21 Nisan 2025
Farklı dillerde, farklı kültürlerin ritimleriyle derinleşen, müziğin özüne tutkun bir sanatçı: Elif Sanchez. Berklee College of Music mezunu olan ve müzikal kimliğini Anadolu'nun ezgileri ile Latin Amerika'nın sıcaklığında buluşturan Sanchez ile hayatı, müziği ve yeni albümü "Stages of Love" üzerine konuştuk. Müzisyen bir ailede büyümenin yarattığı iç disiplin, çok kültürlü bir müzik eğitiminin kazanımları, aşkın hem güçlü hem de kırılgan yönleri ve sanatçının toplumsal sorumluluğuna dair söyleşimize buyurun…
Merhaba Elif Hanım, müzisyen bir ailede büyümenin, müziğin bir gelenekten çok bir yaşam biçimi olmasının kazanımları ve zorlukları, size neler kazandırdı? Belki de zorlukları da olmuştur.
Elif Sanchez: Nefes almak gibiydi. Evimizde sessizlik hiç olmazdı, hep müzik vardı. Müzik hiçbir zaman sadece bir meslek değil, ailem için hayatımızın bir parçasıydı. Bu ortamda büyümek ve öğrenmek tabii çok güzeldi ama zorlu kısımları çok fazlaydı.
Mükemmeliyetçilikle büyümek bazen zorlayıcıydı; evde herkes müzisyen olunca, hata yapma alanım çok azdı. Bu da beni biraz zorladı ama aynı zamanda bugüne kadar başardığım çoğu şeyi o disipline borçluyum. O disiplin sayesinde şimdi daha güçlü ve odaklanmış bir sanatçı olduğumu düşünüyorum.
Berklee gibi prestijli bir okuldan mezun oldunuz. Orada sizi özellikle etkileyen, bugün hâlâ taşıdığınız bir ders ya da deneyim oldu mu? Hayat bakışınıza da dokunan…
Elif Sanchez: Berklee ve Amerika'ya taşınma deneyimi benim için gerçekten bir dönüm noktası oldu. Ama Berklee'nin bana kazandırdığı en önemli şeylerden biri, dünyanın farklı yerlerinden gelen müzisyenlerle bir araya gelme fırsatıydı. Farklı kültürler, diller ve müzikler, ufkumu gerçekten genişletti. Her birinin bana kattığı farklı bir bakış açısı oldu ve müziğimi daha zengin, daha çeşitli hale getirdi. Bu çeşitlilik, müziğe ve hayata bakışımı değiştirdi.
Ve yine çok önemli şeylerden biri, akışa bırakmayı orada öğrendim. Mükemmeliyetçiliği bir kenara bırakıp, hayatın akışına kendimi bıraktım. Bu, bana büyük bir özgürlük sundu. Merakım ve içsel dürtülerim, beni bir sonraki yolculuğuma taşıdı. Her anı keşfederek, her deneyimi kucaklayarak ilerlemeyi öğrendim. Bu süreç, müzikle olan ilişkimi derinleştirdi ve hayatı daha açık fikirli bir şekilde kucaklamamı sağladı.
“Stages of Love” albümünüz, bir tür duygusal ve varoluşsal yolculuk gibi… Siz neler söylemek istersiniz?
Elif Sanchez: Bu albüm, benim için bir yüzleşmeydi. Kendi şarkılarımı ilk defa paylaşıyor olmam ve bunun aşk gibi çok kişisel ve kırılgan bir tema üzerine olması, benim için büyük bir adımdı. İlk defa içgüdülerimi yüzde yüz dinleyerek, kimseye aldırış etmeden yaptığım bir albüm oldu. Her adımı atarken, bir yandan çok kolay ama bir o kadar da zor bir süreç yaşadım. Birçok kez raflara kaldırdığım duyguları sonunda ortaya çıkardım ve tabii ki onlarla yüzleşmek hiç kolay değildi. Bu albüm, sadece müzikle değil, kendimle de derin bir bağ kurmamı sağladı.
Albümde aşkın sadece güzel yanlarını değil, kırılgan, yıkıcı taraflarını da cesurca anlatıyorsunuz. Sizce aşk, insanı güçlendiren bir şey mi yoksa daha çok savunmasız mı bırakıyor?
Elif Sanchez: Aşk, hem güçlendiren hem de savunmasız bırakan bir şey bence. Aşk, bize açıkça tanımlayamayacağımız binlerce duygu yaşatıyor. Bazen bizi en yüksek dağın tepesine çıkarabiliyor, bazen de okyanusun en karanlık köşelerinde kaybedebiliyor. Ama her his, insana gerçekten yaşadığını hissettiriyor. Aşkın her evresi güzel, ama o anları yaşarken onları görmek bazen zor olabiliyor. Albümümde de, aşkın sadece güzel yanlarını değil, o zorlu, kırılgan anlarını da cesurca paylaştım. Çünkü aşk, her yönüyle insanı şekillendiriyor ve her aşama, kendimizi daha derinlemesine tanımamıza yardımcı oluyor.
