23 Şubat 2020

Esin ve esinti

Bilinen tarihten bu yana, her gün her yere, taşa toprağa, kile tablete, papirüse kağıda, ekrana Whatsapp'a, boş duvara asfalta, hâlâ bıkmadan yılmadan, yazılıyor çiziliyor, siliniyor bidaha yazılıyor. Seslendiriliyor, susturulursa bidaha… Kayıt ediliyor, çoğaltılıyor, saklanıyor. Toprağa gömülen yazılı çizili taşlar şimdilerde tırnak kadar USB belleğin içine sığdırılıyor.

Bir yazarın, bir çizerin, bir bestecinin yada bir hatibin gönlünde biriken, aklını çelen, tadını kaçıran, derli toplu hale yönelmiş, artık paylaşmak ve tartışmak isteğinin kabardığı duygu ve düşünce karmaşası, nasıl oluyor da görünür ve duyulur hale geliyor, hep merak konusu olmuştur.

Elbette kişinin başına gelenler, gözlediği yada sınadığı, memnun kaldığı yada sinir edildiği olaylar, okuduğu yada duyup dinlediği şeyler de, zihninde yoğunlaşacak ve içine hayal gücü de katılmış olarak "fikir" denilen bir düzeye ve düzene varacaktır. Merak rüzgarına kapılmış sahibine de, artık bir zahmet bunları görünür ve duyulur kılmak kalır.

Ama hepsinin ifade edilebilecek kıvama geldiğini, hele kelimeleştiğini söylemek zor. Yine de işi kolaylaştırmak üzere âdeta bir tılsım, hazır ama belirsiz bir lokmayı bir anda dilin ucuna kadar getirir. Size de artık sadece elinizi yada çenenizi oynatmak kalır. Sanki size rağmen, size sunulan gizemli ve şaşırtıcı bir emeğin sonucudur bu, daha doğrusu başlangıcıdır. Gerisi size kalmış!

Bu lezzetli lokmanın ömrü çok kısa olur. Eğer hemen kuyruğundan tutup not edilmezse uçar gider. Finli besteci Jean Sibelius genç öğrencilerine, kulağınıza küpe, o kulakta oluşan bir melodiyi hemen notlayın, esinin kıtlaştığı yıllarınızda çok işinize yarayacaktır, diye salık verir.

Bunlar esin, ilham, vahiy gibi de adlanabilirler ama merak ve oluş nedeni değişmeyecektir. Çalışma uğraş, kurcalama sabır gibi saikler, esin ihtimalini tetikler.

Düşünme değil de kurcalama. İş bitikten sonra nasıl olsa bol bol düşünme fırsatınız olacak, tanrım bunu ben mi yaptım, hayreti gibi yada bunu sen mi yaptın, sorguları karşısında duyulan şaşkınlık gibisinden..

Konuşurken yada kağıtlarla didişirken, her dediğini inandırıcı olsun diye, daha önce söylenmişlere, yazılmışlara, yani geçmişe sürekli refere ederse kişi, inandırıcı değil daha ziyade bir papağan olur. 

Biraz önce Sibelius kanıtını, tanık göstermek için burada tekrarlamam da bir papağanlık örneği idi. Onun yıllar önce söylediğinin doğru olma ihtimali ile beni de doğruluyor olmasının bir garantisi var olabilir mi?

Buradan varmak istediğim yer; kayıt, kanıt, tanık ve yanıt gösterme zorunda kalmadan, lisans üstü tez yazar gibi dipnot kalabalığına dalmadan, hatalı olmaktan ürkmeden, önce fikrin özgürce oluşmasına izin verme cesaretinin önemine biraz dikkat çekmek isteği idi.

Yine de bu dediklerimin doğru olduğunu, daha önce söylendiğini, kanıtlarının ve kayıtlarının bulunduğuna tanık olduğumu, birilerine yanıt oluşturduğunu söylememi beklemeyin. Var mı bilmiyorum. Varsa da bilmiyorum. Ama izi kalmış olabilir. Aklıma esti yazdım.

Okuduğunuza göre, unutun gitsin. İzi kalmıştır, dedim ya, yeter de artar. Artanından da bana verip veriştirebilirsiniz.

İyi pazarlar, dikkatli olun, öksürük olmayın!..

Yazarın Diğer Yazıları

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor