19 Eylül 2016

Şeker endüstrisi yağı nasıl suçlu çıkardı?

“Bugünün standartlarına göre, davranışlarının çok kötü olduğunu söylemeliyiz”

Bu yazı 12 Eylül 2016 tarihli The New York Times'ta yayımlanmıştır.

** Çeviren: Zeynep Hatun
                   Şükrü Hatun

Yeni yayımlanan belgelere göre, şeker endüstrisi, 1960’larda bilim adamlarına şeker ve kalp hastalıkları arasındaki ilişkiyi önemsiz göstermeleri ve onun yerine doymuş yağları suçlu göstermeleri için para ödedi.

University of California, San Francisco’daki (U.C.S.F) bir araştırmacının ortaya çıkardığı ve  geçen Pazartesi günü  JAMA Internal Medicine’da yayımlanan şeker endüstrisinin iç belgelerine göre, son elli yılda, bugünün diyet önerileri de dahil,  beslenme ve kalp hastalıkları ilişkisi üzerine yapılan araştırmalar çoğunlukla şeker endüstrisi tarafından şekillendirilmiş olabilir. U.C.S.F’de tıp profösörü ve JAMA Internal Medicine’da yayınlanan makalenin yazarı Stanton Glantz, “ Şeker endüstrisi, şeker tartışmasını on yıllardır raydan çıkarmayı başardı” diyor.

 

50.000 dolara yazılan makale

 

Belgelerde, ticari bir grup olan Sugar Research Foundation’ın (Şeker Araştırma Vakfı), şimdiki adıyla Sugar Association’ın (Şeker Birliği), Harvard’lı bilim adamlarına 1967’de, şeker, yağ ve kalp hastalıkları üzerine bir “review makale” (belli bir konuda yayınlanan çalışmaları gözden geçiren ve o konuda “otör” olanlar tarafından yazılan derleme makale) yazmaları için bugünün parasıyla 50.000 Amerikan dolarına denk gelen bir para ödediği ortaya çıkıyor. Bu “review makale” de kullanılan çalışmalar “Şeker Araştırma Vakfı” tarafından tek tek seçiliyor ve bu haliyle  prestijli  tıp dergisi New England Journal’da (NEJM) basılan makale, şeker ve kalp sağlığı arasındaki ilişkiyi minimize ediyor ve suçu doymuş yağa yüklüyordu.

JAMA’da yayınlanan ve şekerin kalp hastalıkları üzerindeki etkisini önemsiz kılan belgeler elli yıl öncesine ait olsa da, daha güncel raporlar besin endüstrisinin beslenme bilimi üzerindeki etkisinin sürdüğünü gösteriyor. Geçtiğimiz yıl New York Times’da yayımlanan bir habere göre, dünyanın en büyük şekerli içecek üreticisi olan Coca-Cola’nın, şekerli içecekler ve obezite arasındaki ilişkiyi önemsiz göstermeyi hedefleyen araştırmacılara milyonlarca dolarla destek verdiği ortaya çıkarıldı. Bu Haziran’da Associated Press’in yayımladığı haberde ise, şeker üreticileri, şeker yiyen çocukların şeker yemeyenlerden daha az kilolu olduğunu kanıtlayan araştırmacılara ödenek verdiği görülüyor.

Harvard’lı bilim adamları ve işbirliği içinde oldukları şeker endüstrisi yöneticileri artık hayatta değil. Şeker endüstrisinden ödenek alan bilim adamlarından biri olan D. Mark Hegsted, Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı Beslenme Birimi yöneticiliğine getirildi ve 1977 yılında Federal Beslenme Kılavuzu taslağının hazırlanmasına yardımcı oldu. Kılavuzun hazırlanmasına yardımcı olan başka bir araştırmacı da,  makalenin diğer yazarı ve Harvard Beslenme Birimi başkanı Dr. Fredrick J. Stare idi.

