13 Nisan 2025
Trump beklenen küresel tsunamiyi başlattı ve bütün ticari ve ekonomik dengeleri bozmayı başardı. ABD’nin yüksek ithalat vergileri yalnızca tedarik zincirlerini değil, aynı zamanda bilim ve teknoloji temelli küresel iş birliklerini de tehdit ediyor. Başta Çin olmak üzere, pek çok ülke panik içinde bu hamlelere karşılık vermeye çalışıyor. Kargaşanın ne şekilde sonuçlanacağı ve nasıl yeni bir dünya düzeni kurulacağı bilinmiyor. Perde şimdi açılıyor.
Türkiye gibi dış ticarete ve teknoloji ithalatına bağımlı bir ülke için bu gelişme, Ukrayna, Filistin ve Suriye’nin yarattığı yerel krizleri gölgede bırakıyor. Bu sarsıntıda ayakta kalabilmek için küresel bir stratejik rekabet gücü oluşturmalıyız. Tarih, bu dönüşüme ayak uydurabilmek için, bilim, sanat ve teknoloji üçlüsünde güçlü olmak gerektiğini gösteriyor.
Antik Yunan’dan Abbasiler’e, Rönesans Avrupa’sından günümüz Japonya ve Güney Kore’sine kadar, bu üç alanda eşzamanlı ilerleme sürdürülebilir gücün ve refahın temelini oluşturmuştur. Bu ülkelerin rekabet stratejisi; Bilim, Sanat ve Teknoloji Merdiveni (kısaca BİSTEM) olarak özetlenebilir.
Bu yazıda önce, tarihsel ve güncel örnekler vererek, BİSTEM’in küresel rekabetteki rolünü tartışacağım. Son bölümde ise Türkiye için stratejik önerilerimi sunacağım.
Bilim, Sanat ve Teknoloji Merdiveni (BİSTEM); bir toplumun bilgi üretme, yaratıcı düşünce geliştirme ve buluşları icatlara dönüştürerek yaşam kalitesini artırma yeteneğini içeren kalkınma yoludur. BİSTEM üç sütun üzerine kurulur:
- Bilim, fen ve sosyal bilimler alanlarında bilgi üretiminin ve eleştirel düşüncenin temelidir. Araştırma altyapısı ve akademik kurumsallaşma ile beslenir.
- Sanat, tarih boyunca resim ve heykelden sinema, müzik, dijital oyunlara kadar uzanan yaratıcı üretimi kapsar. Kültürel kimliğin taşıyıcısıdır ve aynı zamanda çağın ruhunu dönüştürme gücüne sahiptir.
- Teknoloji, bilimsel ve sanatsal birikimin uygulamaya geçirilmesini sağlar. Mühendislik, mimarlık ve dijital üretim gibi alanlar üzerinden yaşam kalitesini doğrudan etkiler.
Bu üç alan yalnızca birbirini tamamlamakla kalmaz, aynı zamanda alanların arakesitinde oluşan iş birlikleriyle sinerji yaratır. BİSTEM ile, bilimsel merak, sanatsal yaratıcılık ve teknolojik becerinin birlikte geliştiği toplumların sadece ekonomik değil, kültürel ve stratejik üstünlük kazanır. Bilgi, görgü ve beceri, küresel rekabet gücünün temelini oluşturur.
Leonardo da Vinci’nin bilimsel buluşları, mühendislik tasarımları ve sanat eserleri BİSTEM’in en güzel örnekleridir. Günümüzde de verimli arakesitte çalışan uzmanlar, uzay araçları, robotlar, bilgisayar oyunları ve akıllı telefonlar geliştiriyorlar.
Tarih boyunca bilim, sanat ve teknolojide eş zamanlı gelişme gösteren medeniyetler kalıcı izler bırakmış, bu üç alandaki zayıflama ise çoğu zaman gerileme sinyali olmuştur. Aşağıdaki tabloda, çeşitli medeniyetlerin BİSTEM alanındaki örneklerini görülebilirsiniz.
