10 Ağustos 2016

Eleştirel merakı elden bırakmadan…

Bir iktidar milletvekilinin dilinde, Nietzsche’nin “beni öldürmeyen şey beni güçlendirir” sözü bir anda bizim atasözümüz oluverdi.

Ülke gündemine, Sayın Erdoğan ve Sayın Putin’in St.Petersburg buluşması tüm ağırlığını koydu. Bu konu daha çok konuşulacak.  Ancak darbe girişimi ve milyonların Yenikapı buluşması da tüm önemini ve tazeliğini koruyor.

Medya organları da doğal olarak, olanca dikkati ve telaşıyla bu konuya ilişkin ayrıntıların ve yeni bulguların peşinde.. Ne var ki, telaş bazen özeni aşıyor...

Eleştirel dikkati elden bırakmamakta yarar olmalı. Yaşanan hükümet darbesi girişimini sıradan bir terör olayı diye açıklamak ne kadar doğru olabilir?.. Bakalım…

Terör;  şiddet yoluyla korku ve dehşet salan bir zorbalık yöntemi. Bir yöntem!.. Dünya sözlükleri onu böyle açıklıyor.

Çok değişik örgütlerce ve türlü amaçlar için kullanılan bir terör eylemi, suçtur!

Darbe ise; terör ve silah dahil, her türlü yöntemin kullanıldığı, bir ülkenin yetkili ve sorumlu yöneticilerini alaşağı ederek, onların yerine ülke yönetimine el koyma girişimidir, diye tanımlanır.

O da suçtur ama çok daha ağır ve farklı bir suçtur.

Yani darbe girişimini terör suçu nitelemesine indirgemek ve sınırlamak doğru mudur?

Ülkemizde de 15 Temmuzda, bir kısım TSK mensubu, ağır silahlar da kullanarak bir darbe girişimi başlattılar.

Ancak, meşru yönetimin en üst sorumlusu tarafından yapılan çağrıya uyarak, yolları ve kent alanlarını dolduran silahsız halk topluluklarının gözüpek direnişi ile bu darbe girişimi akamete uğratıldı.

Dünyanın gözü önünde yaşanan olayların özü ve özeti, ayrıntıya girmeksizin böyle..

Öte yandan bu darbe girişiminin sorumlusu olarak kabul edilen kişiden ve onun örgütünden daha önce ayrıldığını söyleyen birilerinin yazıp yayınladıkları kitaplar ve Tv’lerde her gece yaptıkları açıklamalar, meraklıları için,  bu konunun ve öncesinin ayrıntılarıyla dolu. Bunlara Tv’lerin gedikli lafazan tartışmacılarını da ekleyebilirsiniz.

Ne var ki, hükümet sözcüleri tehlikenin henüz geçmediğini tekrarlıyorlar.

Bu zor durumda yapılan konuşmalarda ve açıklamalarda seçilen sözcükler ve olayların doğru aktarımı önem kazanıyor ve dikkat gerektiriyor.

--o--

Yaşanmakta olan olayların ciddiyeti, haklı olarak herkesi heyecanlı ve telaşlı yapıyor.

Çözüm ve güven ihtiyacı doruklara çıkıyor. Dayanışma isteği en fazla dile gelen beklenti oluyor.

Ama bu özlem ifade edilirken düşüncenin yerini, hiç düşünmeden tekrarlanan  bir ezber şablon alıyor, "birlik ve beraberlik" tekerlemesi gibi. Çünkü tek tek anlamlı olan bu iki kavramın aynı anda, aynı yerde var olmaları imkânsızdır.

Bir olunacaksa yada varsa orada beraberliği oluşturan iki artık yoktur, kalmamıştır. Yok eğer beraberlik olacaksa yada varsa, orada bunu oluşturacak en az iki olmalı ki, yani bu kez de bir yoktur. Bunların aynı anda aynı yerde bulunmasını düşlemek anlamsızdır.

Pek çok siyasetçi, muhabir ve konuşmacı bu şablon tekerlemeyi devamlı tekrarlatıp duruyor, hiç düşünmeden. Çünkü insan beyni bu olanaksızlığın kabulünü ve zoraki savunusunu ancak düşünmeden yapabilir.

Aklı başında sözcüler ise “birlik ve bütünlük” derken yada  “birlik dayanışma” derken, düşünerek konuştuklarını belgeliyorlardı.

Bence bu sloganın doğrusu, işe yarayanı ve değerli olanı ise “farklılık ve beraberlik”  biçiminde olanıdır.

--o--

Zor durumda yapılan konuşmalarda seçilen sözcükler önem kazanıyor ve dikkat gerektiriyor dedik ya...

En üst yöneticimiz, milletimizin yanındayız, dedikten sonra “böyle bir millete sahip olmak…” diye devam ediyor. Her halde “böyle bir millete mensup olmak…” demek istiyordu.

 --o--

Bu arada parti başkanlarından, sıradan sunuculara kadar eline mikrofon alan kim olursa olsun, kalabalıklara bakarken sözlerini güçlendirmek için 79 milyon’dan söz açıyor, onlar adına konuşuyor. Bu milyonların içinde 20 milyon kadarının yok sayılmış olması ne aklına geliyor, ne gönlünde yer buluyor.

--o--

Yine bir sözcü Avrupa’dan yakınıyordu… “Rusya’da bir kişi tankın üstüne çıktı, dünya gördü. Burada herkes tankın üstüne çıktı, kimse ses vermedi.” diye. Yorumu okuyucunun ıttıla’ına havale ediyorum. “Ittıla” sözcüğü, ilk kez duyduğum, eski darbecilerden aklımda kalmış bir kelime, kullanayım dedim, “bilgi” anlamındadır.

 --o--

Bir iktidar milletvekilinin dilinde, Nietzsche’nin “beni öldürmeyen şey beni güçlendirir” sözü bir anda bizim atasözümüz oluverdi. Heyecan ve telaş berdevam.

  --o-- 

Yenikapı’daki muhteşem mitinge vatandaşlar çağırılırken, herkes sadece ellerinde albayrakları ile katılsın istendi. Girişte de herkese Türk bayrağı dağıtıldı zaten. Ekranlarde neler görüldü?..  Albayrakların aralarında Afganistan, Azerbaycan, Kıbrıs, Filistin, Cezayir, Suudi Arabistan, Irak Türkleri bayrakları ve  üç aylı yeşil bayraklar, bozkurt başlı, ‘IYI’ yazılı flamalar ve ne olduğu tam olarak çıkarılamayan başkaları... İzleyicilerin gözüne sokuldu. Medya umursamadı, işin mi yok!..

 

Bunlar olabilir, oluyor da. Ancak sükûnet içinde, özgür bir ortamda ve eleştirel merakı elden bırakmadan, konu üzerinde düşünmenin ve çalışmanın getireceği güveni unutmadan…

-------o-------

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor...

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor...

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor...

"
"