Bugünlerde mesleğimiz yani hekimlik gündemde. Bir pandemi ile karşı karşıyayız. Hızla bulaşabilen ve ölümcül bir virüs söz konusu. Dünyanın başa çıkmakta zorlandığı ciddi bir sorun. Adeta bir bilim kurgu filmi. Henüz hakim olunamadı, kesin tedavisi de aşısı da henüz yok. Bilim insanları yoğun çaba harcıyor. Bu süreçte sahada, sağlıkçılar ciddi risklerle karşı karşıya. Yetersiz koşullarda her gün virüs bulaşmış insanları karşılıyor, muayene ediyor, tedavi ediyor, bakımını yapıyor, ortamı temizliyor; hekiminden, hemşiresine, personeline canla başla çalışıyor. Çok sayıda sağlık çalışanı yaşamını kaybetti, endişemiz çözüm bulunana kadar sağlık çalışanlarının hastalık ve ölüm sayısının artacağı yönünde.
Virüsle mücadelede en ön safta olan sağlıkçılar, tükenmekte olduklarını söylüyorlar. Yetişemediklerini, yıprandıklarını, baş etmekte zorlandıklarını. Doğal olarak sağlık çalışanlarının meslek kuruluşları da üyelerine sahip çıkıyor. Bu duruma dikkat çekiyor, dayanışma çağrısı yapıyor. Sahadan gelen bilgilerle resmi rakamların uyuşmadığını, salgının boyutlarının açıklanandan daha büyük olduğunu, sağlıkla ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapılarak mücadelenin eşgüdüm içinde yürütülmesini talep ediyor. Son derece doğal olan bu tutum ve talepler, anlamadığımız şekilde aşırı tepkilere muhatap oluyor.
Bazı siyasetçiler ve medyaya yerleşmiş kimi profesyonel görüş bildiriciler, ağır hakaretlerle meslek kuruluşumuza saldırıyorlar. Yıllardır hekime, sağlık çalışanına şiddetten yılmış, bunun mücadelesini vermekten yorulmuş bir haldeyken, birdenbire meslek kuruluşumuzun derhal kapatılmasının, yöneticilerinin yargılanmasının istendiğini duyuyor, haklarında "bunlar tıbbi atık" gibi ağır hakarete varan sözler söylendiğine şahit oluyoruz. O da yetmiyor, tıpkı barolardaki gibi yandaş tabip odalarının, yandaş tabipler birliğinin kurulması çağrıları yapılıyor. Sosyal medyada da bir takım troller, "ne ağlayıp duruyorsunuz, asker, polis de risk altında çalışıyor, sizin gibi yakınıyor mu onlar" diye saldırıya geçiyorlar.
Öncelikle kimsenin ağladığı falan yok. Arkadaşlarımız ölüyor, yoğun bakımlara düşüyor, ama herkes özverili bir biçimde görevini yerine getiriyor. Yapılan bir durum tespitidir. Tükeniyoruz derken, bu bencilce söylenmiş bir sözcük, yakınma değildir. Savaşta en ön cephede yer alan tabur komutanının, "yeterince mühimmat kalmadı, şehitlerimiz, yaralılarımız var, destek lazım, tükeniyoruz" feryadında ki tükeniyoruz dur bu. Çünkü emin olun, sağlıkçılar tükendiğinde, bu, cephenin düşmesi, pandeminin çok daha ağır sonuçlara yol açacak şekilde büyümesi, yani can kayıplarının artması ve ekonominin çökmesi anlamındadır. Söylenen lafı doğru yerden anlamak lazım.
Meslek örgütümüze, Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) pervasızca saldırılması tüm hekimleri rencide etmiştir. Kırk kere söyledik hekimliğin ne denli zor bir iş olduğunu, bir daha söyleyelim. Belki biraz empati kurarlar. Tıp eğitimi uzun ve meşakkatlidir. Daha birinci sınıfta başlar yoğunluk. Bilmediğiniz, kimsenin de bilmediği bir dil öğrenmeniz gerekir ilk önce. O güne dek bacak diye bildiğiniz yapının, femur, tibia, fibula, patella isimli kemiklerden, bunların üzerinde yer alan çok sayıda kastan, bağdan, eklemden oluştuğunu görürsünüz mesela. Bunların her birinin ayrı atar ve toplardamarları, sinirleri olduğunu ve hepsini de latince adlarıyla bilmek durumunda olduğunuzu anlarsınız. Size yuvarlak bir küre gibi gözüken kafatası mesela, yirmi sekiz kemikten oluşur. Her bir kemiğin kendine göre bölümleri, diğer kemiklerle birleşme yerleri vardır, kemiklerin içinde delikler, kanallar olur ve buralardan damarlar sinirler geçer. Hepsini ezbere bilmeniz beklenir. Bu yalnızca anatomi ve anatomiye giriştir, sonra bu sistemlerin ahenk içinde çalışmasını, hücre düzeyindeki özelliklerini, hastalıklarını, tedavilerini, tedavinin etki ve yan etkilerini, hepsini hepsini, altı uzun yılda öğrenirsiniz. Mezun olduktan sonra, mecburi hizmet ve ihtisas süreci başlar. Yazıyı uzatmamak için ihtisas sürecini anlatmayayım ama üniversite eğitiminden daha zor, daha yoğun, fiziksel ve ruhsal olarak da insanı zorlayan, yıpratan bir süreçtir.
