Yandaş medyaya göre, 2002 yılındaki mahalle sayısı olan 16 bin 937 aynı kalsaydı, bugün her mahalleden yaklaşık beş milyoner çıkmış olacaktı. Mahalli idareler reformu ile mahalle sayısı 31 bine çıkınca bu sayı da ikiye inmiş oldu ama hiç yoktan iyidir! (Fotoğraf: Şengün Kılıç)
İkinci Dünya Savaşı yılları. İktidarda CA-HA-PE, tek parti yılları. Savaş ekonomisi içinde enflasyon yüzde 457’e kadar çıkarken, servetleri karaborsaya dayanan yeni bir zengin grubu ortaya çıkar: “Hacıağalar”. Çok partili yıllarda ise Hacıağalara bu kez Demokrat Parti’nin yarattığı “Yeni Zenginler” eklenir. Bu zenginler de Hacıağa grubu içinde değerlendirilse de nasıl Ak Parti döneminde “Beşli Çete” (BÇ) gibi ağır, oturaklı bir ad verildiyse, bence ayrı, özel bir adı onlar da hak ediyorlar. Hangi dönem olursa olsun servet hep dolar/döviz çevresinde dönüyor, tabii vasati kırk çöp için değil, ayrıcalıkla vatandaş için.
Oynak banka
Haftayı acayip hareketli kapattık. Merkez Bankası (MB) Para Politikası Kurulu (PPK) politika faizini yüzde 18'den yüzde 16'ya çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, özerk MB’ye faizi indirteceğini söylemişti, bu nedenle de herkes zaten bekliyordu indirimi ama bu kadar değil tabii. Piyasanın beklentisi, faizin 50 baz puan indirileceği yönündeydi. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” şeklindeki iktisat tarihinin bu en enteresan tezi üzerimizde test edilirken, tam da o bizim faiz indirme kararı verilirken, G30 Grubu tarafından düzenlenen çevrimiçi bir panelde İngiltere Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey’in konuşması, yükselen enflasyonu frenlemek için yıl sonundan önce İngiltere’de politika faiz artırımına gidileceği yönündeki beklentileri artırdı. Bailey özerkliğin keyfini çıkarıyor tabii. Sistemleri biraz farklı, başbakanlarının da “faiz sebep, enflasyon sonuç” gibi bir tezi olsaydı, o da Londra’dan en uzak İngiliz kolonisine çoktan şutlanmış olurdu.
Neyse, biz kendi bankamıza ve iktisat politikalarımıza dönelim.
MB Başkanı Kavcıoğlu’nun önceki faiz indirimini hariç tutarsak, son on yedi ayın MB’nın tarihindeki en hareketli dönem olduğunu söyleyebiliriz. Faiz indirimleri, artırmaları, görevden almalar, neler neler… Kavcıoğlu’ndan önceki son faiz indirimi kararı, 22 Mayıs 2020'de Murat Uysal'ın başkanlık döneminde yapılmıştı. Erdoğan’ın teorisine akılları çok yatmamış olacak ki, MB cenahı sonraki süreçte üç kez faiz artırım hamlesi yaptı. 2021’e ulaşıldığında MB daha da hareketlendi. Martta 200 baz puanlık artırım kararı, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın da koltuğundan Ankara semalarına doğru fırlatılmasına neden oldu. 21 Ekim’deki indirim kararın açıklanmasının ardından dolar/TL tüm zamanların en yüksek seviyesini gördü ve gelenek olduğu üzere de bu rekordan kimlerin faydalandığı tartışılmaya başlandı.
Vatandaş mı olacaksın?
Bu “kim yararlandı” tartışması biraz beyhude bir tartışma gibi geliyor bana. Öğrendiğinde, halk olmaktan çıkıp eşit vatandaş olacak sanki! “Nazar etme ne olur, çalış senin de olur” sözünü kimse hatırlamıyor artık. (Buradaki “çalışma” sözcüğü en geniş anlamda kullanılmıştır.)
