Bilirim şu sıralar canınız çok sıkılıyor, benim de! Medyadan, sosyal medyadan, konu komşudan, eşden dosttan yağmur gibi bilgi yağıyor, hem de olumsuz mu olumsuz! Unutmayın bilgi denilen bilgi, evet-hayır, sıfır-bir, var-yok, dolu-boş, gibi iki ters değerin ard arda sıralanıp birikmesi değil mi? Ne olacak bu memleketin hali, sorusuna gelip dayansa bile. Bir de ben yaranıza tuz basmayayım diyorum, biraz serinlik olsun meselâ…
Bilgi dedikleri, zaten bir takım rakamlar, tarihler, ölçüler, miktar ve sayılardan oluşan soyut malzemenin depolanmış halidir. Genellikle kullanımı da depo envanterinin açıklanması biçiminde olur. Elinde salladığı zincirin ucundaki depo anahtarı, bu envanteri açıklayan depo bekçisinin övünç kaynağıdır. Bu soyut malzeme bazen ambara genellikle gelişi güzel tıkıştırılır, içlerinden biri arandığında bu karmaşanın içinden onu bulup çıkarmak çok zordur. Yine de depolamanın iyisi şöyle olur, bilgi ya geliş sırasına göre, ya boy sırasına, ya benzerliklerine göre, ya da bilmem nelerine göre istiflenir. Eh!.. aranan bir şeye daha kolay ulaşılır o zaman.
Ne var ki bulunan malzeme eskimiş olarak gelir. Soğuk hava deposu bile olsa bilgi oraya konulduğu tarih kadar bayatlamıştır artık. Olsun, ileride tekrar kullanılmak üzere ardiyeye geri gider. Bu olay bir kaç kere tekrarlanınca da bayatlığı unutulur ve kurutulmuş ve buruşmuş bilgi olarak depo dışında kalabilir. Aynen arkeoloji müzesi bahçesine serpiştirilmiş kırık mermer parçaları gibi. Bu hale gelen bilginin artık arşivlenmesi, saklanması gerekmez, orta malı olmuştur, popüler kültür kırıntısı nitelemesi ile malumatfuruş depo bekçisi tarafından aşağılanır, burun kıvırılır. Unutulur! Bu her bilginin kaderidir.
İtiraz varsa bu yargıya, ki olabilir, çünkü depo bekçisinin övünç nedeni olan envanter sayfalarından biri önemini yitirmiş gibidir. O zaman o sayfa nasıl ki çöp kutusunu boyluyorsa, bilgi de kentin çöp dağlarının bir ucundaki yerini alır. Eğer unutulmamak buysa o da kendi kendini hatırlayarak bekler. Taa ki bir çöp kurcalıyıcısı onu alıp başka bir yerde, başka bir işte kullanıp atıncaya kadar.
Bilgi'nin, bilgi birikiminin yada bilgi birikintisinin bu kadar aleyhine atıp tuttuktan sonra...
Bana gelince, bilgi bir kulağımdan girer, diğerinden çıkar derim, depolanmaz. Ama bu kısa yolculuğun kafada bir izi kalır, o da bana yeter. Çünkü bu izler kafayı da onun sahibini de farklılaştırmıştır da ondan. İşe yaramıştır yani. Üstelik bu farklılık o izleri taşır da. Hayat tarzı denilebilir ve meraklısı bunu görebilir, bu dahi bir övünç sebebi sayılır. Her ne kadar bellek zayıflığı, hafıza kaybı yada bunama diye damgalansa da insan, biraz ağır başlı davranılırak Bilge rütbesi rahatlıkla kazanılabilir de. Bilge olmanın opoziti ise Ayaklı Kütüphane olma onbaşılığıdır. Ardiye kapıcılığı ile aynı anlamdadır.
Ne yazıktır ki gün geldi, Ayaklı Kütüphane, rütbesini de, terfi etme, kıdem alma şanslarını da kaybetti. Bilgisayar teknolojisi onun deposunu, ambarını, arşivini, ardiyesini topunu birden, ya gökyüzünde uydunun birine yada tırnak kadar bir çipin içine, çipi de gömlek cebine yerleştirdi, oldu bitti. Üstelik cepteki çip, her saniye kendini güncelleyip duruyor.
Pekâlâ nereye varacak bu iş? İnan olsun bilmiyorum!..
Benim için bilgi değil bilginin bıraktığı iz, bilginin izi önemlidir, dedim ya. Bilginin tekrarı bilgi değildir. O tekrarın izi de olmaz. Bilgi artık Google'da, oradan alabilir, baştan yazar, bilgili adam övünüsü takınabilirsiniz. Diğerlerini de cahil diye suçlayabilirsiniz.
Eskiden yazı yazan bir kişi Google yerine ansiklopedileri açar oradan aktarma yapardı. Bu da ayna gibi yansırdı. Ayna gibi yansır bilgi, ama aynada olduğu gibi sağı solu tersine dönerek.
Derslerde anlattığım bilgiler kullanmak için değil unutmanız içindir, izi kalsın yeter, derdim. Ben öğreneli çok oldu, siz kullandığınızda daha da eskimiş olacak. Akılda yer ettiğinde ise değiştirmek çok daha zor olur da ondan.
Evet-hayır, sıfır-bir, var-yok, dolu-boş, gibi iki ters değerin ard arda sıralanıp çoğalmasıyla bilgi olur, hem de nasıl, yazı, çizi, resim, müzik, edebiyat, plân, proje, program, ilim, bilim, devlet sırrı, sinir sistemi aklınıza ne gelirse artık!..
İyisi mi canınızı fazla sıkmayın… O kadar da değil canım… Biraz sıkın… Dişinizi de!..