Uzman olur tekrar mecburi hizmete gidersiniz. Yurtdışına eğitim almaya gidersiniz maaşlarınızdan arttırdığınız paralarla. Sığıntı gibi yaşarsınız tek odalarda. Sonra bir hastanede çalışmaya başlarsınız. Bu süreçte içimizden bazıları, tamamen gönüllülük esasıyla meslek derneklerinde de görev alırlar. Ağır iş yükünden sonra eve gidip dinlenmek, ailemizle, dostlarımızla olmak yerine, uzmanlık derneklerine gideriz. Örneğin ben İstanbul’da çalışan bir hekim olarak yıllarca, hafta sonları merkezi Ankara’da bulunan Türk Nöroşirürji Derneği’ne gidip geldim. Ülkenin her yanından arkadaşım da aynı şeyi yaptı, yapmakta. Buralarda başlıca amacımız tüm ülkede mesleğimizin daha iyi yapılması, en yüksek standartlara ulaşmasıdır. Bunun için sürekli kurslar toplantılar düzenlenir. Buralara gidip eğitim veririz, eğitim alırız. Mesleki standartı yükseltmek için, mecbur olmadıkları halde yeterlik sınavlarına girer arkadaşlarımız ve bu sınavları hazırlar daha deneyimliler. Bunların hepsi gönüllülük esasıyla olur. İşinizden, ailenizden ayırdığınız zamanlarda yaparsınız bunları ve çoğu zaman da cebinizden para harcarsınız bu faaliyetlere katılmak için.
Bazı arkadaşlarımız da tabip odalarında çalışır. Odaların kurulları ve komisyonları vardır. Kurullarda çalışacak olanlar, o ildeki tüm hekimlerin katılabileceği serbest seçimler sonucunda belirlenir. Yıllardır tüm ülkemizde tabip odası seçimleri örnek bir demokrasi anlayışı içinde yapılır. Bu kurullara aday olan ve seçilenler de gönüllü çalışır, asıl işlerinin dışında vakit ayırarak. Sağlık hizmetinin daha iyi, daha yüksek standartlarda verilmesi, herkese ulaşması temel amaçtır. Komisyonlarda çalışan arkadaşlarımız da gönüllü çalışır. Aile Hekimliği Komisyonu, Asistan Hekimlik Komisyonu, Uzmanlık Eğitimi Çalışma Grubu, Emekli Hekimler, İşçi Sağlığı, İşyeri Hekimliği, İstanbul Tabip Odası’ndaki komisyonlardan yalnızca bazılarıdır.
Türk Tabipleri Birliği ise ülkemizdeki tabiplerin en üst kuruluşudur. Bildiğim kadarıyla ülkedeki hekimlerin yüzde 90'a yakını Türk Tabipleri Birliği’ne üyedir. Türk Tabipleri Birliği de serbest seçimle şekillenir. İsteyen her hekim aday olur, isteyen her hekim, tabip odalarında ve TTB’de çalışabilir. Siyasi görüş, din, mezhep, ırk ayrımı asla rol oynamaz bizim işimizde. Türk Tabipleri Birliği dünyadaki eşdeğerleri gibi tektir ve elbette ülkenin adıyla anılır. Çok ciddi işler yapar Türk Tabipleri Birliği. Ana uğraşı alanlarından biri eğitimdir. Örneğin, uzmanlık derneklerinin koordinasyonu, ülkemizdeki mezuniyet sonrası tıp eğitimi düzeyinin yükseltilmesi ve bunun için tüm branşların ve sağlık bakanlığının eşgüdüm içinde çalışması TTB bünyesinde yürür. Bunların dışında, hastanelerin ve hekimlerin ulusal ve uluslararası akreditasyonu, tıp etiği, tıp ve hukuk, halk sağlığı gibi alanlardaki çalışmaları ve çeşitli kollar ve çalışma gruplarında yapılan diğer çalışmalarla (örneğin Koronavirüs Kolu, Pratisyen Hekimler Kolu, Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, Aşı Çalışma Grubu, Tıp Öğrencileri Kolu vb…) ülkemizdeki sağlık hizmetinin temel kurumlarından biridir. Buralarda çalışan tüm arkadaşlarımız gönüllü çalışırlar. Zaten çok zor bir mesleği yaparken, hayatlarının, kendilerine, çocuklarına, sevdiklerine ayıracakları zamanlarında oturur bu işlerle uğraşırlar. Tabip odalarında, uzmanlık derneklerinde, TTB'de, bazen hepsinde birden çalışan hekimler, ülkenin her yanından gelir ve doğal olarak da farklı siyasi görüşlere sahiptirler ama mesleğimizle ilgili konularda hep birlikte, uyum içinde çalışırız. Yanlış gördüğümüzü eleştirir, görüş ayrılığı olduğunda da medeni şekilde çözümleriz.
Pandemi sürecinde de hekimler ve hekimleri temsil eden kurumlar, üzerlerine düşen sorumluluğu en üst düzeyde yerine getirdi ve getirmekte. Ölümcül bir virüse karşı, tüm sağlık çalışanlarıyla birlikte en ön safta, yedi gün, yirmi dört saat kesintisiz çalışan hekimler, fedakarca görev yaptıkları sivil toplum kuruluşlarına yönelik sarfedilen, sorumlu mevkide bulunan, ciddi siyasetçilere yakışmayacak sözlerden rahatsız oldular. Başta MHP genel başkanı Devlet Bahçeli ve genel başkan yardımcısı Semih Yalçın olmak üzere, bu süreçte TTB’yi hedef alanları şiddetle kınıyorum ve hekimlerin serbest oylarıyla seçtikleri temsilcilerine saygı göstermeye davet ediyorum. Tek tek insanların ve toplu olarak halkın sağlığı, bizler için her türlü ideolojinin, siyasetin üzerindedir. Hekimler hangi şart, hangi tehdit altında olurlarsa olsunlar iyi hekimlik yapmaya ve doğru bildiklerini söylemeye devam edeceklerdir.