Ancak tarih boyunca BİSTEM ile yükselen medeniyetleri, barbarların yıkmaya çalıştığını görüyoruz. Bu saldırılar nedeniyle, özellikle İslam medeniyetinin çok zarar gördüğünü söyleyebiliriz. 13. yüzyılda Moğollar, Bağdat’taki bilim merkezlerini ve kütüphaneleri yok ederek binlerce el yazmasını Dicle’ye atmıştı. 15. yüzyılda İspanyollar Endülüs’te bilimsel ve sanatsal mirası yok etti. Osmanlı’da ise Takiyeddin Rasathanesinin yıkılması İslam dünyasında BİSTEM’e tırmanışı sonlandırdı.
20. yüzyılda da BİSTEM’e saldırılar sürdü:
- Naziler, Polonya’da üniversiteleri kapattı, aydınları tasfiye etti.
- Japonya, Kore’de dilini, sanatını ve teknik eğitimi sistemini yok etmeye çalıştı.
- Sovyetler, Baltık ülkelerinde bilim ve sanat kurumlarına saldırdı.
- Çin’de Mao’nun Kültür Devrimi, bilim insanları ve sanatçıları hedef aldı, kitaplar yakıldı, aydınlar tarlalarda çalıştırıldı.
Avrupa’da iki dünya savaşı nedeniyle şehirler yakılıp yıkılıp BİSTEM sarsıldığında, pek çok nitelikli insan kıtayı terk etti. ABD, insan kaynaklarını zenginleştirmek için bu göçlerden yararlandı. Nazi Almanyası’ndan ve Sovyetler’den gelen bilim insanlarına ABD üniversitelerinde ve araştırma merkezlerinde görev verildi. Atom bombası gibi büyük projeler onların desteği ile yapılabildi.
ABD’nin kültürel atılımı da benzer şekilde oluştu. Yeni binalarda sanat eserlerine %1 bütçe ayrıldı ve göçmen sanatçılara özel imkanlar tanındı. CIA destekli kültürel stratejiler sayesinde modern sanat ve özellikle soyut dışavurumculuk akımı yükselişe geçti.
Bilim, sanat ve teknoloji yalnızca kendi içlerinde değil, alanlar arasındaki arakesitlerde birbirleriyle etkileşerek de büyük sıçramalara yol açmıştır. Disiplinler arası geçişler, çoğu zaman beklenmedik buluşların kapısını aralamıştır. Aynı zamanda farklı medeniyetlerin arasındaki temaslar da bu alanları zenginleştirmiştir.
Bilim ile sanatın arakesitindeki gelişmeler:
- İbnü’l Heysem’in optik kuramı, Rönesans ressamlarının perspektif anlayışını şekillendirdi.
- Kimyager Chevreul’ün renk kuramı, Monet, Seurat ve Van Gogh’un paletini etkiledi.
- Leonardo da Vinci’nin kadavra çizimleri, modern anatomiye öncülük etti.
- Goethe’nin “Renk Teorisi” bilim insanlarına ilham verdi.
- Alexander Fleming, mikroplarla resim yaparken penisilini keşfetti.
Bilim ve teknolojinin arakesitindeki gelişmeler:
- Elektriğin keşfi telefon, motor ve aydınlatma sistemlerine zemin hazırladı.
- DNA’nın yapısının çözülmesi, gen mühendisliğinin yolunu açtı.
- Galileo teleskop ile modern astronominin temelini attı.
- Leeuwenhoek’in mikroskobu mikrobiyolojiyi başlatmıştı.
Teknoloji ile sanatın arakesitindeki gelişmeler:
- Matbaanın icadı yazılı ve görsel kültür devrimini tetikledi.
- Jules Verne’in romanları, hayal gücünü mühendislikle buluşturdu.
- Günümüzde yazılım, yapay zeka ve dijital platformlar, sanatın sınırlarını genişletiyor.
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, bilim, sanat ve teknoloji üç ayrı yol değil; aynı merdivenin birbirini destekleyen sütunlarıdır. BİSTEM, bu alanlar arasındaki etkileşimin kurumsallaştığı toplumlarda en yüksek potansiyeline ulaşır.
Soğuk Savaş’ın ardından Samuel Huntington, “Medeniyetler Çatışması” kitabında küresel düzenin artık ideolojik değil, sosyokültürel temeller üzerinden şekilleneceğini ileri sürmüştü. Jared Diamond ise “Yükseliş” ve “Çöküş” kitaplarında, medeniyetlerin çevresel ve yönetsel tercihlerle ya yükseldiğini ya da yok olduğunu anlattı. Acemoğlu ve Robinson, “Ulusların Düşüşü”nde başarısızlıkların arkasında kurumsal zayıflıkların yattığını öne sürdü.
