Kapitalizmin kurbanları sığınmacı olabilmek için, kapitalizmin kalelerine doğru ölümü göze alarak yollara koyuldular. Denizler aşıp menzile varan da oluyor, denizlerde boğulup giden çoluk çocuk da.
İçlerinde mülteci olmak isteyen de vardı, terörist olup öç almak isteyen de.
Kalelerinde refah içinde yaşayanlar ve onların sözcüsü olan medya ile kale komutanları dahil hepsi, olanlar karşısında dehşet içinde kaldılar.
Yetmiş yıldır süren mutlulukları hırpalandı. Gelenler kendi öfkelerini geldikleri yere de bulaştırdılar.
Önce, gelenleri ve onların nedenlerini gözden ırak tutmak için, inanç farklılıklarına dayalı suçlamalar başladı.
İlki Danimarka’da görülen karikatür savaşına girişildi, pahalıya patladı. Çizerlerin Paris’te uğradığı saldırı kesinlikle kabul edilir gibi değildi. Savaşların da hepsi aynen öyle değil mi?..
Sınırlar kapatıldı, gelenleri geri göndermeler denendi, şişme botları batsın diye delindi, toplantılar yapıldı, rüşvet verildi, tutmadı.
Ama asıl nedenin gürültüye getirilmesi başarıldı. Suçlu İslâm inancıydı, bu sanki yepyeni bir keşifti!..
Oysa dinler binlerce yıldır hiç değişmezler ve değişmemekle de gururludurlar.
Ucuz hammadde ve bedava işgücü ile değerler üretilirken ve bunlar batıya taşınıp, doğuya satılırken, inançlar sorun olmuyor hatta kolaylıklar bile getiriyordu, tevekkül sahibi olunması gibi.
N’oldu, ne değişti de birden bire İslâm’a hücum başlatıldı? Çünkü…
Farklılıkların yarattığı medeniyetler çatışması iddiaları gibi, ülkeler arasında sürekli büyüyen dengesizliğin neler getirebileceği artık önceden görülüyordu. Ama bunun itirafı ise kimsenin işine gelmiyordu, solculuk filan sayılıyordu vs..
O zaman, farklılığın inançlardan kaynaklandığı iddiası kalıyordu geriye, o da öne çıkarılıyordu.
Batı tarafı, işte terörün nedeni budur diyor. Beri yanda ise bunun İslâm ile ilgisi yok diye doğru bir tanım yapılırken, devamında Müslüman öyle şey yapmaz, gibisinden akıl dışı söylemlerle durum idare ediliyordu.
Batı ile doğu arasında, hem kurban, hem hayran, hem de köprü olan, son zamanlarda netliğini kaybetmiş ülkemiz, yüzbinlerce mülteciyi misafir etmekle şişinirken, bir yandan da kendi kurbanlarını temizleme sevdasında direniyordu. 250 yıldır Batıcı Laik ve Doğucu İslâm parantezinde diş gıcırdatıp duruyordu.
Nihayet, kendine koyduğu ismine İslâm sözünü de ekleyen, devlet olduğunu iddia eden bir örgüt, dehşetengiz propaganda eşliğinde tüm dünyada terör estirmeye başladı. IŞİD dünyanın 50 ayrı yerinde 1000 kişinin canına kıyıverdi. Bunun da tasvip edilecek bir yanı yoktur.
Doğu Batı, Kuzey Güney, Avrupa Ortadoğu ve diğer ayrımlar, hangisini derseniz deyin, ortaya dökülen nitelik farklılıkları, hak talepleri gibi asıl nedenleri yok sayamıyor, yok edemiyor!..
Kabul etmede zorlanıldığını görüyor gibiyim, kolay değil elbet. Yetmiş yıllık üstünlük, refah ve rahatlığın tehlikeye girdiğini -haklı olarak ama haklılığı hiç tartışmaya getirmeden- görmek insanları ürkütüyor olmalı.
O zaman değişen nedir?!..
Dünyamızda bu göçlerin, terörün ve diğerlerinin birden patlamasının gözlerden kaçan nedenini, dijital haberleşmenin müthiş yaygınlaşması ve bilginin de ayrımsız paylaşılır olması sonucuna bağlamak, pek yanlış olmasa gerek.
Önceleri bilgi denilen meta, tek tük kişilerde, kendi gayretleri, yetenekleri veya şansları sonucu toplaşıyor birikiyor ve işleniyordu. Böylece…
Ortaya yıldız kişiler, sivri ve zirve görünümünde büyük düşünürler çıkıyor ve de kitleleri etkileyen fikirler üretiyorlardı.