JAMA’da yayınlanan belgelere karşılık olarak, “Sugar Association” tarafından yapılan açıklamada, 1967’deki makalenin yayımlandığı sırada, tıp dergilerinde yayın yapan araştırmacıların fon kaynaklarını açıklamak zorunda olmadıklarını söyledi. Gerçekten de The New England Journal of Medicine, 1984 yılına kadar araştırmacılarına fon kaynağı açıklama kuralını getirmedi.   “Sugar Association”, başka bir açıklamasında, endüstrinin yapılan bütün araştırma aktivitelerini “daha fazla transparanlıkla yürütmesi” gerektiğini belirtirken, yine de endüstri ödenekli araştırmaların beslenme bilimi üzerinde önemli ve öğretici bir etkisinin olduğunu savundu. Açıklamada, geçtiğimiz 20-30 yılda yapılan araştırmaların, “şekerin kalp hastalıkları üzerinde önemli bir rolü olmadığını” gösterdiği de belirtildi.

 

Obezite krizi şeker tüketiminin teşvik edilmesine mi bağlı?

 

Dr. Glantz’e göre, ortaya çıkarılan bu gerçekler önemli, çünkü şekerin ve doymuş yağların potansiyel zararı üzerine olan tartışma günümüzde hala sürüyor.  Sağlık uzmanları uzun yıllardır, Amerikalıları günlük yağ alımını azaltmaya teşvik etti ve bu da birçok insanın yağca fakir, şekerce zengin yiyecekler tüketmesine sebep oldu. Bazı uzmanlar, bu durumun bugünkü obezite krizini alevlendirdiğini düşünüyor.  Dr. Glantz’in sözlerinden alıntı yaparsak; “Şeker endüstrisinin yaptığı çok akıllıcaydı; çünkü hazırladıkları bu makaleler, özellikle seçkin bir tıp dergisinde basılırsa, bu konudaki tüm bilimsel tartışmayı şekillendirebilecek potansiyele sahipti.”

Sözü edilen ve 1967’de yayınlanan makalenin yazarlarından Dr. Hegsted, yaptığı araştırmaları hükümetin beslenme önerilerini etkilemek için kullandı ve doymuş yağların kalp hastalıklarına yol açtığını vurgularken, şekeri ise “diş çürüklerine yol açan boş kalori” olarak tarif etmeyi tercih  etti. Son yıllarda American Heart Association (Amerikan Kalp Birliği), World Health Organization (Dünya Sağlık Örgütü) ve diğer sağlık otoriteleri fazla tüketilen eklenmiş şekerin kardiovasküler hastalık riskini arttırdığıyla ilgili uyarılara yer verse de, doymuş yağlarla ilgili uyarılar hükümetin diyet önergesindeki önemli yerini hala koruyor.

New York Üniversitesi ( NYU) Besin Çalışmaları ve Halk Sağlığı Bölümü’nde beslenme profesörü olan Marion Nestle, JAMA’nın 12 Eylül 2016 tarihli sayısına yazdığı “ Editorial” yazıda,  JAMA’da yayınlanan belgelerin şeker endüstrisinin, şekerin koroner kalp hastalıklarındaki majör risk faktörü olduğunu aklamak için araştırma başlattığını açık bir şekilde gösterdiğini belirtiyor.  Profesör Nestle, “Bu kadar bariz örnekler görmek çok rastlanan bir şey değil; bence bunlar ürkütücü” diyor.

Harvard T. H. Chan Public School of Health’de beslenme bölümü başkanlığı yapan Dr. Walter Willet, 1960’dan beri akademideki çıkar çatışması kurallarının bir hayli değiştiğini belirtiyor ve konu hakkında basılan endüstriyel belgeler kanıtlıyor ki, araştırmalar, endüstri kaynakları yerine kamu kaynakları ile yapılmalıdır diyor. Dr. Willet,  geçmişte araştırmacıların şeker ve yağın risklerini ölçmek için kısıtlı miktarda veriye sahip olduğunu, bugün ise, verilerin rafine karbonhidratların ve özellikle şekerle tatlandırılmış içeceklerin kardiyovasküler hastalıklar için önemli bir risk faktörü olduğunu  gösterdiğini fakat diyetteki yağ türünün de çok önemli olduğunu belirtiyor.

Halkın görüşü nasıl  manipüle edilir  ve bilim adamları bunun için nasıl kullanılır?