Medeniyetlerin kaderini belirleyen, yalnızca ekonomik büyüme ile değil; bilim, sanat ve teknolojinin birlikte gelişmesiyle mümkündür. Günümüzde BİSTEM, ülkeler arasındaki rekabeti belirlemeye devam ediyor.
Günümüzde BİSTEM’de başarılı olan ülkelerin, geliştirmeye devam ettikleri alanları tanımaya çalışalım.
Fareed Zakaria “Post Amerikan Dünya” kitabında, ABD’nin küresel liderliğinde dünyanın temel sorunlarına çözüm bulunamadığını öne sürdü. Bu nedenle, Çin ve Hindistan’ın güçlenmeye başladıklarından bahsetti. BİSTEM perspektifinden onların tırmanışa geçtiklerini söyleyebiliriz.
Çin, düşük maliyetli üretimden yüksek teknolojiye geçerken, aynı zamanda genetik mühendislikten modern sanata kadar birçok alanda iddiasını ortaya koyuyor. Hindistan ise yazılım, uzay teknolojisi ve dijital kimlik sistemleriyle bilim ve teknoloji cephesinde ciddi ilerleme sağladı. Her iki ülke de kültür ekonomisini geliştirmek için çaba gösteriyor.
Dünya Bankası’nın 2024 tarihli raporu, gelişmekte olan ülkelerin büyüme ivmesini kaybederek Orta Gelir Tuzağına saplandığını ve yüksek gelirli ekonomilere geçişte zorlandığını öne sürüyor. Sorunun, teknolojik kapasite ile sınırlı olmadığını işaret ediyor. Özgün bilgi üretimi ve yaratıcı beşeri sermaye yetersizliğine vurgu yapıyor.
Aslında, gelişmekte olan ülkelerin, küresel değer zincirinde neden düşük gelir mahkum olduklarını anlamak için onlara BİSTEM perspektifinden bakmayı gerektiriyor. Bu ülkelerde sıklıkla rastlanan sorunları aşağıda görebilirsiniz:
- Eğitim sistemleri bilimsel ve sanatsal potansiyeli açığa çıkaramıyor.
- Üniversiteler sanayi iş birliğine hazır değil. Mükemmeliyet merkezleri yok.
- ArGe kaynakları dağınık ve etkisiz kullanılıyor.
- Bilimsel yayınlar ve ticarileşebilen patentler yetersiz kalıyor.
- Kültür ekonomisi zayıf kalıyor.
- Nitelikli insanlar yurt dışına göç ediyor.
Bu sorunlar nedeniyle, pek çok ülke küresel değer zincirinde emek yoğun halkalarda görev yapıyor. Akıllı telefon üretimi ilginç bir örnek olabilir. Bir akıllı telefonun satış fiyatının yaklaşık %30’u marka sahibi şirkete giderken, montajı yapan şirkete düşen pay sadece %4 civarındadır. Benzer şekilde, tekstil, tarım ve montaj sektörlerinde emek yoğun işler az gelişmiş ülkelerde gerçekleştirilirken, tasarım, yenilik ve marka geliştiren ülkeler aslan payını alır. (Değer Zincirinin Evrimi, Çelik Kurtoğlu, Efil Yayınevi)
Malezya, küresel değer zinciri konusunda çok ilginç bir örnek oluşturuyor. Son yıllarda bu ülke, küresel teknoloji devlerinin üretim merkezine dönüşerek yüksek teknoloji ürün ihracatında olağanüstü bir yükseliş sağladı. Ancak bu gelişme, Malezya’nın bilimsel yayınlarda ve patent sayılarında henüz ciddi bir artış sağlamadı.
Özetle, bilimsel, sanatsal ve teknolojik yenilik üretemeyen toplumlar, yüksek katma değer üretmek yerine, üretim zincirinin bir halkasına bağlanıp kalıyor. BİSTEM’de yükselemeyen ülkeler için küresel üretim düzeni çıkmaz sokağa dönüşüyor.