Bugün, dediğim gibi, bilginin kabaca da olsa, paylaşılması dorukları törpüledi ama genel bir düzeysizlik de getirdi, çöl misali! Ufukta kabak gibi sosyal adaletsizlik bütün haşmetiyle görünür hale geldi.
Ulu önderlerin yerini kanaat önderleri, mahalle kabadayıları aldı. Etkileri de ufaklıkları ile orantılı olarak çok az oluyor elbette.
Ne var ki, dünyanın ve âlemin kaderini ve geleceğini okuyacak uyanıklıkları yok, açgözlülüğün bulanıklığında debeleniyorlar. Ama…
Bütün dediklerime karşın yine de, kendi kuytularında, merak kuyusundan başlarını çıkaran bilim insanları, öngörülerinde dünyanın yakın geleceğinden tatsız haberler vermeye başladılar.
Cennet çok yakında artık!.
--o--
Yani… hastalıklar birer birer alt ediliyor. Her yerde, her konuya kolaylıklar getiriliyor, zahmet denilen gereksiz uğraş gündem dışına kovuluyor.
Boşuna mekanik enerji harcamaktansa sadece bir düğmeye basmaya, oradan düğmeye dokunmaya, derken uzaktan temassızlığa kadar iş hafifletiliyor.
Yeter ki tüketim hızı zaman kaybına kurban olmasın.
Obezler ortalığa saçılıyor, fitnessler, platessler, koşu bantları vs..
--o--
Darwin’e gönül verenler, sonuçlarını düşünmek istemezler. Denir ki,“Doğal Eleme” türün sağlıklı olanlarının üremesine imkân verir. Bu tartışmasız doğru ve akla yakındır. Gel gelelim…
Gözüne gözlük, kıçına kuyruk, baştan ayağa eksiklikleri olanlar elenmek şöyle dursun, uygarlık sayesinde, genetik kotlarını kolaylıkla aktarıp kendi gibi nesillerin devamına neden olabiliyorlar artık.
Çoğalıyorlar, çoğalabiliyorlar. Çok tabii ki, bu insanlığın bir gereğidir. Ama…
Malthus’un kulakları çınlasın, yiyecekler çoğalamıyor ve mevcutlar giderek kimselere yetmiyor. Varlıklılarla, varlıksızların arasında açılan makas gibi, araları da giderek açılıyor.
Toprak, Su, Hava azalıyor, ortalıkta sadece Ateş kalıyor. Dünya ısınıyor, ısınıyor, dünyadakilerin de suyu ısınıyor.
Uzaya, başka yıldızlara gitme hayali kimseyi tatmin etmiyor, kimse inanmıyor zaten. Ama… Korku ile inançlarına sarılan sarılana.
İnanıp inanmadıkları, yada neye inandıklarını kendilerinden başka kimsenin bildiği yok. Yine de..
Rahatlamak için, başkalarını inançsızlıkla suçluyor yada inanmaya zorluyorlar. Bunu kanıtlamaları için de, tarih baba kendilerine her türlü yardıma hazır bekliyor.
Cennet yakınlaşıyor!..
Dünyadaki maddi varlıklar tükeniyor. Bilim öyle söylüyor, bunu kanıtlıyor da.
Kimse tınmıyor!
Sodom’un son günleri gibi, tüketim çılgınlığı içinde, her şeyi, o yetmezse birbirlerini yiyip bitiriyorlar.
Kimse kimseyi duymuyor, dinlemiyor!..
ABD Dışişleri Bakanlığı verilerine göre son on iki yılda küresel düzeyde terör saldırılarının sayısı yüzde 6500 artmış!..
Meselâ, ABD işgalinden önce Irak tarihinde intihar saldırısı hiç yok. Ama 2003 yılından bu yana iki bine yakın intihar saldırısı olmuş, devamı da var!..
Tüm dinler, inanışlar adaleti, iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı hatta güzeli çirkini ve de doğanın dengesini bozan ile ona uyum sağlama becerisini kaybedenlerin ve onu inkâr edenlerin başına neler geleceğini insanlara anlaşılır bir biçimde hatırlatır.
Papa da, 2016 için Hıristiyanları adalete ve tevazua çağırdı.
Cennet yakın, cehennem de!..
Çok yakın gelecekte dünya coğrafyası değiştiğinde, dünya demografyası da çoktan değişmiş olacak. Mültecilik son bulacak.
Uğrunda can verdiğin vatanını ara ki bulasın o zaman!
Yok canım!..
Sahi mi söylüyorsun?!..
Ayy inanmıyorum!..
--------------o---------------