 

JAMA Internal Medicine makalesi, U.C.S.F’de post doktora fellow’u olan Cristin E. Kearns’in Harvard, The University of Illinois ve diğer kütüphanelerin arşivlerinde bulmuş olduğu binlerce sayfa yazışma ve başka bir çok belgeye dayanıyor.  Bu belgelerin gösterdiğine göre, 1964’de şeker endüstrisinin üst düzey yöneticilerinden biri olan John Hickson, endüstrinin üst düzey yöneticileri ile halkın görüşünü “kendi araştırma, bilgi ve yasal programları” yardımıyla manipüle etme (değiştirme-shift) planını tartışıyor.  Bu sırada yapılan araştırmalar, ülkede artmakta olan kalp hastalığı oranıyla, yüksek şeker içeren diyetler arasındaki ilişkiye ışık tutmaya başlamıştı. Aynı zamanda, aralarında Minnesota doktorlarından Ancel Keys’in de olduğu bilim adamları, bu araştırmalara rakip olarak, kalp hastalıkları için asıl risk faktörünün doymuş yağ ve kolesterol olduğunu kanıtlayacak bir teori üzerinde çalışıyordu.  Mr. Hickson, şeker ve kalp hastalığı arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalara karşın, endüstri bazlı araştırmalar yapılmasını önerdi ve bu sonuçların yayımlanmasıyla şeker endüstrisinin aleyhinde yapılan çalışmaların çürütülebileceğini söyledi. 1965 yılında, Mr. Hickson, anti-şeker araştırmalarının itibarını sarsacak bir “review makale” hazırlaması için Harvard araştırmacıları arasından bir liste oluşturdu. Hickson bu araştırmacılara günümüzde 49.000 dolara tekabül eden bir meblağ ödedi. Mr. Hickson, dikkate alınmasını istediği araştırmaları kendisi seçti ve makalenin şekerin lehinde çıkmasını istediğini açıkça belirtti.  Harvard’lı Dr. Hegsted, şeker yöneticilerine güvence verdi. Yazışmalarda Hegsted’in kendi sözleri şöyle: “İstediğiniz şeyin farkındayız ve gerekeni elimizden geldiğince yapacağız.”

Harvard’lı araştırmacılar makale üzerinde çalışırken buldukları sonuçları ve ilk taslakları Mr. Hickson ile paylaştı. Mr. Hickson ise makalenin gidişatından oldukça memnun olduğunu belirtti. Makalenin sonuç kısmında, şeker ile ilgili bir sonuca varmak için gerekli verinin yetersiz olduğuna karar kılındı ve doymuş yağ hakkındaki verilerin üzerinde duruldu. Mr. Hickson’ın araştırmanın son hali ile ilgili sözleri şöyle: “Bilmenizi isterim ki, aklımızdaki şey tam olarak buydu ve basılmış halini görmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz.”

“NEJM’da 1967’de bu makale yayımlandıktan sonra, şeker ve kalp hastalıkları üzerine olan tartışma söndü ve düşük yağlı beslenme bir çok sağlık uzmanının  desteğini kazandı.” diyor Dr. Glantz. “Bugünün standartlarına göre, davranışlarının çok kötü olduğunu söylemeliyiz” diye ekliyor.


** Ara başlıklar ve parantez içindeki bazı açıklamalar çevirenlerce eklenmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları

Sensörlerin SGK kapsamına alınması kararı için teşekkürler

Bundan sonra bu hakkın 18 yaş üstünü kapsaması, sensörler için desteğin artırılması ve insülin pompalarına adil erişim sağlanması için çaba göstermeye devam edeceğiz

Çocuklara, kreşlere ve kreş kavramına zarar vermeyin!

Çocuklar ve kreşler kutsaldır ve bir söz ederken bin kere düşünmek gerekir. Her yere musallat olan siyaset kurumu sözcüsü kelimeleri ile konuşarak lütfen çocuklara ve kreşlere dokunmayın, kreş kavramına zarar vermeyin

Diyabet tedavisinde ergenlik çağında sensörlerin ödenmesine sınır getirilemez!

Sensörlerin sadece 14 yaş altı için SUT kapsamına alınması ve ergenliğin fırtınalı döneminde kesilmesi büyük hata olur ve bilimsel değildir

"
"