Malum, bugün ilişkiler hızla yaşanıyor, dijitalleşiyor ve çoğu zaman yüzeyde kalıyor. Siz bu değişimi nasıl gözlemliyorsunuz? Albümünüzü yüzeyselliğe karşı bir eleştiri mi yoksa bir alternatif mi olarak okumalıyız?
Elif Sanchez: Aslında albümüm bir eleştiri ya da doğrudan bir alternatif sunma çabası değil. Daha çok, benim penceremden aşkı nasıl gördüğümü, nasıl yaşadığımı ve yaşamak istediğimi yansıtıyor. Aşk zaten doğası gereği anlık, yoğun ve tutkulu bir duygu. Ama zamanla dönüştüğü şey sevgi oluyor — yani emek, çaba ve her gün yeniden yapılan bir seçim. Ben bu dönüşümü, aşkın o ilk heyecanından başlayarak, kırılganlıklarıyla, iniş çıkışlarıyla ve en gerçek hâliyle anlatmaya çalıştım. Bu yüzden albüm, bir tepki değil; daha çok bir iç yolculuğun ve duygularla kurduğum bağın müzikal bir ifadesi.
Türkçe, İngilizce ve İspanyolca şarkılar yazmak, her biriyle başka bir duygu dünyasına geçiş yapmak gibi geliyor kulağa. Bu diller nasıl kapılar açıyor? Hangi duyguların hangi dille ifadesi daha kolay?
Elif Sanchez: Her dilin kendine özgü bir ritmi, rengi ve duygusal tonu var. Türkçe, benim ana dilim olduğu için en içten, en çıplak duygularımı onunla ifade edebiliyorum. Beni ben yapan, çocukluğumdan beri içimde biriken duyguların dili. En kırılgan hâlim, genelde Türkçe’de ortaya çıkıyor. İngilizce ise daha evrensel bir alan açıyor bana. Kendimi biraz daha dışarıdan gözlemleyerek, daha soyut ya da şiirsel anlatımlara gidebiliyorum. Belki de farklı kültürlerle bağ kurma ihtiyacıyla, İngilizce bana daha geniş bir ifade alanı sunuyor. İspanyolca ise çok tutkulu, çok sıcak bir dil. Melodilerle neredeyse dans eden bir yapısı var ve bu da yazarken beni çok besliyor.
Her dilde başka bir “ben” ortaya çıkıyor sanki. O yüzden çok dilli şarkılar yazmak benim için sadece teknik bir tercih değil, duygusal bir yolculuk. Hangi duyguyu hangi dille daha rahat ifade ettiğim, o an hissettiğim şeye göre değişiyor ama çoğu zaman duygu, dili kendi kendine seçiyor zaten.
Müziğinizdeki Anadolu ve Latin Amerika’dan devam edelim; sizce bu iki coğrafyanın duygusal ortaklığı nedir?
Elif Sanchez: Anadolu’nun ezgileriyle Latin Amerika’nın sıcaklığı… Her iki coğrafyanın da hayatımda çok özel bir yeri var. Anadolu’nun derinliği, hüzünle yoğrulmuş türküleri, çocukluğumdan beri içimde. Latin müziği ise sonradan keşfettiğim ama içimde çok güçlü bir yer edinen bir dünya; ritmi, tutkusuyla beni kendine çeken bir yer. Bu iki kültürü duygusal olarak ortak kılan şey bence samimiyet. Her iki coğrafyada da insanlar duygularını saklamadan, içlerinden geldiği gibi yaşıyorlar. Aşk, acı, özlem, sevinç... Hepsi çok derin ama aynı zamanda çok gerçek. Bu dürüstlük ve duygularla bağ kurma hali beni çok etkiliyor. O yüzden müziğimde bu iki dünyanın buluşması, aslında benim içsel dünyamın bir yansıması gibi. Her iki kültür de beni ben yapan parçalar ve bu yüzden bir araya geldiklerinde, bana ait bir bütünlük hissi doğuyor.
Uluslararası sahnede yer almak, ister istemez kültürel bir temsil sorumluluğu da getiriyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Elif Sanchez: Bu sorumluluğun farkındayım ve açıkçası bunu yük gibi değil, bir köprü kurma fırsatı olarak görüyorum. Kendi kimliğimi, köklerimi müziğimin merkezinde tutmaya özen gösterdim ama bunu yaparken kendimi sınırlamak yerine, daha çok nasıl evrensel bir dil yaratabilirim diye düşündüm. Dikkat ettiğim en önemli şey ise samimiyet. Kültürel bir temsil yaparken en güçlü şeyin, kalpten gelen ve kendine has olan bir ses olduğunu düşünüyorum. Çünkü ne kadar gerçek olursanız, o kadar evrensel olabiliyorsunuz.
Javier Limón ve Kenan Doğulu gibi isimlerle ş birlikleriniz oldu. Bu ortaklıklar da bir tür ilişki süreci aslında… Albümdeki aşkın evreleri gibi. Bu süreçlerde sizi geliştiren ya da zorlayan durumlar neydi?
Elif Sanchez: Aslında değindiğiniz gibi, bu tür iş birlikleri de birer ilişki; içinde güven, iletişim, uyum ve bazen de çatışma barındırıyor. Tıpkı aşkın evreleri gibi… Bana ilham veren, onların müziğe karşı hâlâ korudukları o çocuksu heyecan ve pozitif yaklaşımları oldu. Javier de Kenan da alanlarında çok deneyimli, büyük isimler ama ikisinin de ortak özelliği, müziğe tutkuyla ve oyun oynar gibi yaklaşmaları. Bu, bana çok ilham verdi çünkü bazen disiplinin ve hedeflerin arasında o ilk heyecanı unutabiliyoruz. Zorlayıcı olan kısımsa, kendi iç sesimi kaybetmeden, o büyük isimlerin dünyasına dahil olabilmekti. Kendi kimliğimi korurken, ortak bir dil yaratmak bazen ince bir denge gerektiriyor.
Elif Sanchez: Müzik endüstrisinde artık her şey çok hızlı… Üretiliyor, tüketiliyor, unutuluyor. Siz bu hız çağında kendi sesinizi korumayı, özgün kalmayı nasıl başarıyorsunuz?
Müziğe hiçbir zaman sadece dinlenmek ya da “trend” olmak için yaklaşmadım. Benim için müzik, bir şeyleri hissettirmek, anlatmak ve kalıcı bir iz bırakmakla ilgili. O yüzden bu hız çağında özgün kalabilmenin tek yolu, içten geleni yapmaya devam etmek diye düşünüyorum. Ben dinlenme çabasıyla değil, gerçekten bir şey anlatma, bir duyguya dokunma ve sanat yapma çabasıyla yola çıkıyorum. Bazen bu, daha yavaş ilerleyen bir yol olabilir ama benim için önemli olan, bir şarkının birilerinin hayatında gerçek bir yere dokunması. Kendi sesimi koruyabilmemin en büyük sebebi de bu: başkalarına benzemeye çalışmadan, iç sesimi dinlemeye devam etmek. Günün sonunda hız geçici.
Albümdeki şarkılar, sizin kişisel deneyimlerinizden doğan içsel notlar mı? Yoksa daha evrensel hikâyelere alan açmak mı istediniz?
Elif Sanchez: Tamamen kendi kişisel deneyimlerimden doğdu. Hepsi, içimden geçenleri, yaşadıklarımı, bazen de söyleyemediklerimi notalara döktüğüm birer içsel not aslında. Yazarken ne evrensel olma kaygısı taşıdım ne de birilerine hitap etme çabasıyla hareket ettim. Tamamen içgüdüsel ve samimi bir süreçti. Ama şuna da inanıyorum: Ne kadar kişisel olursa, o kadar evrensel olabiliyor bazen. Çünkü duygular hepimizin ortak paydası. Aşk, kırgınlık, özlem, hayal kırıklığı... Bunları kendi penceremden anlattım ama bir şekilde dinleyenler kendi hikâyelerini bulabiliyor içinde. Bu da müziğin en büyülü tarafı bence.
Bugün dünyada çok fazla kriz, kutuplaşma, kırılma var… Sizce müzik bu karmaşanın içinde nasıl bir rol üstlenebilir? Bir sanatçının bu dünyaya karşı sosyal sorumluluğu sizce nerede başlıyor?
Elif Sanchez: Bence müzik, bu karmaşanın içinde hâlâ insanları bir araya getirebilen en güçlü köprülerden biri. Dil, din, kültür fark etmeksizin bir duyguyu paylaşmamıza, aynı anda aynı şeyi hissetmemize izin veriyor. Dünya bu kadar gürültülüyken müzik, bazen bir duraklama, bazen bir nefes, bazen de bir başkaldırı oluyor. Yani hem sığınacak bir yer hem de bir uyanış anı yaratabiliyor.
Sanatçının sosyal sorumluluğu ise bence önce kendine karşı dürüst olmakla başlıyor. Ne hissediyorsak, ne yaşıyorsak onu sahici bir şekilde anlatmakla. Sonra da bu sahiciliği paylaşmakla... Çünkü bir şeyleri değiştirmek için illa büyük laflar etmek gerekmiyor; bazen bir şarkı, bir melodi birinin kalbine dokunup onu iyileştirebilir ya da düşündürebilir.