Küresel üretim zincirinden çıkmayı başaran ülkelerin “imovasyon” (imitasyon ile inovasyon, taklitle başlayan yenilik) ile yenilik aşamasına ulaştığını biliyoruz. Japonya ve Kore sanayisinin verimlilik ve kalite aşamasından sonra “imovasyon” kullanarak yenilik basamağına çıktığını yazmıştım. Çin de bu yolu izleyerek gelişmeye devam ediyor. (https://t24.com.tr/yazarlar/talat-ciftci/cin-in-kalkinma-stratejisi-imovasyon,48717)
Özet olarak, küresel üretim zincirindeki düşük katma değerden kurtulmanın yolunu, Verimlilik-Kalite-Yenilik (VKY) stratejisi olarak tanımlayabiliriz. Küresel rekabet için sanayi stratejisinde VKY’nin yerini başka bir yazıda tartışmayı planlıyorum.
Son dönemdeki küresel gelişmeler, Türkiye tarafından çok yönlü bir stratejik dönüşüm fırsatı olarak değerlendirilmelidir. Dış ticaret açığı yanında yüksek teknolojinin ihracattaki payının %3 civarında olması önemli bir sorun. Bu tablo, Türkiye’nin BİSTEM yaklaşımıyla kendini yeniden yapılandırmasını gerektiriyor. Bu çerçevede, sanayimizin de küresel katma değer zincirindeki düşük gelir halkalarından kurtulması gerekiyor. Bu amaçla, BİSTEM için neler yapılabileceğini tartışalım.
Türkiye’de bilimsel altyapıdaki sorunlar, ortaöğretim düzeyinde başlamaktadır. Uluslararası PISA testleri, öğrencilerin temel bilim alanlarında düşük seviyelerde olduğunu göstermektedir.
Gelişmiş ülkelerde orta öğrenimde kullanılan, fen bilimlerine, mühendisliğe ve sanata giriş derslerinden oluşan STEAM (Science, Technology, Engineering, Art & Mathematics) modeli, BİSTEM için temel oluşturuyor.
Son yıllarda üniversitelerde temel bilim bölümlerinin kapatılması, Ar-Ge kaynaklarının dağılması ve akademik yayın kalitesinin zayıflığı dikkat çekmektedir. Bu tabloyu, nitelikli beyinlerin göçü tamamlamaktadır.
Bilimsel okuryazarlık ve üretkenlik için öneriler şunlardır:
- Lisansüstü eğitim almış öğretmenler ortaöğretimde STEAM dersleri vermek üzere görevlendirilmelidir.
- Küresel sıralamalar girebilen seçkin üniversiteler oluşturularak, onların bünyesinde mükemmeliyet merkezleri kurulmalıdır.
- ArGe bütçesi stratejik alanlarda uzmanlaşan merkezlere yönlendirilerek küresel ölçekte yayın ve ticarileşebilir patent üretimi sağlanmalıdır.
- Küresel sıralama dışında kalan üniversiteler, meslek yüksekokulu gibi yerel odaklı eğitim kurumlarına dönüştürülmelidir.
2000’li yıllarda Türkiye’de ilköğretimden öğretmen okullarına kadar sanat dersleri azaltılması, sanat eğitimini zayıflatmıştır. Oysa sanatsal birikim hem estetik bilinç hem de inovasyon kültürü açısından kritik önemdedir. Türkiye’nin sahip olduğu sosyokültürel zenginliklerden yararlanarak sanatsal okur yazarlık oluşturmak ve kültür ekonomisini güçlendirmek için öneriler:
- İlk ve ortaöğretimde STEAM modeli çerçevesinde sanat eğitimi güçlendirilmelidir.
- Yaratıcı endüstrilerde yazılım ve yapay zeka kullanımı teşvik edilerek kültür ekonomisi güçlendirilmelidir.
- Çağdaş sanatçılarla iş birliği içinde, dijital sanat ve kültür ihracatı desteklenmeli.
Yüksek teknoloji ihracatımızın düşük kaldığı yukarıda ifade edilmişti. Türkiye, çip, robotik, biyoteknoloji ve yapay zeka gibi alanlarda teknoloji geliştirmekte ve yabancı yatırım çekmekte zorlanmaktadır. Bu sorunun nedenleri arasında bilimsel ve teknolojik inovasyon altyapısı ve yatırım ortamı ile ilgili sorunlar yer alır.
Sanayimizde teknolojik katma değeri artırmak için öneriler:
- Seçkin üniversitelerin sanayi ile iş birlikleri, teknoparklar ve ortak Ar-Ge projeleriyle canlandırılmalıdır.
