonuç, birbirini izlemeyen, anlamayan, anlamak istemeyen dolaysıyla anlamaya çalışmayan kutupların varlığı...
Ancak hemen söylemeliyim ki, kendinden olduğu kadar, kendi çevresindeki kaskatı kesilmiş düşüncelerden kuşku duyan ve bunu araştırmak isteyen kimseler de olmuyor değildi elbet, bu gün de olduğu gibi.
Ama gerek kendi iç dünyasından, gerek yakın çevresinden gelecek ithamlardaki muhtemel "hain" nitelemesi kişiyi durduruyor, mutsuz ediyordu.
Barış yerine Zafer ihtiyacı hep ağır basıyordu. Her konuda hem de...
Çünkü taraflar, aynı nedenlerle, kendilerini hep yenik hissediyorlardı. Bu duygudan kurtulmanın en kestirme yolu, karşı düşüncenin tamamen ortadan kaldırılmasıydı. Hatta bazen sahibinin bile. Düşman bellediğin ile kıyasıya dövüş ise, bilinen ve önerilen tek yoldu!..
Barış kavramı, başka bahara kalmış soyut ve romantik bir çıtkırıldım duyguydu sanki.
Oysa gerçek temizlik için lekeli estetiğe gerek duyulmalıydı. Sabit fikir yapışkanlığından sıyrılıp bir nebze olsun özgürleşmeye yol açmak için, tarafları irkiltmeyi de göze alarak, şöyle demeye başlamıştım...
"Barış, düşmanla işbirliği yapabilme yürekliliğini göstermenin adıdır."
Bu öneriyi andıran politik ve toplumsal örnekler ülkede uzunca bir süre yaşandı da...
Barış ve anlayış sessizce yayıldı vatan sathına. Ama tadı damağımızda kaldı!..
Bildim bileli, sabahları önce bir gazeteye göz atarak güne başlardım, evet. Ama artık uyanır uyanmaz, değil de kahvaltıdan sonra, yine evden çıkıyor gazete bayiine gidiyorum.. Sonra eve, yani artık olmayan işime geri dönüyorum. Ve...
Akşama doğru, masanın kenarında oraya kıvırıp bırakılmış bir gazete gözüme ilişiyor. Elime alıp bi göz atıyorum, bu günün tarihi var üstünde. Açıp bakmamışım bile.
Manşetler ise hiç de yabancım değil. Güzel de değil!..
Her şey tertemiz, pırıl, steril bildiğin gibi. Yabancı bir toz zerresi bilem yok üstlerinde!..
Aman ne mühim, aferin, bravo, bravosimmo!