Bu döviz işlerinden tıpkı dün olduğu gibi bugün de birileri yararlanıyor. Mesela Demokrat Parti’yi iktidara taşıyan, “Her mahallede bir milyoner yaratacağız!” vaadinin arkasında ne vardı? Ak Parti güzellemesi yapan yandaş medyada çıkan bir yazı milyoner yaratma devamlılığını anlatması bakımından eğlenceli: “Türkiye’de, 2014 sonu itibariyle bankalarda bir milyon liranın üzerinde mevduat bulunan hesap sayısı 77 bini aştı. 2002 yılındaki mahalle sayısı olan 16 bin 937 aynı kalsaydı, bugün her mahalleden yaklaşık 5 milyoner çıkmış olacaktı. Mahalli idareler reformu ile mahalle sayısı 31 bine ulaşan Türkiye’de artık her mahallede en az iki milyoner var.” (https://www.star.com.tr/pazar/menderesin-hayali-gercek-oldu-haber-1031140/)
Zonguldak’a direk ithalatı
Demokrat Parti dönemindeki milyoner yaratma operasyonlarından yararlanan saygıdeğer bir iş adamının öyküsü aradan geçen yetmiş yıla rağmen iktidar oyunlarının çağları aşan bir özeti gibi. Döviz kurlarının devlet tarafından belirlendiği bu dönemde dolar 2,80 liradır. 2,80’den ithal edilen bir malın piyasada 10 liradan satılmasının önünde de hiçbir engel yoktur.
Menderes döneminin en karakteristik vasfı da ithalat talebinin yüksekliği ve ithalat yapma şansına eren ithalatçıların hoop diye zengin olmalarıdır. Başlangıçta bu durumun çok farkında olmasa da Menderes de bir süre sonra bu servet edinme yönteminin devlet üzerinden olduğunu fark eder. Nasıl fark etmesin ki, memleketin tanınmış tüccarları, odalar birliği başkanları döviz tahsisi için kapısının önünde uzun kuyruklar oluşturmaktadır.
Zonguldak limanı, yükleme tesisleri ve merkez lavuarı inşaatı 1957’de tamamlandığında açılışı Başbakan Adnan Menderes yapar. Gezi programına göre Menderes, trenle geldiği Zonguldak’ta tesislerin açılışını yapacak, bir gece kalacak ve erkesi gün de yine trenle Ankara’ya dönecektir. 7 Ağustos’ta planlandığı gibi açılış yapılır ancak bilinmez neden, Menderes tüm programı iptal eder ve karayoluyla Ankara’ya dönüş kararı verir.
Döviz oyunları örnek olayımız, Ankara-Finlandiya-Zonguldak hattında yaşanır. Kömür havzasının geliştirilmesi için hazırlanan program 1952’de başlayıp 1954’te tamamlanacak ve 400 milyon liraya mal olacaktır.
Programının 235 milyon lirası iç finansman, 45 milyon lirası doğrudan Amerikan yardımı, 70 milyon lirası EPU (Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı) yardımı ve 50 milyon lirası da hükümet tarafından serbest döviz tahsisi ile karşılanacaktır. Buradaki anahtar ifade, “serbest döviz tahsisi.” şeklinde karşılanacaktır. 1954’e gelindiğinde bütçenin 223 milyon liralık kısmı harcanmasına rağmen proje hâlâ tamamlanamamıştır. Proje ancak 1957’de, epey bir bütçe aşımıyla tamamlanır.
Kahramanımız da bu proje kapsamında işe dahil olur. Zonguldak kömür madenlerinde kullanılmak üzere Finlandiya’dan direk getirecektir ve döviz tahsisine ihtiyacı vardır. Döviz tahsisi almadan ihaleye giren ve kazanan ünlü iş adamımız Menderes’e gider. Menderes’in onayladığı ithalatın bürokratik işlemlerinin tamamlanması için dosya Hazine’ye ulaştığında ciddi bir huzursuzluk yaşanır. İhale tutarına bakıldığında, direkler için çok çok yüksek fiyat konulduğu görülmektedir. Bir dolarlık bir direk, 15 liraya geliyordur neredeyse. Ancak emir demiri keser, bürokratların tüm itirazları ve mızmızlanmalarına rağmen ithalat izni verilir. Finlandiya’dan 2,80 liraya ithal edilen direkler tanesi 15 liradan Zonguldak madeninde kullanılır. Gerçi burada sonraki -mesela Adalet Partisi dönemi- hayali ihracat vakalarına bakıldığında hiç değilse direkler gelmiş diye şükretmek de mümkün. Ünlü iş adamımızın büyük kâr ettiği ve kârın bir kısmını da partiye bağışladığı konuşulur Hazine’de daha sonra. DP genel merkezinde ise “Asil adam, partimize çok düşkün bir adam. Desteklenmesi gerekiyor bu milletin istikbali için,” denir.
Yani mesele döviz değil, mesele, memleketin istikbali!