Müzik dışında sizi besleyen, hiç beklenmedik bir anda ilham veren ya da size iyi gelen bir tutkunuz var mı?
Elif Sanchez: Yeni yerler görmek, farklı insanlarla tanışmak ve onların hikâyelerini dinlemek de beni besleyen bir başka tutku. Her gittiğim yer, müziğimi ve dünyaya bakış açımı şekillendiriyor. Her an, her deneyim bir ilham kaynağı olabilir ve müziğimi ona göre yeniden kurgulamak, kendimi yeniden keşfetmek çok iyi geliyor.
Son olarak, eğer albümünüzü bir renkle, hayatınızı da bir şarkıyla tarif etmeniz gerekse, hangilerini seçerdiniz?
Elif Sanchez: Bu albüm bana turuncu ve kahverengiyi çağrıştırıyor. Turuncu, kırmızı kadar iddialı değil ama aslında ateş yanarken gördüğümüz o gerçek renk—hem sıcak hem de tutkulu. Albümdeki duyguların içtenliği ve o dalgalanan enerji, tam da turuncunun hissettirdiği gibi. Kahverengi ise bana toprağı anımsattı; o yüzden bu albüm için çok uygun geldi. Çünkü toprakla biriz aslında… Bedenimiz, ruhumuz ve hissettiğimiz her şey orada başlıyor. O yüzden de albüm kapağını bu renklerde seçtim. Hayatımı tek bir şarkıyla tarif etmem zor ama her şeyi romantikleştirmeyi severim — içinde biraz drama da olsun isterim açıkçası. O yüzden hayatım bir film olsaydı, fon müziği muhtemelen Julie London’ın “Round Midnight”ı olurdu.
Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.
Elif Sanchez Hakkında:
Müzisyen bir ailede doğan Elif Sanchez, 10 yaşına kadar ailesinden aldığı müzik eğitiminin ardından İstanbul Devlet Konservatuvarı’ndan üstün başarı ödülüyle mezun oldu. 2017’de Bill Pierce Ödülü ve Akdeniz Müzik Enstitüsü Ödülü’ne layık görülen sanatçı, Berklee College of Music’teki eğitimiyle müziğini uluslararası bir boyuta taşıdı.
2021 yılında yayımladığı ilk albümünde Türk Halk Müziği, klasik müzik ve caz eğitimini harmanlayarak Anadolu ve Azerbaycan coğrafyasının sevilen türkülerini kendine özgü bir üslupla seslendirdi. Ardından, 11 Grammy Ödüllü besteci ve prodüktör Javier Limón’un prodüktörlüğünde hazırlanan ikinci albümü Mi Voz’da Kenan Doğulu ile seslendirdiği “Vuelve (Kurşun Adres Sormaz Ki)” büyük ilgi gördü.
Paul Sanchez ile birlikte seslendirdiği “Tres Palabras” ve Javier Limón’un Viajeras albümünde yer alan “A Donde Te Has Ido”nun ardından, Selami Şahin’in 57. sanat yılına özel yayımlanan Selami Şahin Şarkıları 1 albümünde “Benim İçin Öldün Artık” şarkısına getirdiği yorumla dikkat çekti. Sanchez, dünyaca ünlü piyanist Alfredo Rodriguez ile birlikte Madrid Caz Festivali’nde sahne aldı ve birlikte kaydettikleri “Bésame Mucho” şarkısını da tekli olarak müzikseverlerle paylaştı.
Son olarak “Stages of Love” albümüyle dinleyicisini duygusal bir keşif yolculuğuna davet eden sanatçı, albümünü şu sözlerle tanımlıyor:
“Stages of Love bir yolculuk, bir keşif, bir dönüşüm. Bu albümde aşkın hem kudretli hem kırılgan yüzünü anlattım. Her bir parça, tıpkı bir aynanın farklı açıları gibi, duygusal bir yansıma yaratıyor. Bu albüm sadece müzikseverlere değil, aşkın izlerini taşıyan herkese hitap ediyor.”
Sümeyra Gümrah kimdir? Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu. Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi. 2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı. Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor. |
Bir şehrin ruhundan doğup dünya sahnelerine yayılan, hem kaybı hem arzuyu aynı anda fısıldayan bir müzik... Buenos Aires’in uykusuz gecelerinden çıkan bu duygusal hafıza dili, şimdi beş farklı kültürden gelen beş müzisyenin ellerinde yeniden şekilleniyor
Vasko Atanasovski: “Modern müzikal mitin kahramanları, yalnızlığa çekilmek yerine topluluğa can vermeye çalışan cesur ruhlardır”
"Festivalin başarısı kurgulandığında bellidir. Olağanüstü bir durum yaşanmadığı sürece perde açılışında başarıyı kutlamaya başlarız"
© Tüm hakları saklıdır.