- Yüksek teknoloji alanlarında sanayide ve ArGe bölümlerinde çalışabilecek mühendisler yetiştirilmelidir.
- Ara kademe teknik eleman ihtiyacını karşılamak için meslek lise ve meslek yüksek okullarının sayıları artırılmalıdır.
- Kamu alımları yoluyla yüksek teknoloji projeleri teşvik edilmelidir.
- ArGe, teknolojik girişimcilik ve patentlerin ticarileştirme desteklenmelidir.
- Sanayide “imovasyon” yaygınlaştırılarak, şirketlerin verimlilik ve kalite basamaklarında yükselerek yenilik basamağına çıkmaları sağlanmalıdır.
Atatürk, cumhuriyetin ilk yüzyılında büyük bir eğitim ve sanayileşme seferberliği başlatmıştı. Nazi Almanya’sından kaçan akademisyenleri üniversitede görevlendirerek bilim, sanat ve teknolojide ilerlemeler kaydedilmişti. O temel üzerinden, Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar. Prof. Dr. Daron Acemoğlu ve Orhan Pamuk yetişmiştir. Leyla Gencer, Fazıl Say, Burhan Doğançay ve Refik Anadol gibi cumhuriyet dönemi sanatçıları ülkemizi dünyaya tanıtmıştır.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, evrensel standartlara uygun özgür ve yaratıcı çalışma ortamı sağlandığında Türkiye’nin BİSTEM stratejisi ile yükselme potansiyeline sahip olduğuna inanıyorum.
Küresel dengeler yeniden şekillenirken, hammadde ve ucuz işçilikle değil bilgi, beceri ve kültürle rekabet etmenin önemi giderek artıyor. BİSTEM, ekonomik büyümenin ötesinde, bir toplumun bilimsel, teknolojik ve kültürel kapasitesini birlikte değerlendiren stratejik bir kalkınma modelidir.
Küresel rekabet gücü ve sürdürülebilir refah, bu üç alan arakesitinde sinerji kurulabilmeyi gerektirir. Gençlerin yaratıcı potansiyelini ortaya çıkaran bir eğitim sistemi, özgün eserler üreten araştırma ekosistemi ve kültürel üretimi destekleyen bir strateji bu sürecin anahtarıdır.
Kısaca, Türkiye, sürdürülebilir gelişme ve refah sağlamak için BİSTEM’de ulusal yükseliş seferberliği başlatmalıdır. Bu kapsamda, sanayimiz de küresel katma değer zincirinden yüksek gelir sağlamak üzere, verimlilik, kalite ve yenilik (VKY) alanlarında mükemmeliyeti hedeflemelidir.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Türkiye, bilim, sanat ve teknoloji merdiveni (BİSTEM) ile geleceğe tırmanacaktır.
Talat Çiftçi kimdir?Prof. Dr. Talat Çiftçi; İTÜ, Rutgers, Chapman ve Işık Üniversitelerinde kimya mühendisliği, biyoteknoloji, iş idaresi ve nöroestetik dallarında eğitim aldı. ABD’de BristolMyers ve Türkiye’de Pakmaya, Eczacıbaşı, Bozlu Holding gibi şirketlerde yönetim konumlarında çalıştı. Bahçeşehir ve Altınbaş Üniversitelerinde rektör yardımcısı olarak görev aldı. Makale, patent ve kitapları yayınlandı. Halen stratejik yönetim danışmanlığı yapıyor. |
Ne ABD’siz bir dünya akla yatkın, ne de dünyanın geri kalanını dışlayan bir ABD sürdürülebilir. Asıl gereksinim, ABD ve Çin’in önderliğinde bütün ülkelerin ortaklaşa belirleyeceği bir küresel vizyondur
Türkiye’nin bilim eğitiminde en temel sorunlarından biri de öğretmenlik mesleğinin cazip olmaktan çıkması. Uzman öğretmen olarak temel bilim mezunlarından yararlanılmaması büyük bir eksiklik
Ülkemizde hızlı bir kalkınma hamlesi başlatabilmek için Çin’in Şenzen’de uyguladığı imovasyon stratejisini örnek alabiliriz. Bu yaklaşım bize, uluslararası patent ve faydalı modellerle desteklenen markalar oluşturmayı sağlayabilir
© Tüm hakları saklıdır.